Bediüzzaman: Meşihat-ı İslâmiye, öyle bir vaziyete getirilmelidir ki

Bediüzzaman: Meşihat-ı İslâmiye, öyle bir vaziyete getirilmelidir ki

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Eski Said eserlerinden Sünuhat Risalesi'ndeki hakikatler

Risale Haber-Haber Merkezi

Zaman gösterdi ki, hilâfeti temsil eden şu Meşihat-ı İslâmiye, yalnız İstanbul ve Osmanlılara mahsus değildir. Umum İslâma şâmil bir müessese-i celiledir. Bu sönük vaziyetle, değil koca âlem-i İslâmın, belki yalnız İstanbul’un irşadına da kâfi gelmiyor. Öyleyse, bu mevki öyle bir vaziyete getirilmelidir ki, âlem-i İslâm ona itimat edebilsin. Hem menba, hem mâkes vaziyetini alsın. Âlem-i İslâma karşı vazife-i diniyesini hakkıyla ifa edebilsin.

Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vâhid idi. O hâkimin müftüsü de, onun gibi münferit bir şahıs olabilirdi, onun fikrini tashih ve tâdil ederdi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış, az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevîdir ki, şûrâlar o ruhu temsil eder.

Şöyle bir hâkimin müftüsü de ona mücanis olup, bir şûrâ-yı âliye-i ilmiyeden tevellüd eden bir şahs-ı mânevî olmak gerektir. Ta ki, sözünü ona işittirebilsin. Dine taallûk eden noktalardan, sırat-ı müstakîme sevk edebilsin. Yoksa, fert dâhi de olsa, cemaatin ferd-i mânevîsine karşı sivrisinek kadar kalır. Şu mühim mevki, böyle sönük kalmakla, İslâmın ukde-i hayatiyesini tehlikeye mâruz bırakıyor.

Hattâ diyebiliriz, şimdiki zaaf-ı diyanet ve şeair-i İslâmiyetteki lâkaytlık ve içtihadattaki fevzâ, meşihatın zaafından ve sönük olmasından meydan almıştır. Çünkü, hariçte bir adam reyini, ferdiyete istinat eden meşihata karşı muhafaza edebilir. Fakat böyle bir şûrâya istinat eden bir şeyhülislâmın sözü, en büyük bir dâhiyi de, ya içtihadından vazgeçirir, ya o içtihadı ona münhasır bırakır.

Her müstaid, çendan içtihad edebilir. Lâkin içtihadı o vakit düsturü’l-amel olur ki, bir nev’i icmâ veya cumhurun tasdikine iktiran ede. Böyle bir şeyhülislâm mânen bu sırra mazhar olur. Şeriat-ı garrâda daima icmâ ve rey-i cumhur medâr-ı fetvâ olduğu gibi, şimdi de fevzâ-i ârâ için, böyle bir faysala lüzum-u kat’î vardır.

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER:

O ışığı siyaset aleminde tasavvur ederdim

Ayetlerden çıkardığım notlardan hoşuna geleni al gelmeyene ilişme

Kim 'Filân adam fenalık etti, belâsını buldu' dememiş ki

İslamiyet unsuriyetin bu şekildeki uyanışını reddeder

Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inayet besliyor

Dünyamız da bir hayvandır

Şehidin kendini hayatta bilmesinin sırrı

Bir masumun kanı ile insanlık nazar-ı adalette birdir

Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır

Küfürle ithama çabuk cüret edenler düşünsünler!

Bunu yapamayan yaratma dâvâsında bulunamaz

En büyük, en küçüğe müsavi; zerrat yıldızlara emsâl olur

Kâinatın iki ciheti var aynanın iki vechi gibi

İşte anlatmayı, anlamayı kolaylaştıran sır

Hıristiyanlarda serveti çok olan, İslamiyette az olan dine yakındır

Bazan nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nakıs oluyor! Neden?

Ümmet-i İslâmiyenin dini esaslarda gösterdiği ihmalin sebebi şudur

Halkın nazarını Kur’ân’a çevirmenin üç yolu var

Müslümanlar böyle yapsaydı Kur'an bütün mânâsıyla hâkim olurdu

Şu fikri Jön Türklere teklif ettim önce red, sonra kabul ettiler

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.