Bediüzzaman’dan Abdusselam Yasin’e…

Bazıları, ‘her meseleden Bediüzzaman’a bir pay çıkartıyorsun’ diyorlar.  Hayır! Sadece meselelerin mukayese ile daha iyi kavranmasına ve anlaşılmasına hizmet ediyoruz.  Araplar da bizler gibi, ‘Eş ey’u bir şey'i yüzkeru/ konu konuyu açar’ diyorlar. Çivi çiviyi söker misali onlar da demirin demirle dövüldüğünü söylüyorlar. Bediüzzaman ile ele aldığımız Abdusselam Yasin, Bediüzzaman’ın deyimiyle ‘sahipsiz kavimlerin’ vefakar ve cefakar evlatlarıdır. Berberiler Araplarla et kemik misali birbirine girmiş ve kenetlenmiştir. Arap Berberi ilişkisi Kürt-Türk ilişkisi gibidir. Tacik-Özbek ilişkisi gibidir. Acem-Azeri ilişkisi gibidir. Berberiler yüksünmeden ve döl evladı olduğunu reddetmeden yol evladı olmanın da bilinciyle hem İslam’a hem de onun kabı ve kışrı yani kabuğu olan Arapçaya hizmet etmişlerdir. Abdulhamid bin Badis adeta Cezayir’in Bediüzzaman’ıdır. Kendisi Berberi olmasına rağmen ‘Şabu’l Cezairi Müslimun/ Cezayir Halkı Müslümandır’  şiirinde hem İslam’a hem de  Araplığa intisabını vurgulamıştır. Bizde ne yazık ki bazıları, Seyyidlik ile Kürtlüğü birbirine nakizi veya zıddı olarak görebiliyorlar.  Veya kompleksle birinin olduğu yerde diğerinin gözardı edilmesini istiyorlar.

Fransızlar Cezayir’de bir taraftan İslam diğer taraftan da İslam dili olan Arapça ile muharebe etmektedirler. İşte bu yabancı istila, akınlara ve akımlara karşı durmak Bin Badis ve Beşir İbrahimi gibi Berberi asıllı alimlere düşer. Hatta hac vazifesini ifadan sonra üç ay Medine’de kalır ve  burada daimi ikamete niyet eder lakin üstadı Ebu Hamdan Venisi ona daimi ikamet ve hizmet adresi olarak Medine’yi değil, Cezayir’i gösterir. O da marş marş Cezayir’e geri döner. Adeta durum hatıftan işaretlerin Halid-i Bağdadi’yi Hindistan’a yönlendirmesi gibidir. Bediüzzaman’ın neden hacca gitmediğine dair bir yazımızda değindiğimiz gibi ulema ammeye hizmeti şahsi kemalatından üstün tutmuştur. Bunu en iyi ifade edenlerden birisi de yine Halid-i Bağdadi’nin hulafasının hulefası olan Hama Şeyhi Muhammed Hamid’dir.  Muhammed Hamid, hayatında tek bir defa hacca gider ve daha fazla gitmez. Neden daha fazla hacca gitmediğinin sorulması üzerine verdiği cevap sanki Bediüzzaman savunması gibidir: ”Arkamda boşluk bırakarak bir kez daha nasıl hacca gidebilirim? Söz konusu mevsimde ulemanın çoğu hacca giderek arkada boşluk bırakmakta ve insanların dini ihtiyaçlarını savacak ulema kalmamaktadır. Talebelerimi medresede tek başına bırakarak nasıl nafile olarak hacca gidebilirim ki? Talebeleri eğitmek boynumun borcudur.”

*
Abdulhamid Bin Badis Berberilerle Araplar arasında köprüdür. Bediüzzaman da Türklerle Kürtler arasında bağ ve köprüdür ve onun ötesinde yazılarıyla ve yazılarının muhtevasıyla İslam’a ve yazı diliyle de Türkçeye ve Türklere hizmet etmiştir. Bu hizmeti İslam adınadır. Kürtlerle Berberilerin kaderi ortaktır.  Bediüzzaman bahtsız kavimlerin reçetesini ittihad-ı İslam’da görmüştür. Mevlana Halid-i Bağdadi ve Bediüzzaman gibi ulema ilimleriyle İslam’a hizmet etmişler ve bu hizmetlerinden de en çok yararlananlar başta Türkler ve Araplar olmak üzere bütün kavimlerdir. Nasıl salahaddin Eyüybi’den bütün İslam dünyası yararlanmışsa sultanu’l ulema olan bu zevattan da Arabı, Türkü ve Kürdü ilgileri nispetinde yararlanmışlardır. Berberiler arasında da ayrılıkçı eğilimler olduğu gibi bütünleşmeci kuvvetli eğilimler de vardır. Meşhur Rif Kahramanı Abdulkerim Hattabi Berberi asıllıdır. Muhammed Basri öyledir. Cezayir’de Arapçanın yaygınlaştırılmasının öncüsü de yine Berberi asıllı Mevlüt Kasım’dır. Keza Cezayir devriminin en önemli simalarından olan Bin Bella da keza Berberi asıllıdır. Aralık ayında kaybettiğimiz Fas asıllı merhum El Adlu ve’l İhsan Cemaati Lideri Abdusselam Yasin de yine  Berberi asıllıdır. Sanki Abdulhamid Bin Badis’in vasiyetini yerine getirmiştir. Bin Badis ve Abdusselam Yasin bir nevi bölgelerinin veya ülkelerinin Bediüzzaman’dırlar.

Faslı Abdusselam Yasin sanki İttihad-ı Ulema-il Müslimin’in Fas’daki bir kolu ve devamıdır. En azından Abdulhamid Bin Badis’den mülhemdir ve ondan renkler ve çizgiler taşımaktadır. Sanki onun ‘Cezayir Halkı Müslümandır’ şiirini davasına şiar yapmıştır. O şiir baş tarafı itibarıyla şöyledir:

Cezayir Halkı  Müslümandır,
Arube’ye (Araplık) intisabı vardır.
Kim ki aslından ‘saptı’,
Yahut ‘öldü’ derse; yalancıdır!

Kim onu asimile etmek isterse,
Muhali talep etmiştir!
Ey gençlik! Umudumuz sensin!
Fecr-i sadık seninle yakınlaştı.

Hayatın silahını kuşan!
Tehlikelere dal, korkma!
El Adlu ve’l İhsan bayrağını kaldır!
Hakkı gasp edenlerle çarpış!

Abdusselam Yasin’in misyonunun özeti bu satırlarda gizlidir.
Ve’r fa menare’l adli ve’l ihsan/ Ves’dum men gasap… İfadeleri ve Abdusselam Yasin’in bu ifadeleri cemaatine isim olarak vermesi  bağlantıyı açıkça gösteriyor. Gerçekten de cemaatinin adını Bin Badis’in şiirinde geçtiği gibi el Adlu ve’l ihsan koymuştur. İkinci olarak gasıplarla yani işgalcilerle ve onların halefleriyle manen vuruşmuştur. Vefatıyla birlikte Abdusselam Yasin’in yerine Muhammed İbni Abdusselam İbadi geçmiştir. İbadi Yasin’den intikal eden ilkelerini tekrarlamıştır. Bu,  şiddete bulaşmadan ve başvurmadan istibdatla mücadele hedefidir. Beşir ibrahimi, Iraklı Abdulaziz Bedri gibi ülkesi Cezayir'in sosyalizm eğilimleriyle mücadele etmiştir. 

Abdusselam Yasin ise Fas derin devleti Mahzen ve onun açgözlülüğüyle mücadele etmiştir. Abdusselam Yasin ve cemaati Risale-i Nur’a da açılmış ve Risale-i Nur’u tanıyan ve tebcil eden bir anlayış ortaya koymuştur. Bediüzzaman’a birçok noktada benzerliği varsa da bunlardan ikisi önemlidir. Bunlardan birisi, Geylani, Gazali, İmam Rabbani ve Bediüzzaman gibi nasihatçı çizgiden gelmesidir. Zamanın ümerasına, yöneticilerine nasihat geleneğini sürdürmesidir. Bu bağlamda Bediüzzaman’ın İkinci Abdulhamid Han’dan sarayları eğitim hizmetine adamasını ve yuvalarına çevirmesini istemesi gibi Yasin de Fas Kralı II. Hasan’dan babalarının ve atalarının topladığı maldan feragat etmesini ve bunları halkın hizmetine sunmasını ve Ömer Bin Abdulaziz’in yönetim anlayışına dönmesini istemiştir (1).

İkinci en önemli benzerliği ise bu nasihatları nedeniyle Saray tarafından deli kabul edilmesi ve Abdulhamid döneminde Bediüzzaman’a yapıldığı gibi İkinci Hasan döneminde de Abdusselam Yasin’in akıl hastanesine kapatılmasıdır (2).

1-El İslam evi’t Tufan, s: 17
2-http://www.assabeel.net/arab-and-international/arab-news/120015-وفاة-عبد-السلام-ياسين-شيخ-ومؤسس-جماعة-العدل-والإحسان-في-المغرب.html

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum