Bir yıldız kayınca

Çok soğuk bir hava... Esasında üşütmüyor. Beş katlı hastane binasının ikinci katında olunca ve her odada ölümü bekleyen hastalarla aynı havayı soluyunca, yazın ortası olsa da hava çok soğuk geliyor. Saat gecenin biri... Nefes almanın bu kadar can yakıcı ve zor olduğunun hiç hatıra bile gelmeyeceğini düşündüğüm bir anda nefes alabilmek için kalan son enerjilerimi harcıyorum. Birkaç gün öncesine kadar her ihtiyacımı kendim görebiliyorken, şimdi yataktan kalkamıyorum. Sağa sola dönebilmem ne mümkün. Çocuklarım güç bela çeviriyorlar. Bugüne kadar konuşabiliyordum. Aslında hâlâ konuşabildiğimi sanıyorum. Ama kurduğum cümleleri çok az kimse çözebiliyor.

Bütün çocuklarımı yanımda istiyorum. Çocuklarımı, gelin ve damatlarımı, torunlarımı... Doya doya bakmak, doya doya koklamak istiyorum. Ama doktor izin vermiyor. Odanın oksijeni bitiyormuş. Sağlıklı biri bundan etkilenmezken, hastalığı ilerleyen kişi bundan hemen etkileniyormuş. Sanırım bu doğru. Çünkü içeri birkaç kişi girdiğinde nefes almakta zorlanıyorum.

Saat gecenin bir buçuğu olduktan sonra etraftaki sesler iyice azaldı. Uzaklardan gelen akrabalar birer birer yakınların, komşuların evlerine dağıldılar. Zorlu, sıkıntılı, yorucu yılların yüzünde oluşturduğu kırışıklıklar son bir yılda birkaç katına çıkan yoldaşım, hayat arkadaşım yanımda kalan tek kişi. Uykusuzluğun ve bulduğu her fırsatta akıttığı gözyaşlarının, altında morluk ve şişlik olarak tebarüz eden gözlerini görünce içim cız ediyor. Biraz uyumasını istedim. Önce kabul etmedi, ama çok ısrar edip de yorulmamam için kabul etti ve yandaki çekyata uzandı.

O da uyuyunca bir ölüm sessizliği çöktü odaya. Bacaklarımın uyuştuğunu hissediyorum. Çekmeye çalışıyorum ama sanki artık benim sözümü dinlemiyorlar gibi. Olmuyor, başaramıyorum. Neyse ki hâlâ kollarım hareket ediyor. Ama hayır, yorgan bu kadar ağır değildi! Sabah kaldırabiliyordum. Şimdi ne kadar da ağırlaşmış. Yoksa sabahki yorgan değil mi bu? Bakacak kadar kafamı çeviremiyorum. Allah’ım! Ne kadar da acizmişim! Bunu çok net hissediyorum şu an. Şimdiye kadar benim bildiğim bacaklarım sözümü dinlemez oldu. Ya kollarım? Onlarda can var ama bana yetmiyor. Kafamı kaldırıp üzerimdeki yorgana bile bakamıyorum.

Dayanamıyorum. Ağlıyorum. Gözyaşlarım akıyor mu, onu da bilmiyorum. Fiziki olarak bir şey hissetmiyorum. Ruhumda kopan fırtınaları bedenimin dilleri anlatmıyor, anlatamıyor. Sakin, sessiz durarak, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranarak onu tekzip ediyor.

Şu anda hem beni duyabilecek, hem de bedenimi bitiren bu kanser illetine son verecek biri ancak bana yardım edebilir. Bunu Hakkalyakin hissediyorum. İnsanlar, mal-mülk, makam-mevkii hepsi aciz...

“Ya Rab! Bu ne acı haldir! Birkaç gündür sevdiklerim başımda ağlayarak yüreğimi dağlıyorlar. Ben de onlardan ayrılmak istemiyorum. Aslında... Aslında benim asıl korkum, hazırlıksız olmam. Şimdi Senin buyurduklarının hak olduğunu yakinen anlıyorum. Ancak amel edecek vaktim kalmadı. Bana bir fırsat daha ver Allah’ım! Yapmayı ertelediğim iyilikleri yapmam için fırsat ver! Ne olur, bir fırsat daha...”

Saat sabahın dört buçuğu... Ağrılarımın dindiğini hissediyorum. Yoksa hiçbir şey hissetmiyorum muyum? Çok şükür, kollarım hareket ediyor. Bacaklarımı da çekebiliyorum. Göğsümde bir rahatlık var, düne göre daha rahat nefes alabiliyorum.
Benim hareketlendiğimi gören eşim hemen koşup geliyor. Günlerdir onu böyle mutlu görmemiştim. Yine gözyaşlarını tutamıyor. Bu sefer mutluluktan...
Demek dualarım kabul oldu ve bana bir fırsat daha verildi...
***

Birkaç gün önce muhterem amcamı rahmet-i Rahman’a tevdi eyledik.
Ankara’nın Sincan ilçesine girdiğimizde duygulu bir atmosfere girdiğimizi hissettik. Günlerden pazar olduğu için etrafta insan sayısının az olmasının belki bunda etkisi vardır. Ama insan hangi duyguyu yaşıyorsa dış dünyasını da o tonda görüyor. Beş katlı binanın ikinci katına çıktığımızda içerisi kalabalıktı. Ancak akşam olup da akrabalar birer birer çekilince evde biz birkaç kişi kaldık; ölüm döşeğindeki amcam, ben ve annemin de aralarında olduğu üç kız kardeş. (Bu arada amcamın hanımı benim teyzem.)

Kız kardeşler yatakları hazırlarken ben amcamın yanına vardım. Ağızdan hızlı ve derin alıp verdiği nefes, içine ancak iki çekyatın sığdığı küçük odanın duvarlarında yankılanıyordu. Yeşil gece lambasının yaydığı loş ışık altında yüzü daha bir solgun görünüyordu. Sanki “Bir deri bir kemik” sözünün resmedilmiş haliymiş gibi duran amcamı bir müddet izledim. Amcamın hafızamda kalan son fotoğraf kareleriyle bu resmi karşılaştırdım; hiç benzetemedim. Gerçekten çok üzücü bir durum. Sonra ellerini tuttum, çok soğuktu. Yüzü de öyle. Ayakları adeta buz gibiydi. Ayak bilekleri soğuk soğuk terlemişti.

Annem ve küçük teyzem bir odada kaldılar. Ev sahibi teyzem amcamla bir şeyler konuştuktan sonra (amcam ona artık uyumasını söylemiş) yandaki çekyata geçtiğinde saat bir buçuktu. Birkaç defa kafamı kaldırıp baktığımda pek bir hareket göremedim. Amcamın alıp verdiği derin nefesler haricinde evde pek ses kalmadı.

Ev sahibi teyzem bana kendi yatak odalarında yatmamı söylemişti. Birkaç akşamdır orada kalmıyorlarmış. Sokak lambası içeriyi aydınlattığı için amcam bu sonlarda aşırı rahatsız olmaya başlamış. Burası amcamın kaldığı odayla tam karşı karşıyaydı. Yataklar da aynı hizada.

İşte bu vaziyetteyken kendimi amcam gibi bir halde hissettim. Apartmanı hastane, evde kalanları ise hasta ve hasta bakıcıları vaziyetinde... Yukarıda dillendirmeye çalıştığım düşünceler hayalime hücum etti. Amcamın yerine kendimi koydum. Böyle bir durumda bu tefekkür gerçekten çok etkili ve içten oluyormuş. Allah’ım! Ne zor bir durummuş o vaziyette olmak. Hele sabaha çıkamayacağını düşünmek ne büyük acı veriyormuş insana. İyi ki Rabbimiz geleceği bildirmiyor! Gaybı bilmemek ne büyük nimetmiş!Bunları yakinen hissediyor insan, böyle bir ortamda.

Gerçekten de ben o vaziyette olsam ve Rabbime niyaz edip bir fırsat istesem, Rabbim de bana bir fırsat verse... Tarifi imkânsız bir mutluluk demekti bu.
Hem neden olmasındı? Aynı vaziyete düşmemeye, ertesi güne çıkmaya kimin garantisi var? Dünya denen şu koca hastanede bir gecede nice hasta vefat ediyor. Onlardan biri olma ihtimali çok mu uzak?

Sağlıklı bir nazarla bakınca uyanabildiğimiz her sabah, bize verilen bir fırsat anlamını taşıyor.
Ben bu vaziyette medet talep ederken, ölümün küçük kardeşi olan uykuya dalmışım. Saat dört buçuk sıralarında Cenab-ı Hak bana tekrar mühlet verip de gözlerimi açmama imkân tanıdığında ağlama sesleri işittim. Teyzem ağlıyor, annemle küçük teyzemse bir şeyler yetiştirmeye çalışır gibi koşturuyorlardı. Amcamın yanında vardığımda ruhunu teslim etmiş olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Demek o gece onun vadesi dolmuş, bize ise mühlet verilmişti.

Sabah doktorlar gelip son işlemlerini yaptılar. Bazı işlemler yapıldıktan sonra, yıllardır kaldığı evinden alınıp götürüldü.

Arkada kalan bizler için durum dayanılmaz gibi görünüyor. Ama inşaallah vefat eden amcamın ameli iyi olur da onun vaziyeti dayanılmaz olmaz. Onu biz bilemiyoruz. Ancak bizim bildiğimiz cihetiyle ehl-i diyanet bir insandı. İbadetlerinde hassastı. Önceki sene hac farizasını da yerine getirmiş ve bunun mutluluğunu her fırsatta herkesle paylaşıyordu. Sürekli gidip geldiği caminin imamı onun vefat haberini alınca “Cemaatimin yıldızı kaydı” ifadesini kullanmış. Onu tarif edebilmek adına bu cümle bana çok anlamlı ve özetleyici geldi.

Dünya durmuyor, gidiyor. Yavaş yavaş, gün be gün ahiret diyarına yaklaşıyoruz. O an geldiğinde, ne büyük bir lider yakını olmak ne de dünyaca bilinen zengin biri olmak fayda sağlıyor. Bizi dünyaya gönderen ve yine kendisine döndüren Rabbimizle olan irtibatımız haricindeki bütün bağlar bir bir kopuyor.

Bize her günü bir fırsat olarak veren Rabbimize hamdolsun! Bu fırsatları değerlendirebilmeyi bizlere nasip eylesin! Vefat eden yakınlarımıza merhametiyle muamele buyursun! Bizim de bu dünya memleketinde görevimiz son bulduğunda, verilen fırsatları değerlendirip Rabbimizin rızasına nail olmayı başaranlardan eylesin! İnşaallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum