Birinci Ağabeyin en birinci görevi

“Namazlarınızı vaktinde kılın. İkindi ezanı okununca, ‘akşama iki saat var’ demeyin. İlk vaktinde kılın.”

Bu nasihatlerin sahibi Mehmed Emin Birinci ağabeydi. Yanına gelenlere, bir nasihat isteyenlere, yediden yetmişe karşılaştığı herkese ilk ve tek sözüydü “Namazı vaktinde kılmak lazım” ifadesi.

Üstad Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden olan Birinci ağabey bu tavrını son nefesine kadar devam ettirdi. Maalesef ağır hasta olarak tedavi gördüğü hastahane odasında da namaz aşkı hiç eksilmedi. Namaz hiç dilinden düşmedi. Ziyaretine gelenlere hep namazı ve namazı da zamanında kılmayı öğütledi.

Birinci ağabeyi yakalandığı hastalığın en ağır ve tahammülü zor sıkıntılarına aldırış etmedi. Ömrü boyunca vaktinde namaza kodlanan uzuvları, hattâ hücreleri adeta onu son anlarında dahi namazsız kalamadı. Sanki namaz tüm dertlerine deva oluyordu. Acılarını unutturan, tahammül gücü veren, hatta kendisinden çok başkalarının dertlerine ortak olmasını sağlayan bir tiryaktı sanki. Vücuduna musallat olan ve günbegün eriten hastalıkları kaale almıyor, ziyaretine gelenleri teselli ediyor ve mutlaka sözü namaza getirip nasihatlerde bulunuyordu.

Bir defasında “Sağlığınız nasıl?” sorusuna muhatap olmuştu. Verdiği cevap unutulmayacak, hafızalara kazınacak mahiyetteydi:
“Elhamdülillah iyiyim. Bizim hastalık ne ki? Yan odada bir hasta var. Gece sabahlara kadar inliyor, acı çekiyor.”
“Çok şükür abdestimi alıyorum, namazımı kılıyorum” diyerek bu en önemli görevi, yine en güzel şekilde yerine getirebilmenin sevincini dile getiriyordu.

Bu durumu asıl ibretli ve ilginç hale getiren cihet ise Birinci ağabeyi an be an takip eden doktorunun açıklamalarında gizliydi. Birinci ağabeyin bırakın namaz kılabilmesi, yaşıyor olmasına bile inanmakta güçlük çektiklerini söylüyordu doktoru. “Tamamen iman gücüyle yaşıyor” demiş ve şöyle devam etmişti:
“Birinci ağabeyin rahatsızlığı çok ağır. Aynı şartlarda bir başka hasta olsaydı, çoktan vefat etmiş olurdu. Yaşasaydı bile, yatağında kımıldayamaz, ancak yakınlarının desteğiyle hareket edebilirdi.”

Bir defasında yine inanılması güç bir gelişme yaşandı. Yükselen ve şiddetlenen ağrı ve sızıları biraz azalmıştı. Aklına ilk gelen vaktin namazı kılmak oldu. Ama önce abdest alması gerekiyordu. Doktor beyin onca ısrarına ve tavsiyelerine rağmen bizzat kendisi abdestini aldı. Bu esnada takati tükenme noktasına geldi. Kendini biraz toparladıktan sonra namaza kalktı. Doktor hiç olmazsa oturduğu yerde kılmasını söylemişti. Bu sefer doktorun tavsiyesine kısmen riayet etti Birinci ağabey. Ama bir şart da ileri sürdü: “Sünnetleri oturarak kılarım, ama farzı ayakta kılmak lazım” dedi.

Birinci ağabeyin tariflere sığmayan namaz aşkı, yoğun tedavi uygulamalarına başlamadan önce de kendisini göstermişti. Eğer kendindeyse, tedavi öncesi doktor beyle bir tür zaman pazarlığı yapıyordu. Tabii yine namaz vakitleri bu pazarlığın en önemli unsuruydu.

Birinci ağabey aslında Üstad Bediüzzaman’ın ne kadar sıkı bir talebesi olduğunu da sergiliyordu. Bütün eserlerinde Namazı ve önemini anlatan, “İslâmiyet’te, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır” diyen, hapishanelerde, mahkeme salonlarında ve en ağır hastalık dönemlerinde dahi namazını daha ilk vaktinde kılan Üstad Bediüzzaman’ı örnek almıştı ve bunu ömrünün son saniyesine ve nefesine kadar devam ettirdi.

Ve Birinci ağabey zihinlere “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz!” hadis-i şerifinin mükemmel bir örneği olarak nakşolundu.

Soyadı gibi, hep Birinci ağabey oldu.
En birinci önceliği ise hep Namaza verdi.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.