Zerre konuşabilir mi?

Kur’an’dan Risale-i Nur Perspektifinde Günümüze Mesajlar (42)

Neşe ve gülümsemenin yoğun olduğu bir çevrede olmak insana bir bayram havası yaşatmaz mı? Her varlığın bu bayrama katılmış olması da genel bir cümbüşü gündeme getirmez mi? Ve kim istemez böylesi her varlığından hayat fışkıran bir tabiat harikasını?

Bunun tam tersini, yani bir an sonrasında nelerin olacağı kestirilemeyen bir varlık yığının tam ortasında ve siyah bulutların öteye beriye savrulduğu gökyüzünün altında ürkütücü bir sessizlikte kendimizi nasıl hissedeceğimizi bir düşünelim. Herkes gözlerini dört açmış bir ışık huzmesi beklemektedir; nefesini tutmuş bir kurtarıcı sese kulak vermektedir. Bir müjde hayatı yeniden başlatmaya yeterdir. Ümidin tükenmek üzere olduğu bir ortamda bilinmezliğin bilinirliğe ve ürkütücü sessizliğin müjdeli haberlerin bolca verildiği bir atmosfere dönüşmesini kim istemez? Yalnız çevremiz değil, bütün dünya da bu bilinmezlik girdabının içinde kıvranıyorsa bu karamsarlığın bir o kadar katmerleşmiş olması kaçınılmazdır.

İslam Peygamberinin dünyaya teşrif aşamasında dünyanın genel görünümü buydu. İnsanlık insan olmanın hakkını vermekten uzak bir yaşantı sergilemişti. Yeryüzü cansız, gökyüzünde karabulutlar kol geziyor ve kâinat suskundu. İnsan gülmeyi unutmuştu; bunun sonucu olarak kâinatın bütünü de somurtmuştu. Oysa bütün varlık âlemi saksıdaki bir çiçek gibi insanın gülmesiyle ve insanın onunla kuracağı sağlıklı iletişim sonunda kendine gelebilir, ortalığı bir cümbüşe çevirebilirdi. Ama ne yazık ki Kur’an’ın iniş arifesinde insanlık bütünüyle bu algı ve kavrayıştan mahrumdu. Oysa bu garip sessizlik kâinata hiç de yakışmazdı. Onu güldürecek olan, her zerreye can verecek ve kâinatı zikirhaneye çevirecek bakış açısına sahip insandan başkası da olamazdı.

İşte Kur’an bu bakış açısını ve çevreye bakma yöntemini, daha inmeye başlarken ruhlara kazımaya başlamıştı. Bu öylesine bir bakıştı ki kim ondan azıcık nasiplenmişse çevresini ışıtmaya yetmişti. Bir, iki, üç ve dört derken kırk, kırk binler ve kırk milyonlarla dünyanın çehresi tamamen değişmeye yüz tutmuştu.

Kur’an’ın bu bakış açısının yalnızca bir tanesi olan  يُسَبِّـحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يم yani “Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik, Kuddûs, Aziz, Hakîm olan Allah’ı tespih etmektedir.[1] diye gökte ve yerde olan her şeyin, bir bayram havası içinde Allah’ı tespih ederek akılları olmadıkları halde O’nun emrine göre hareket ettiklerini ve hep birlikte kozmik koroyu oluşturduklarını ifade eden ayettir.

Bu anlamda ayetler çoktur; bazıları “sebbehe”, bazıları “tüsebbihu”, “yusebbihu” fiil kipleriyle başlayarak devamlılık anlamında kâinatı sessizlikten kurtarmaktadırlar. Bu ayet apaçık her zerrenin Allah adına hareket ederek fıtri bir ibadet ettiğini ifade etmektedir; aynı zamanda kulun da bu kozmik uyuma uyarak Allah’ı belli kurallar dâhilinde tespih etmesi gereğine vurgu yapmaktadır. Aklı olmayan varlıkların bu emre itaati karşısında aklı ve iradesi olan insanın bundan gafil olmasının bir mazereti olamaz. Bu olsa olsa düpedüz bir aymazlıktır.

Bediüzzaman, bu ayetin anlamını tam kavramak için Peygamberimizin teşrif ettiği cahiliyet devrine gidip karanlığın ve koyu cahilliğin her tarafa çöreklenmiş manzaraya bakmayı tavsiye eder. O halde bu ayeti dinleyip ölmüş varlıkların يُسَبِّـح   ile nasıl bir anda dirilip uyandıklarını görmekle tespihlerini duymak bile mümkün olabilir. İnsanın uyanmasıyla her varlığın kendine gelmesi bir olur. Buna benzer ayetlerin seslenişleriyle gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer hikmetli söz ve yeryüzü bir kafa, kara ile denizler birer dil, bütün hayvan ve bitkiler tespih çeken birer zakir olarak kendilerini gösterirler.[2] Bu bayram değil de nedir? Yine Bediüzzaman bu canlılık ve bayramı görmenin tek yolunun da “sathî ve basit bir perde-i ülfet[3] bakışını terk edip bilinçlilikle bakmak olduğunu söylemektedir. Akıl başta olmadan insanın varlıkların dillerinden anlaması mümkün değil.

Yukarıdaki ayetle yakından ilgili وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه yani “Hiçbir şey yoktur ki O’nu övüp tespih etmesin[4] ayeti de bu tür ibadetin dışında kalan bir zerre olmadığını net olarak belirtmektedir. Aklını başına alan insan, dikkatini yoğunlaştırdığı her zerreden bu tür bir sesi kulağıyla bile duyabileceğini iddia edenler var. Evet bazı müfessirler varlıkların hakiki manasıyla, Hz. Peygamberimizin elindeki taşların sesli zikretme mucizesini delil göstererek, sözlü tespih edebileceklerine ısrar etmişlerdir. Muhyiddin-i Arabî de bu görüşü paylaşmaktadır.[5]

İnsanın, nerede olursa olsun, bu bakış açısıyla, kendini kalabalıklar arasında hissetmemesi mümkün değil. Bu açıdan bakıldığında insanın hiçbir yerde yalnızlığı söz konusu olamaz. Yalnız başına da kalsa sohbet edeceği sayısız varlıklar bulabilir. Bir çiçek gülücüklerle ona olan yakınlığını gösterir; ağaç yaprakları ona işmar eder; yıldızlar ona göz kırpar; mehtaplı bir gecede yakamozlar bir parlayıp bir sönerek ona eşlik ettiklerini ifade ederler; rüzgâr ıslık çalar ve yağmur ona romantik olur.

İnanan her zaman kendine şifa olacak ve yalnızlığını ortadan kaldıracak bir dost bulabilir. İnanmayan bundan mahrumdur. Bundan ötürüdür ki inananlarda karamsarlık denen her şeyi kötü görme gibi bir alışkanlık yoktur. Zor anlarda bile kendini avutacak bir şey bulur. Mesela; en kötü bir sonuç ölümdür; ama ölüm de inanan için mutlu hayatın bir başlangıcıdır. Müslümanlarda intiharların yok denecek kadar azlığının sebebi bu inancın sonucudur. İnanmayanların arasında intiharlar sınır boyuttadır; hatta kendini düşünür olarak tanıtanların arasında bu hal az değildir.

Bir çiçeğin bile iletişimi söz konusu olduktan sonra hayatı anlamlandıran sayısız varlıkların bayramı içinde ne kadar cahil de olsa bir insanın hayattan koparacak böyle bir eylemi işlemesi çok nadir olur. Her şeyden önce hayat yaşanmaya ve anlamlanmaya değerdir.

 


[1] Kur’an, Cum’a:1

[2] Nursî, Bediüzzaman Said, Sözler, 13. Söz, erisale.com

[3] A.e.

[4] Kur’an, İsra: 44

[5] Elmalı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Cilt:5, (İlgili ayet), Eser Kitabevi, İstanbul

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.