Şahıs yok görev var

Birçok gerçeği mesel ya da temsil ile izah ederiz. Daha derin düşünenler, şerh yapar. Müşarih olanlar bu hakkı kullanır. Orijinal çalışmalar, eserler, her zaman yeniden anlaşılmaya, düşünülmeye ve yorumlanmaya hakkı olan eserlerdir.

Çünkü zamanı ve mekânı aşan, olaylara makro düzeyde ufuk veren ve gelişen hadiselere pencere açan özellikleri vardır.

Bu ise, çağın ruhunu yakalayan, daha doğrusu çağların ruhunu üfleyen yüksek hakikatlerin Kur’ani anlamı ise, her zamana bir hüküm, her vakte bir not, her olaya bir mihenk, her gelişmeye bir dibace olurlar.
İşte Risale-i Nur ve onun bize kazandırdığı perspektif böyle bir şey. Tarifinden aciz kaldığımız anın edebiyat yoksunu bir kalemden çıkacak beyanı herhalde “şey” olur.

Yani bizi aşan bir mertebenin, bir Kur’an yorumunun günümüze düşen tasavvuru ile kendi gerçeğimizi ve yaşadıklarımızı algılamaya çalışıyoruz.

Algılarımız, sonuçta şahsidir, indidir ve bizim mülahaza dairemizi, algı seviyemizi, ilgi düzeyimizi ve tecrübî kadar ilmi, gelenek kadar gelecek ve nakil kadar akil bir zeminde yürüyüp yürümediklerimizin de ipuçlarını verir.

Müzakere toplumu olmak, birey olarak müzakereci olmamızla başlar. Birbirini naks etmeden, noksanından ve “Hayır” kolaycılığından, “Ret” cehaletinden, ya da “Evet” taklidinden, “kabul” tesliminden de azade kalarak, ruhban yerine bürhanı, his yerine aklı, iddia yerine delili, nefis yerine kalbi, “Ben” yerine “Biz”i koyduğumuz her alanda, müzakerenin her türlüsü zihin açıcıdır ve tefekkür özelliğindedir.

Böylesi sesli düşünmek, bazen Bediüzzaman’ın ilk medrese yıllarından müşahede ettiği bir haldir.
“Gürültülü medresenin hali” denen tartışma ortamlarını olumlu yorumlar. İlim ve marifet kanatları altında gelişen, büyüyen ve sorgulanan her kanaat ve değerlendirme, kendi mecrasını insaf vadisinde bulur.

Zaten hakikate âşık insanların ısrarı ve inadı olmaz. Aksi halde tekâmüle mani olmaktır.  Aklı reddetmektir. Cüzi iradeyi yok saymaktır. Mutezilenin sebepçi, zahirci ve akılcı doğmaları kadar, cebriyeci tembelliğin, mazeretçiliğin ve neticesizliğinde suçlu arayan ya da üstüne alınmayan ruh halinden kurtaracak olan, aklımızla kalbimizi çalıştırmaktır. Böylece “Ruhun işletmesi” hâkim olur. Ruhumuzu işletirsek, kalbimizin farları açık olur, akıl dürbünümüz geniş olur ve vicdan muhasebesi daha fıtri ve insani bir zemine oturur.

Biz böyle bir sürecin içinde Risale-i Nur’u anlamaya, dersimize çalışmaya, öğrenciliğin hakkını vermeye, zamanları, mekânları, olayları ve kişileri aşan adeseden bakmaya hazır olmalıyız.

O zaman, vazgeçilmezlerin zafiyeti ile vazgeçilirlerin meziyeti arasındaki fark birbirine müsavi olur. Çünkü şahıs merkezli olmayan, olayların endeksine bağlanmayan, değişimlerin girdabına girmeyen ve kendini haklı çıkarmakla uğraşmayan her hüdabin, varlıkların sonsuz tefekkürü ile Risale-i Nur’u tarif eder, anlamaya çalışır. Daha da önemlisi bir başkasının anlama farkına, ilmi izah kalitesine ve zamanla perçinlenmiş kaydına, hükmüne ve inkişaflarına açık olur.

Peki, bunu nasıl yapacağız?

Bu konuda yol gösterici bir mektubu, herkes kendi şahsına yazılmış gibi, üstadın özel mektubu sadedinde okumasını öneririm.

Bu mektubu yeni fark ettiğimde, beni çok sarstı. Beni canlandırdı, beni diriltti. Beni umutlarımla, geleceğimle buluşturdu. Bana yol haritası verdi.

Umarım sizinde işinize yarar.

Mektubu merak ettiyseniz, “Barla lahikası, 283.Mektup, sayfa 588-89, Yeni Asya Neşriyat” kitabında bulabilirsiniz.

10. Şua fihristini yapan talebelerine üstadın gösterdiği yol ve teşvik babından, çok önemli görevler ifa edecek olan “Genç ve kuvvetli Saidlere” müjdeler var.

Şahıs yok, görev var.  Görevli ise herkes, her kabiliyet ve ihtisas ehli her fani.
İsim ve resim yok, mana ve mahiyet var.

Coğrafya yok, tahsisli ve tayinli bir durumda yok, kâinat var, nurun aşıkları var, görevler var...
Bu mektupta, görevler, 11 başlık altında tadat edilmiş.

Her kabiliyet, kendi ihtisası kadar bir başlığa tekabül eden Risale-i Nur’un sadece bir paragrafını ya da bir konusunu ya da bir cüzünü açsa ve çözse, anlayacak ki, bir başkası çok lazım...

Hem de ilaç gibi.
Üniversitelerimizde fen, sağlık, sosyal, güzel sanatlar alanında enstitüler var. Bunların ana bilim dallarına göre, mikro düzey düşünüldüğünde 400’ün üstünde anabilim dalı var.

Yaklaşık 400 anabilim dalına göre Risale-i Nur’u tasnif etsek, sonra ihtisas ehlini, akademik nosyonuna göre içerde ya da dışarıda arayıp bulsak ve 11 çalışma başlığını 400 ile çarpsak, 4400 proje çıkar.
Lütfen yarına umutları olanlar, “Bunu nasıl yapabiliriz?” sorusunun cevabı için şimdiden çalışmaya başlasınlar.

Pozitif, ilme inanarak, kendini aşarak ve sahip olduğu tecrübelerin engelleyici kıskacından ve bedbinliğin ruhu daraltan “olmaz”larında kurtularak Bismillah diyelim...

Ben çalışmaya başladım bile.

İsterseniz zihne gelen bir latife ile bitireyim. 404 bağlılığında bir tutkalla bağlanıp,404 anabilim dalına göre yapalım hesabımızı, o zamanda 404x11=4444 eder.

4444 size bir şey hatırlatıyor mu?

Mesela dörtlülerden biri, “Fen, sağlık, sosyal ve güzel sanatlar” desem, yeni duyduğunuz için bana kızmayacaksınız değil mi? Olamaz deyip, tevilimden dolayı bana haksızlık etmeyeceksiniz değil mi?

Tabii ki bu da bir latife.
Birinci 4’lü; Fen, sağlık, sosyal ve güzel sanatlar dedik.

Peki, ikinci dörtlüye ne diyelim? Kur’an, hadis, icmaı ümmet ve kıyas-ı fukaha eksenli olsun mu?

Acaba başka ne olabilir?
Üçüncü dörtlü; insanın “İrade, zihin, his ve latife-i Rabbaniye” esaslarına uygun olsun mu? Bunu tamamlayıcı anlamda, “İmanı billâh, marifetullah, muhabbetullah ve lezzet-i ruhaniye” eşleşmesi ile tarz ve beklenti farkını ortaya koysun mu?

Dördüncü dörtlü, ya da dörtlük, başka bir ifadeyle, dörtlüğü tamamlayan dörtlüğü ise siz bulun.
İsterseniz aklıma geleni söyleyeyim; Belki kapı açar.

Mesela; Kur'an'ın dört hedefi olan tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet unsurlarını beyan eden bir çerçeve olmalı.
Eminim ki, nurun aşıkları şu an ve sonrası daha sistematik bir yaklaşım ve metodu, “dört dörtlük” bir kıvamda bulacaklardır.

Arazinin engelleri, hırçın ve asi coğrafyanın hali karşısında dörtlü çeken tekerlerden biri olmaya var mısınız?

RİNAP, bu anlamda ömür sermayemize enerji verecek bir açılımdır.

İlgili haber: Şerh, izah ve tanzim projesi

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.