
ÇOCUKLAR İÇİN MESNEVÎ-İ NURİYE
Çoraplar çamaşır makinesiyle nasıl konuşur?
Selamün aleyküm arkadaşlar. Ben Cikcik. Sakın "Cikcik de kim?" demeyin ha! Allah, Allaaaah! Bu kadar arkadaşlıktan sonra çok bozulurum gerçekten. Gelip o şirin burunlarınızı gagalarım. Küçüklüğüme bakmayın. Muhabbet kuşlarının gagası pek yamandır. Evdekiler bilir. Öhöm. Övünmek gibi olmasın. Her mobilyada imzam vardır. 'İmza' derken, elbette, narin ayaklarımla kalem tuttuğumu söylemek istemiyorum. Kıyamam ayaklarıma. Onlar bana lazım. Halıları eşelemek için. Hayır. Gagamla açtığım oyukları kastediyorum. Evet. Hele beni bir kendi halime bıraksınlar. Hele benimle bir ilgilenmesinler. Hele benimle bir muhabbet etmesinler. Oy, oy, oy. Gösteririm kartal yanımı hemen. Ben muhabbet kuşuyum yahu! Ne demek benimle muhabbet etmemek!
Ben muhabbet edilmek için varım. Hemen sinirlenip mesajımı mobilyalar üzerinden yollarım. Köşeye ufak bir delik açtım mı, tamam, telaşlanıp benimle meşgul olurlar. Fakat siz sakın bu yaramazlığıma özenmeyin dostlarım. Anne-babanız sizinle ilgilenmiyor diye evinize-kendinize zarar vermeyin. Sakın ha! Sizin ne de olsa pek tatlı bir diliniz var. Konuşabilirsiniz. Onlara "Anneee, baabaaa, benimle biraz ilgilenir misin?" deyin. Yardıma ihtiyacınız varsa mutlaka yardım isteyin. Sorunlarınızı tek başınıza halletmeye çalışmayın. Çekinmeyin. Utanmayın. İhtiyaçlarınızı gizlemeyin. Büyükler bazen biraz garip oluyorlar. En sevdikleri şeyleri bile unutabiliyorlar. Hatırlatmak gerekli o yüzden. Geçen de beni evde unutmuşlar mesela. Ay durun anlatayım.
Salih Kayra'm, annesi, babası ve abisiyle birlikte ninesini görmeye gitmiş. Aaa! Cık, cık, cıık. Peki benim niye haberim yok bundan? Çünkü kafesimde yem gagalamakla meşguldüm. Ah, birşeyler yerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, ne yapayım? Pis boğazlıyım galiba. Sonra oynamak için "Pııırrr!" diye salona uçtum, bir de ne göreyim, bizimkilerin yerinde yeller esiyor. Oraya uçtum yoklar. Buraya uçtum yoklar. Şuraya uçtum yoklar. O zaman anladım evden ayrıldıklarını. Tabii buna da çok sinirlendim. Ben de bu evin bir çocuğu değil miyim? Neden misafirliğe götürülmüyorum? "Yine bir mobilyaya imza mı atsam?" diye düşünürken aşağıdan gelen sesleri duydum. Size daha önce söylemedim mi? Bu evin alt katında da yaşayanlar var akıllım.
Evet. Bak, bak, bak. Seslere bak. Salih Kayra'nın halalarıyla amcası aşağıda kimbilir hangi muhabbetin belini kırıyorlar. 'Belini kırıyorlar' derken gerçekten kırılan birşey yok ha. Yanlış anlamayın. Bu bir deyim sadece. Yani 'Çok neşeli sohbetler oluyor' demek istedim. Muhabbet kuşu muhabbet duydu mu dayanamaz. İlla karışmak ister. "Pııırr!" diye uçtum aşağıya. Bir de baktım, Salih Kayracığımın amcası Ahmed, yine Mesnevî-i Nuriye'den birşeyler okuyor. Bu defa kankam evde yok ki dinleyip bana sorsun. Birşeyler öğrensin. Eh, iş başa düşüyor. O yüzden hemen kulak kabarttım. Duymaya çalıştım. Şöyle birşeyler söyledi en sonunda:
"Evet, bu gibi eşya-yı camidenin yekdiğerine yaptıkları şu yardımlar, pek âşikâr bir delildir ki, onlar kerîm bir Müdebbirin hademesi ve amelesi olup Onun emriyle, izniyle iş görürler."
Elbette öncesi de var akıllım. Bu kadarını okumakla anlayamazsın. Ben sana o kısmı özet geçeceğim: Bediüzzaman Dede bu defaki dersinde kainattaki 'yardımlaşmaya' dikkat etmemizi istiyormuş. Mesela: Güneş, ışığıyla, dünyaya yardım ediyormuş. Aydınlatıyormuş. Besliyormuş. Hem de onun sayesinde dünya bir güzel ısınıyormuş. Güneşsiz kaldığımızı bir düşünsene! Eyvaah. Ben karanlığa hiç dayanamam doğrusu. Korkarım. Hem de pek küçüğüm. Sizden daha çabuk üşürüm. Şükür ki Mevla'ya güneş var... Bitmedi. Dahası? Ay, bizi hem göktaşlarından koruyormuş, hem yörüngemizden çıkmamızı engelliyormuş, hem de gelgit gibi olaylara vesilelikle hizmette bulunuyormuş. Maşaallah ona da! Sonra? Ohooo, bitmedi ki, havayla toprak da birbirleriyle yardımlaşmaktaymışlar. Nasıl? Mesela: Su alıp vermekle. Yani düzenin devamı için gerekli bir sistemi beraberce yürütmekle. İşte bu gözle bakarsak görürmüşüz ki: Aslında ekosistem dediğimiz herşey, yani kainattaki bir döngü içinde devam eden her düzen, onların birbirleriyle bir tür yardımlaşmasıymış. Uyumlarından meydana 'yaşanılabilir bir evren' çıkıyormuş. Vaaay beee!
Fakat şimdi sen de benim gibi soracaksın: Birbirlerinin farkında bile olmayan bu cansız şeyler nasıl olup da birbirleriyle yardımlaşırlar? Evet. Bediüzzaman Dede'nin gözümüzü açmaya çalıştığı durum da buymuş işte. Dikkat. 'Camid' dedikleri de 'cansızlar' zaten akıllım. Onların beraber kainatın düzenine yaptıkları hizmet elbette birbirlerine acımalarından, tanımalarından, sevmeklerinden kaynaklanamaz. Onlarda bu tür hisler bulunamaz. Hı-hııı... O halde neden yardımlaşıyorlar? Çünkü onların sahibi olan Allah yardımlaşmalarını istiyor. "Kerîm bir Müdebbirin hademesi ve amelesi olup Onun emriyle, izniyle iş görürler..." tam da bu demek. Yani onlarda gördüğümüz yardımlaşma aslında onların birbirlerine karşı şefkatlerinden, sevgilerinden veya ilgilerinden kaynaklanmıyor. Sahipleri olan güzel Allahımız bize olan şefkatini, sevgisini, ilgisini şu yardımlaşmaya okutturuyor.
Sana bunu bir misalle de anlatmak isterim. Mesela: Benim Salih Kayra'm, amcasıyla gezmekten dönüp eve gelse, evde çeşit çeşit yemeklerle donatılmış bir sofrayı hazır bulsa... Sonra, bir de odasına baksa, dağıttığı oyuncakları hepsini bir güzel toplanmış görse... Sonra kirli çamaşırlarının hepsini yıkanmış, çiçek gibi, tertemiz dolabında bulsa... Bütün bu olanları şöyle açıklamaya hakkı olabilir mi? "Öhöm! Şu güzel sofradan anlaşılıyor ki: Böyle bir düzenin oluşması için pirinç, tuz, su, tencere, ocak vs. (yani böyle bir sofra için gereken her malzeme) kendi aralarında konuşmuşlar, anlaşmışlar, kaynaşmışlar, sofra kurmaya karar vermişler. Yardımlaşarak bana bu sofrayı hazır etmişler..." Veya şöyle diyebilir mi? "Oyuncaklarımın tamamı oyuncak kutumla konuşmuş, anlaşmış, kararlaştırmış, sırayla yerlerine dizilmişler." Veyahut şöyle söyleyebilir mi? "Çamaşırlarım çamaşır makinesiyle konuşmuş, anlaşmış, yardımlaşmış, bir güzel temizlenip çekmecedeki yerlerine yerleşmişler..." Salih Kayra'm böyle birşey söylese sen de benimle birlikte gülersin. Ve dersin ki: "Akıllım, bütün bunları yapan ancak annen olabilir, yoksa ne kurufasulye pilavla sohbet edebilir, ne çorapların çamaşır makinesini çalışmaya ikna edebilir, ne de oyuncakların kendiliğinden yerlerine dizilir..." Böyle demekle de bütün puanları kendinde toplarsın. Maşaallah sanaaa. O puanları da melek kardeşler verir.
İşte, aynen bunun gibi arkadaşım, her baharda binlerce çeşit yiyeceklerden dünya büyüklüğünde bir sofra hazırlanıyor. Karpuz pişiriliyor, kavun pişiriliyor, elma pişiriliyor, muz pişiriliyor vs... Sayamayacağımız kadar çok çeşitten muhteşem bir sofra kuruluyor. Hiç bu sofradaki güzellik suyun, toprağın, güneşin, havanın, ağacın yardımlaşmasıyla açıklanabilir mi? Onlar böyle şeyleri akıl edebilirler mi? Birbirlerini bilirler mi? Konuşular mı? Hem, dikkat edelim, dünyamızın düzeni oyuncaklarımızdan daha sıkı kontrol ediliyor. Dünyanın kirlilikleri çamaşır makinelerimizden daha büyük bir sistemle temizleniyor. Ki her sabah dışarı çıkınca temiz havayı içimize çekebiliyoruz. İnsanların kirletmediği her yerde gerçekten dünyamızı pek temiz buluyoruz. Bunlar cansızlar birbirleriyle anlaştıkları için mi oluyor? Rüzgârlar "Şuradaki havayı temizleyelim de insanlar nefes alsın!" diye mi esiyor?
Onların böyle şeyler söylemesi mümkün değil. Evet. Öyle. Dilleri yok söyleyemezler. Kulakları yok işitemezler. Gözleri yok göremezler. Olanları açıklayabilmek için daha yüksek bir bakışa ihtiyacımız var. Daha büyük bir resmi görmeliyiz yani. Salih Kayra'mın evdeki değişimi açıklamak için annesinin varlığını kabul etmesi gerektiği gibi biz de kainattaki düzeni açıklamak için Allah'ın varlığını kabul etmeliyiz. Yoksa Salih Kayra'nın çoraplarının yardımlaştığını iddia etmek zorunda kalırız. Buna elbette Salih Kayra'nın çorapları bile güler. Ben zaten gülerim. Hatta ne zaman hatırıma gelse yine gülerim. Gülmeden duramam hiiiç.
Pekâlâ. Ben yoruldum arkadaşım. Muhabbet kuşu da olsam gagamın dinlenmeye ihtiyacı var. Güzel bir uyku kanatlarıma da iyi gelecektir. Kuş olmak kolay değil. Bizim çok işimiz var. Sesimizle dikkatinizi Allah'ın sanatına çekmek bizim vazifemiz. Başka görevlerimiz de var üstelik. Yarın yine 'cik, cik, cik' ötebilmem için dinlenmeliyim. Bir maceralık da bu kadar yani. Bediüzzaman Dede'nin müthiş cümlesini hatırlayalım da vedalaşmış olalım. İşte geliyor: "Evet, bu gibi eşya-yı camidenin yekdiğerine yaptıkları şu yardımlar, pek âşikâr bir delildir ki, onlar kerîm bir Müdebbirin hademesi ve amelesi olup Onun emriyle, izniyle iş görürler."
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.