Yıkılmayan tek sistem

Dünya yaratıldığı günden beri insanoğlu, kendi bakış açısına göre dünya yaşamıyla ilgili sistemler üretmektedir. Kimsenin sayısını bilemediği bu sistemler, eninde sonunda tükenip gitmiştir. Kimi zaman kıtaları, denizler ötesini etkisi altına alan sistemler bile gün gelmiş tarihin tozlu sayfalarına, bir daha hatırlanmamacasına, gömülmüştür. Hepsi de tüm dünyalık sistemler gibi, doğdular, yaşamlarını devam ettirdiler ve sonunda öldüler; hatta ölmekle de kalmayıp yok oldular. Bazı zamanlar her ne kadar çok büyük gibi görünseler de saman alevi özelliği taşımalarından sönmeleri de uzun sürmemiştir.

Dünyaya ait olan tüm sistemlerin bir gün yıkılması gerekiyordu ve yıkıldılar. Çünkü dünyaya aittiler, dünya yaşamıyla alakalı öneriler, normlar geliştirmekten öteye gidemiyorlardı. En uzun ömürlü sistem bile dünyanın ömrüyle sınırlı kalmak zorundaydı, ileriye gidemezdi. Yani kıyamet koptuğunda, dünyanın ömrü tamamlandığında hiçbir dünyalık sistem de varlığını devam ettiremeyecekti. Çünkü dünyaya ait olduğundan dünya gibi faniydi ve tükenmek zorundaydı. Eğer ki baki özellikleri olsa, “sadece” dünya hayatıyla ilgisi olmayacak, insanlık var oldukça - yani sonsuza kadar -  devam edecekti. Bu sebeple de doğduğu andan itibaren günümüze kadar ulaşan ve sonsuza kadar da devam edecek olan ancak baki nitelikli sistemler olacaktır. Yani sadece dünya yaşamı veya ahiret hayatı için değil, her ikisi için de insanlara en uygun yaşam önerilerini sunan sistemler ne olursa olsun yıkılmayacaktır. Bu baki sistemlere örnek olarak semavi dinler gösterilebilir. Fakat bir semavi dini gönderen Yaratıcı, eğer ki daha sonra o dini yenileyip, yerine başkasını getirirse o zaman önceki din “hak” olma özelliğini kaybedecek ve bazı nitelikleri noksanlaşacaktır. Yeni gelen din ise eskinin yerini alıp, tüm baki nitelikleri bünyesinde toplayacak ve sırtını Yaratanına dayayarak bakileşecektir.  
    
Yıkılmamak üzere kurulmuş tek sistem: İslamiyet     

Orta Çağ’da kiliselerin ürettiği skolâstik düşünce, aklı ve mantığı tamamen yok sayıyor, insanlara neredeyse düşünmeyi bile yasaklıyordu. Hayatın tüm yönlerini tekeline alan kilisenin insan aklına bu denli zulmetmesi, yıkılması için büyük bir gerekçeydi. Kişisel çıkarlar için kurulmuş bir sistem, yıkılmaya mahkûm olacağından skolâstik düşünce de bu yolla ortadan kalkmıştır. Yerine ise onun tam zıt görüşü olan, akıl ve mantığı ön plana çıkaran pozitivizm kurulmuştu. Skolâstik düşüncede dini kurumların hayatın her koluna hükmetmesine karşılık pozitivist sistem de dini tamamen yok saymış, dini kurumları ve din adamlarının sesini kesmiştir. Hatta daha da ileriye giderek, din kavramını yok sayıp, dinin ve bir yaratıcıya ait olan inançların “akıl dışı” olduğunu belirten alt sistemlerin türemesine neden olmuştur. Bu alt dallara; ateizm, tabiat ve esbabperestlik örnek olarak gösterilebilir. Birbirine zıt olan bu sistemler de günümüzde neredeyse paramparça olmuş, etkisi sadece belli bir süreyle sınırlı kalmıştır. Çünkü yaşamın bir yönünü ele alırken, diğer tarafını yok sayıyorlardı. Birbirlerini tamamlayamamakla beraber, birlikte hareket etseler bile “tek bir yöne” hitap ettikleri için elbet sesleri bir gün kısılacaktı ve öyle de oldu.

Allah inancını akıldan uzak gören, dini kabul etmeyen cereyanlar, özellikle bilim adamlarının da katılımıyla, bir dönem tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Özellikle Avrupa’da gelişen bu akımlar, tüm dünyaya yayılmakla birlikte Müslüman ülkelere de bulaşmıştır. Bediüzzaman’ın tabiriyle Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılması ile de o sistemler sanki “hak”mış gibi insanlara görünmüştü. Fakat yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle Kur’an’ın mucizelerinin etrafında çelik bir zırh olması, o cereyanların kısa bir süre etki edeceklerine işarettir. Yani bu akımlarla mücadele için Kur’an’ın tüm yönleriyle mücadele etmesine gerek yok, sadece mucizeleri bile bu akımları yerle bir etmektedir. Belli zamanlarda bu cereyanlar belki tüm dünyayı etkileyebilmişler ama nereye kadar? Kur’an’ı Kerim’de geçen: “Peygamberi onlara, “Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?” dedi.” (*) Ayet-i Kerimesi bile bu akımları yıkmaya yeterlidir. 6666 ayetten sadece bir tanesinin bile param parça ettiği bir akım dünya üzerinde ne kadar hüküm sürebilirdi ki? Bediüzzaman’ın 23. Lem’a olan Tabiat Risalesinde verdiği eczanedeki ilaçların kendi kendine teşekkül edemeyeceği ve mutlaka onu bir ölçü ile meydana getiren birinin olduğunu ve eczanedeki ilaçlar gibi muhteşem bir ölçüyle yaratılan kâinattaki her zerrenin de mutlaka bir yaratıcısının olması gerektiğini belirten misali bile bir yaratıcıya dayanan inanç sistemlerini yok sayan akımları yerin dibine gömmek için fazlasıyla yeterlidir.

İnsanı ve kâinatı tüm yönleriyle ele almayan, tek bir alemi ve bakış açısını gözeten her sistem, her akım -bazı zamanlar geniş kesimlerce kabul edilmişse de- gün gelmiş tek bir savunucusunu da bulamamış, yok olup gitmiştir. Tek bir sistem hariç tüm sistemler yıkılmaya mahkûmdu ve yıkıldılar. Doğduğu günden beri günden güne gençleşen, taptaze fikirleriyle insanlık âlemine her zaman ışık tutup yol gösterici olan, tek bir insana değil, tek bir dünyaya değil, tek bir görüşe, kesime değil, tüm insanlığa, tüm kâinata, yaşanabilecek her yere ve kesime hitabeden, günümüze ulaşan ve kıyamete kadar da devam edecek olan tek sistem İslamiyet’tir. İnsan yaratıldıktan sonra getirilen tüm dinleri, tüm düşünce sistemleri, tüm fikri akımları bünyesinde toplayan İslamiyet; yıkılmamak üzere kurulmuş tek sistemdir. Kurulduğundan beri sarsılmadan, yolundan sapmadan, tahribe uğramadan günümüze ulaşan İslamiyet; kıyamete kadar yıkılmayacak, kıyametten sonra da O’nu benimseyenleri saadete götürecek tek sistemdir.

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.