Ülfeti Yırtmak

Popülerleşen iddiaların temellerindeki hakikatle araları açılıyor adeta. Çünkü popülerleşirken, kamuya mal olurken fikir yürütme basamaklarının bazıları silikleşiyor. Mantık silsilesi, iddianın dayanakları atlanıyor ve ortaya bir slogan çıkıyor. Sloganı yaymak, derli toplu bir argümanı yaymaktan elbette daha kolay. Ama diğer yandan sadece sloganı ele aldığınızda dayanaklarından soyutlayarak yanlışlamak, yetersiz bulmak veya bir dalga geçme malzemesi olarak kullanmak da daha kolay hale geliyor.

İman-küfür mücadelesi çok boyutlu bir mücadele. Her saniye ve her kalpte devam ediyor. "İmanınızı Lâilahe illallah ile yenileyiniz" hadisinin işaret ettiği gibi iman bir kere kazanılıp aynı seviyede korunan bir şey değil. Her an için imanın o an'a yüklediği görevi yerine getirmekle sınanıyor imanımız. Temel seviyede olması gereken kabul ve tasdik elbette çok önemli.

Aslında inanç sadece düşünsel bir süreçle gelişen bir şey değil. Üstad Risale-i Nur'da imanın güzelliklerini anlatıyor birçok yerde. İman ve Küfür Muvazeneleri adında ayrı bir kitap olarak toplanacak kadar üzerinde duruyor. Çünkü inanmak için inanmayı istemek gerekiyor. Hakikate ulaşmak için onu arzulamak gerekiyor. İnançsızlık da birçok sebebe bağlı olarak gelişebiliyor. Örneğin geçen sene tanıdığım bir nur talebesi ne yazık ki yakalandığı bir hastalığın sonucunda imanıyla ilgili problemler yaşamıştı. Yakalandığı psikiyatrik hastalık sonucu elinde olmayan bir şekilde insani bir gücün insan zihnini robot gibi kontrol edecek, hatta gökyüzünü kontrol edecek seviyeye geldiğine, kendisinin de kontrol edildiğine inanıyordu. Hastalığın komplikasyonlarından biri olan suçluluk delüzyonu sonucu Allah tarafından cezalandırıldığını hatta deccal olduğunu düşünmeye başlayınca bunlara dayanamadı ve yanlış fikirlere kucak açtı. Kendisi de bu değişimin mantıksal değil duygusal kaynaklı olduğunu kabul ediyordu ama tabi temellendirmeye çalışıyordu. Sonra tedavi gördü ve tedavi Allah'ın inayetiyle işe yaradı. Belli bir süre önce de Allah'ın lütfuyla birkaç aylık bir düşünme sürecinin sonunda tekrar İslam ve iman dairesine girdi. (Kendisi adına istiğfar duası sebebiyle kaydedildi.)

Bu örnekle anlatmak istediğim Risale-i Nur'u düzenli biçimde okuyan, iman esasları zihninde tamamen oturmuş, hatta 1 defa peygamberimizi (sav) belki 10 defa da üstadı rüyasında görmüş biri bile zihinsel bir hastalık ve duygusal baskı sonucu iman dairesinin dışına kaçabiliyor. Bu yüzden iman-küfür mücadelesini sadece fikirsel bir tartışma olarak düşünmek hata olur. Bu yüzden Üstad imanın güzellikleri üstünde ayrıca bir kitap tutacak kadar duruyor.

Konuya dönersek, imana dair konular ve buna getirilen ispatlar temelsiz bir slogandan ibaret değil. Bir iğne ustasız olmaz, doğru. Bu da bir ispattır. Ama üstad bu cümleyi orada bırakmıyor. En az 100 farklı şekilde ayrıntılandırılıyor. Mantıksal basamakları oturtuyor. Ama bu hakikatler unutulup geriye sadece cümle kaldığında küfrün cevabı genelde hafife almak oluyor. Çünkü cevabın basit olabileceğini düşünmüyor. "Ben o kadar okudum, araştırdım ne yani ilkokul mezunu ile aynı argümanla mı ikna olacağım" kibri devreye giriyor. Bazen matematik sorusu ile iki saat uğraştıktan sonra cevap 1 çıkar ve inanamazsın. "Bu sorunun cevabı bu kadar kolay olamaz" dersin. Gördüğüm kadarıyla kâfirlerin çoğunun çıkmazı da bu kibir oluyor. Çözmek için yıllarını verdiği, kitaplar okuduğu, videolar seyrettiği sorunun cevabının ilkokul mezunu annesinin en baştan bildiği ve 150 sene kadar önce doğmuş bir İslam aliminin ispatladığı şekliyle olduğuna ihtimal veremiyor.

Bu durumda ne yapmalı? Birincisi İslamın ilme verdiği değeri pazarlamamız gerekiyor. Çünkü kimse yatırımının boşa gitmesini istemez. Farklı sebeplerle, farklı seviyelerde bilimle uğraşmış insanları bu bilgilerini bir saati bin sene ibadetten hayırlı olan tefekküre vesile kılmaya davet etmeliyiz. Şundan emin olmalılar: "Evet iman nuru ile baktığın zaman da bilimle uğraşabilirsin hem de bunu Allah'ı tanımaya vesile yaparak ibadet haline bile getirebilirsin. Yoksa zaten en geç 100 sene içinde zaten hiçbir anlamı kalmayacak."

İkincisi de vecizeleri yani haddimi aşmayacaksa sloganları mantıksal şekilde temellendiren bir kütüphanemiz olmalı. Ki bu zaten uzun süredir Nur cemaatleri tarafından yapılıyor.

Konu biraz dağıldı ama bu halinde de dikkate alınması gereken şeyler olduğu için paylaşmaya cesaret ettiğim bu yazıyı okuyanlara teşekkür ediyorum.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum