İslamofobya ve Lemaat sempozyumu

İslamofobya, batının ürettiği bir kelime. Maalesef literatüre de girmiş. “İslam korkusu” anlamına gelmektedir. Batı dünyası kendi toplumlarına ve onların  korkuyu şırınga ettiği Müslümanlar üzerinden, dünyadaki İslam algısını olumsuz etkilemeye çalışmaktadırlar.
İslam’ı; terör, şiddet, sultanlık, dikta gibi uygulama ve eylemlerle neredeyse eşitleme çabası güden çok menfi propaganda teknikleri kullanılmaktadır.

İslam ehli ve dünyası bu saldırılar karşısında henüz bir vizyon ortaya koymuş değil.
Batının İslam muhalifliği bu şekilde minare, ezan ve karikatür krizi gibi sebeplerle 11 Eylül sonrası kampanyaları arttırırken, milliyetçi unsurları da kendi içinde kışkırtmaktadır.

Bütün bu olup bitenler, Müslümanların hayatın içine nüfuz etmeleri, Avrupa’daki Müslüman nüfusun 25 milyonu bulması ile artan endişelerdir. Yerli İslam korkusu ise son yüzyıldır laisizm ve sekülerizm ile İslam toplumuna enjekte ettiği batı anlayışını ve materyalist görüşleri ile sömürge dönemi uygulamaların kalıntıları ile devam etmektedir. 

Halkın, kurgulanmış ırkçı ayrışmalar ve mezhep kavgaları üzerinden bölünüp krallıklar şeklinde gücün bir aile üzerinden kontrol edilmesi dönemleri ise etkisini kaybetme arefesinde.
İşte bu noktada batının gerçekle yüzleşmesi, İslam’la yeniden tanışması, İslam toplumlarını anlamaya çalışması ve ötekileştirmeden dünya barışı için beraber düşünmeye hazır olması gerekir.

Kabul etmek gerekir ki, batıda bu insafa sahip ve hakperest etkin insanlar artık var. Menfi İslam propagandaları, özellikle 11 Eylül 2001 ikiz kule saldırısından sonra Kur’an’ı okumaya, anlamaya ve cihad kavramı etrafında İslam’ı algılama çabalarına ilgiyi arttırmıştır. Kamuoyu İslam’ı daha çok merak etmiştir.

Diğer taraftan Hıristiyan ve Yahudi menşeli İslam karşıtlığı tezleri, medya üzerinden büyüteç tutularak ve lokal bazı eylemler İslam adına yapılıyormuş gibi gösterilerek batı toplumunu korkutmaya yönelik tazgahlar çoğalmıştır. Güvenlik gerekçesiyle Müslümanları baskı altında tutan, takip ettiren hükümetler de gittikçe problemin parçası olmaktadırlar.
İslam’ın batıda yükselişini bu şekilde durdurmaları imkansız gibi. Yeni kuşak Avrupalı Müslümanlar, o toplumun bütün sistemini biliyorlar, entegre bir sorumluluk ve vatandaşlık bilincinin yanısıra Müslüman kimliğini de inşa etmektedirler.

Tıpkı Türkiye, Tunus gibi ülkelerde despot ve jakoben laiklik ile dini değerlere baskı yapan kafaların gerilemesi gibi dünyada da din karşıtlığı körüklense de, aslında bu durum bir büyümenin ve inkişafın habercisidir.

İçinde istikbal ümidi ve İslam’a sahip çıkacak yeni kabiliyetlerin ilgi ve merakını barındırmaktadır.

Kafkasya’da, Avrupa’da, Kıbrıs’ta, Rusya’da, ABD’de ve diğer batı ülkeleri ile İslam ülkelerinde maruz kalınan İslamofobik  sıkıntılar, sabırlı bir tutum, demokratik bir direnç ve müspet hareketle Müslümanlara yeni bir dünyanın/diyalogun kapılarını açacaktır.

İşte Risale-i Nur’un 1919’da yazılan Lemaat eseri ile ortaya koyduğu, öncesinde Hakikat Çekirdekleri olarak kodlanan bazı kavram, yaklaşım ve prensipler, İslam’ın yeni yüzyılda/yüzyıllarda sunumu ve tebliği konusunda çok esaslı çözümler içermektedir.
Bediüzzaman, Lemaat’ı “çekirdek çiçekleri” olarak ifade  eder. Evet bu ekilen nur tohumlarından olan hakikat çekirdeklerinin çiçekleri, hem dosta, hem de yüzünü ekşiten batılı/yerli İslamofoblara şefkatli bir tebessümle hakikat çiçekleri olarak verilmeli ve müzakere kapıları aralanmalıdır.

Batı, çiçek gibi ilgi duydukları bir sevgi ürünü ile birlikte bir Lemaat veya yorumu ile tanışma sürecindedir. Selam ve barış dini olan İslam’ı anlatan bir eser verilebilir. Tepkileri ölçülebilir, soruları makul bir şekilde zamana yayılarak veya yeteneğine göre daha önce cevaplandırılabilir.

Müslümanlardan mı korkuluyor, yoksa İslam’dan mı korkuluyor?
Bu sorunun cevabı üzerinden gidilebilir.

Lemaat ekseninde uluslararası katılımlı 1. İslamofobya Sempozyumu’nda iki gün boyunca 50’ye yakın  yerli/yabancı bilim adamları /konuşmacı/tebliğci/müzakereci  ile konu masaya yatırıldı.

Sempozyumun, yeni  başlangıçlara ve inkişaflara vesile olması da dönüştürücü ve sürdürülebilir kabiliyeti/faydayı/işbirliklerini sağladı.

Risale-i Nur’un akademik zeminde bu denli sakin, katılımcıların sempozyuma ilgi duyarak geldiği oldukça nitelikli bir katılım ve müzakere zemini ise, apayrı bir iklim ve ilmi üretimin habercisiydi..

Risale Akademi ve AKAV, bu kurumsal işbirliğini diğer kardeş ve ilgili kuruluşlarla birlikte genişletmek ve müzakereyi eşitlikçi bir düzlemde proje/performans ekseninde ilerletmek hedefindedir.

İstanbul’da Üsküdar Üniversitesi ile birlikte gerçekleşen ve ev sahipliğini Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan beyefendinin yaptığı ve bir üniversite ile ortaklaşa yapılan ilk ve anlamlı sempozyum, tebrik ve takdiri fazlasıyla hak etmektedir.

Bu vesileyle Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy’u ve ekibini de hassaten tebrik ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum