Çocuklarımızın ruh tarlalarına neler ekiyoruz?

Kâinat, madde ve mânâdan müteşekkildir. Kâinatın küçük bir misâli olan insan da böyledir. Bu bakımdan insanın hem maddî, hem de manevî ihtiyaçları vardır. İnsan, maddî hayatını devam ettirmek için nasıl ki yeme, içme ve havayı teneffüs etmeye muhtaçsa; manevî hayatını devam ettirmek için de manevî gıdaları almaya muhtaçtır. Aksi halde manevî rahatsızlıklar baş gösterecektir. Günümüzün stres, depresyon vb. bir dizi yaygın psikolojik rahatsızlıklarının temelinde, işte bu manevî yönün eksik bırakılması yatmaktadır.

Çocuklarımızın manevî eğitimi de bu açıdan önem kazanmaktadır. Onlara, gerekli manevî eğitimi vermekte gecikmemeliyiz. Bu tür bir gecikmenin faturası ağırdır zira. Bediüzzaman şöyle der bu konuda:
“Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer.”(1)

Evet, ağaç yaş iken eğilir; kurumuş bir ağaç dalını ne kadar eğebilirsiniz ki? Olsa olsa kırılır. Çocuklara bazı şeyleri sonradan vermeye çalışmak da—eğer o da usûlünce olmazsa—yapıcılıktan çok yıkıcılıkla sonuçlanabiliyor. Kaş yapayım derken, göz çıkartmak misâli hadiseler, çokça vuku buluyor..

Günümüz çocukları, hem maddî, hem de manevî yönden tam bir tehlike altında. Maddî anlamdaki tehlikeler de zaten, manevî sahada yaşanan bozulmalarla tetikleniyor. Bunun acı örneklerini medyada sık sık görüyoruz. En yakın örneğini de, geçenlerde bir ilköğretim beşinci sınıf öğrencisinin ağzından çıkan müessif sözlerde gördük. Bu gibi problemlere karşı gerekli tedbirleri almak, en başta anne ve babaya düşüyor; daha sonra da okuldaki eğitime.

Anne baba, küçük yaşlarda çocuklarının maddî aşılarını ihmal etmedikleri gibi manevî aşılarını da ihmâl etmemelidir. Özellikle, çocukla en yakın temas halindeki anneye bu konuda önemli görevler düşüyor. Bediüzzaman “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir”(2) der ve kendi hayatından, çocuk terbiyesiyle ilgili olarak önemli ipuçları içeren bir tesbitte bulunur:

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinât ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esâsiye müşahede ediyorum.” (3)

Evet, annenin, daha bir yaşlarında iken çocuğuna verdiği telkin ve nasihatler, çocuğun ruhunda bir çekirdek hükmüne geçerek, ileriki hayatının şekillenmesinde etkisini gösterebiliyor. Ne ekersek, onu biçiyoruz yani. Rüzgâr ekenin ise, fırtına biçmesi kaçınılmaz. Buna da şu sözleriyle işaret ediyor Bediüzzaman:
“Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevî belâ olur.”(4)

Evet, ne ektiğimize dikkat edelim. Çocuklarımızın kalp ve ruhları, birer tarla gibidir. Onlara zamanında iyi tohumlar ekersek, sonrasında iyi ekinler biçebiliriz. Tarlalarımıza yabancı tohumların girmesine de kesinlikle izin vermeyelim. Bunu mutlaka kontrol edelim. Gözümüzden kaçan yabancı tohumlar, ileride yeşerdikleri vakit, iş işten geçmiş olacak, başımızı ağrıtacak ve Bediüzzaman’ın tâbiriyle ‘pek zor ve müşkül bir tarzda’ izale edilebilecektir.

Öyleyse çocuklarımızın ruh tarlalarına, iman hakikatleri tohumlarını ekmekte gecikmeyelim. Onların ruhlarına yaratılıştan konulan kabiliyet çekirdeklerini ‘İslâmiyet suyu ile, imânın ziyâsıyla, ubûdiyet toprağı altında’(5) terbiye edelim. Unutulmamalıdır ki, emanetçisi olduğumuz çocuklarımızın dünya ve ahiret mutluluğu, bu formülde saklı.

Dipnotlar: 1- Emirdağ Lâhikası, s. 39 2- Lem’alar, 24. Lem’a, 1. Nükte, s. 202 3- A.g.e. 4- Emirdağ Lâhikası, s. 39 5- Sözler, s. 291

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.