Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Dersim olayları

Dersim bölgesi Osmanlı döneminden beri sorunlu bir bölgedir. Yüzyıllarca ocaklık ve yurtluk adı altında bir tür bağımsız bir yönetimle idare edilir. Tanzimat dönemine itiraz vardır, 1847’de ilk ayaklanma olur. Bölge aşiretleri ve halk Osmanlı askeri yönetimini kabul etmeyip ilk ayaklanmayı gerçekleştirir. Bu isyan bastırılır.

93 Harbi esnasında yine ayaklanma olur. Bundan sonra da Osmanlı döneminde birçok isyan olayına katılırlar. Ve bir şekilde isyanlar bastırılır. Ama hiçbiri Cumhuriyet dönemindeki usullerle yapılmaz.

Bediüzzaman hayatı boyunca ihtilalci hareketlere katılmaz. Ne 31 Mart olaylarına, ne 1914 de Şeyh Selim’e, ne de 1925 de Şeyh Said’e katılır. Talebelerini ve kendini sevenleri onlara katılmaktan da uzak tutar. Nerede bir yangın görse, onu söndürmeye koşar. Özellikle 31 Mart hadisesinde yangını söndürmek için çok mücadele verir. Çünkü o böyle isyanlarda çok suçsuz insanın öldürüleceğini bilmektedir.

Şark isyanında Şeyh Said, onun (Said-i Nursî’nin) Şark’taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirâke davet ettiği zaman, cevaben: “Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk‑Kürt birdir, kardeştir. Türk milleti bin senedir İslâmiyet’e bayraktarlık etmiştir. Dini uğrunda milyonlarca şehid vermiştir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem” diye hem reddetmiş, hem de neticesiz bir mücadeleden vazgeçmesini işaret buyurmuştur.” (Mufassal Tarihçe-i Hayat, A. Badıllı, 1990, c. I, s. 533)

 

“Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan, "Selâmet-i millet için fertler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için herşey feda edilir" diye, bütün nev-i beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun su-i istimalinden neş'et ettiğini kat'iyen bildim. Bu kanun-u esasî-yi beşeriye, bir hadd-i muayyenesi olmadığı için çok su-i istimale yol açmış. İki Harb-i Umumî, bu gaddar kanun-u esasînin su-i istimalinden çıkıp bin sene beşerin terakkiyatını zîr ü zeber ettiği gibi, on câni yüzünden doksan mâsumun mahvına fetva verdi. Bir menfaat-i umumî perdesi altında şahsî garazlar, bir câni yüzünden bir kasabayı harap etti. Risale-i Nur bu hakikati bazı mecmua ve müdafaatta ispat ettiği için onlara havale ediyorum.
İşte, beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı, Arş-ı Âzamdan gelen Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyandaki bu gelen kanun-u esasîyi buldum. O kanunu da şu âyet ifade ediyor:

1 -Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (En'âm, 164; İsrâ, 15; Fâtır, 18; Zümer, 7)

2 -Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. (Maide, 32.) (Tarihçe-i Hayat)

25 Aralık 1935 tarihinde 38 maddelik “Tunceli kanunu” çıkarılır. İsyandan 2 yıl önce çıkarılan bu kanun idarecileri özel yetkilerle donatmıştır. Dersim iline korgeneral rütbesinde bir zat vali ve komutan seçiliyor. Bu kişi aynı zamanda teşkil edilen 4. Genel Müfettişliğin de başına getiriliyor. Kanunda ‘vali-komutan’ olarak tanımlanan bu yetkiliye verilen idari ve adli yetkiler inanılmaz genişlikte tutuluyor.

Bir devlette isyan varsa devlet bunu elbette silahlı gücüyle bastırır. İsyanı göze alan ölümü de göze almıştır. Ancak hukuk devletinde suç bireyseldir, ceza da bireysel olmalıdır. Kimse devlete isyanı bahane ederek masum çoluk çocuğu öldüremez. 6 suçlu için dağa taşa bomba yağdıramaz. Suçluları bulup adil mahkemelerde yargılamak devlet olmanın gereğidir. Cumhuriyet dönemindeki Dersim isyanlarında suçun şahsiliği prensibine ne kadar uyulmuştur. Bence sorun budur.

Bugün gündemde olan Dersim olaylarından kast edilen 1937–38 yıllarındaki isyanlardır. 1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü'nün açılışını yapmak üzere Dersim'e gelecektir. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. İsmail Hakkı adlı bir teğmenin komutasındaki karakola isyancılar tarafından saldırı düzenlenir ve karakol yakılır oradaki 33 askerin tümü öldürülür.

1937’deki Dersim isyanı Seyit Rıza’ya bağlı olan aşiret mensuplarınca gerçekleştirir. Harekât neticesinde bölgede yaşayan 13.000'den fazla sivil ile 110 askerin öldüğü ve 12.000 yakın insan zorunlu göçe tabi tutulduğu söyleniyor.

10-12 Eyül 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza barış görüşmesi için çağrılır o da Erzincan Vilayet konağına gelir ama o arada tutuklanır. 15–18 Kasım 1937 tarihleri arasında Seyit Rıza ve 6 kişi idam edilir. Bu hareket sonunda suçlu altı kişiyi mi bulup cezalandırır, peki o zaman ölen 13 binden fazla sivilin hakkı ne olacak?

Dersim olayları tarihçiler ve siyasetçiler tarafından daha çok konuşulacağa benziyor. Herkes kendinin haklı olduğuna inanır. Ama gerçek adalet masumların hakkını koruyan, yalnız suçluları cezalandıran adalettir. 6 suçlu için 13 binden fazla sivili öldürmek adalet değildir.

Yeryüzüne gerçek adaletin geleceği günlerin umuduyla.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum