Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Yapay Zekânın Düşündürdükleri!

Zamanın hızı yükseldi, depara kalktı! Teknolojik gelişmelere yetişmek mümkün değil. Her şey çok çabuk değişiyor; bugün yeni olan, yarına eskimiş olarak intikal ediyor. Hangisi iyi, hangisi kötü anlamak da, emin olmak da zor.

Hele "Yapay Zekâ" diye bir şey var ki, her şeyi alt üst edecek gibi. Tam baş belası bir Şeytaniyet mi, rahmanî bir mucize mi, kestirmek imkânsız.

Bu yeni salgına cemiyet bütünüyle açık, rüzgârına kapılmayan yok. Herkes bu acar oğlan veya yaşlı bilgeye bir iş yaptırma sevdasında. Nur Talebeleri, bugüne kadar yapmadıkları, teraküm etmiş bütün işlerini ona yaptırma telaşında. Kimi dört başı mamur bir fihrist yapmasını emrediyor, kimi Kızıl İcazı yorumlamasını ısmarlıyor, kimi de Külliyatın en derin meselelerini hazrete sorup aydınlanmaya çalışıyor.

Önüme düşen örneklere ister istemez göz atıyorum. Şaşırtıcı derecede güzel olduğunu söylemek belki mümkün değil ama kötü demek de zor. Bu sanal zekâ kemalini bulduğunda ben-i beşeri düşünme derdinden bütünüyle kurtarır mı, bilmem fakat tembelleri o zahmetten kurtaracağını söyleyebilirim.

Aslında başka bir şey yazacaktım fakat mevzu kendiliğinden dallanıp budaklandı. Erken farkına varsam geri adım atabilirdim ancak uyandığımda geç kalmıştım, silip atamadım. Vardır bir hikmeti.

Asıl anlatmak istediğim şey, gelişen ve dijitalleşen yayıncılıktı. Eskiden yayınevi kaç kitab bastı, kaç tane sattı, kime sattı; yazarın meçhulü kalırdı. İhtiyaç içinde beklediği üç beş kuruş telifini bile ne zaman alacağını bilemezdi yazar.

Kutub Yıldızı basıldıktan sonra, yayıncılar cephesinde de her şeyin çok değiştiğini şaşkınlıkla farkettim. Yayıncının muhasebe kayıtları hariç, yazar kendi eserleri ve kendisi ile ilgili bütün bilgilere kendi ekranında yirmi dört saat ulaşabiliyor.

Bugün hangi kitab kaç adet sattı, hangi şehirden alındı, kim aldı, stokta kaç kitab kaldı, toplam telifiniz ne kadar, tahakkuk eden miktar ne, ölmeseniz ne zaman hesabınıza intikal ettirilecek; hepsini, her an görebiliyorsunuz. Bu, cidden çok güzel bir gelişme.

Kötü tarafları da var tabiî, en azından benim için var. Mesela Kutub Yıldızı daha yazılırken yaptığım her paylaşımın altına neşideler yazıp, hasretle beklediklerini söyleyenlerin çoğunun dönüp kitaba bakmadıklarını görmek, çok kötü bir duyguya sebeb oluyor. Daha da kötüsü, kitabı almadığı halde almış gibi bir zan uyandırmaya çalışanların çokluğu. Hatta onlar için bile neyse diyeceğim fakat almadığı halde, aldım diyenlerin varlığı karşısında dehşete düşüyorum.

O zaman anlıyorum ki, bazı şeyleri bilmemek, görmemek de güzelmiş. Hiç değilse daldığınız güzel rüya devam ediyor, gördüğünüzün rüya olduğunu hiçbir şekilde anlamıyor saâdet içinde yaşıyorsunuz.

Kizbe bu kadar hayat hakkı tanıdığımızı bilmek istemezdim. Üzgünüm...

Bir başka kötü tarafı ise günde birkaç sefer siteye girip olup biteni görme merakının zamanla bir nevi itiyadı aşıp maraza intikal etme ihtimali. Bu merakın saiki, kaç kitab satıldığından çok, acaba kim aldı düşüncesi. Orada kalsa iyi. Almamışsa almamış, belki parası yoktur, belki kitab okumakla başı hoş değildir. Olabilir, anlıyorum. Anlıyorum da o zaman bütün o alkışlamalar niye? Hani, bir an önce okumak için sabırsızlıktan ölüyordun, dört gözle bekliyordun?

Böyle davranman, böyle görüntü vermen için kimse seni zorlamadı ki? Durduk yerde niye kendine bir günah sayfası açıyorsun?

Aslında bu husus da bahs-ı diğerdi, yazmayı düşünmemiştim. Belki bunda da bir hikmet vardır. Hiç değilse hâlâ aynı bağlamayı çalanları dikkate sevkeder. Birbirimizi kandırmamış oluruz.

Hâlâ Karamürsel'deyim, kırk beş gün oldu. Dolu dolu ve hareketli günlerdi. Çocuğu okula götürmek, sonra gidip almak, kursa bırakmak, kurstan almak; alış-veriş yapmak; fırsat buldukça satılık bir iki daire bakmak; bahçe işlerine vakit ayırmak, sebze dikmek, çapa yapmak, sulamak, dut toplamak; vakit kalırsa biraz kitab okumak, sosyal medyaya göz gezdirmek; hâlâ bir boşluk kalmışsa hanıma yardımcı olmak, konserve kapağını açmak, dolan süpürge torbasını değiştirmek, gerekirse sadece benim yapabileceğim bir yemeği pişirip ona bir öğün tatil yaptırmak gibi...

Neyse ki, bu fasıl da bitti! Hacılarımız hayırlısı ile yarın dönüyorlar.

Sonra mı? Kutub Yıldızı II için kolları sıvamam lâzım. Mümkün olsa birkaç hafta Van'da yaşamak istiyorum. Erek, Başit ve Artos dağlarına tırmanmak istiyorum. Üstad'la o zirvelerin birinde karşılaşmayı ümid ediyorum. Kim bilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum