Bayramlık birkaç söz

Ramazan Bayram Tebriki

Evvela bu bayram gününde bütün mümin kardeşlerimizin, hizmet arkadaşlarımızın, Türkiye’mizin ve tüm İslam âleminin Ramazan bayramını tebrik ediyor, maddi-manevi huzur, barış ve hoşgörünün hâkim olduğu bir ortama vesile olmasını Rahman ve Rahîm olan Allah’tan niyaz ediyoruz.

Cemiyetin İç Dinamiklerinin Canlandırılması

Mübarek Ramazan bayramı vesilesiyle bayramlık birkaç söz söylemekte fayda olacağını düşünüyoruz.

Bu çok güzel zaman diliminde ve pek münbit mübarek zeminde, sosyal hayat vadisinde kolektif şuurun devreye girmesi esas olmalıdır. Gerek din, gerek dünya işlerinde olsun, maddi ve manevi yönden yardımlaşmanın önemi kavranmalı ve bu tarz ile Kur’an ekseninde insanlarımız barışa kavuşturulmalı; zengin-fakir, patron-işçi, âmir-memur, yöneten-yönetilen, devlet-vatandaş kucaklaşması sağlanmalıdır. “Allah’ın emri olan iyilik yapmada ve Allah’ın yasakladığı şeylerden sakınmada yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın”(Maide:2) mealindeki ayet ile “Allah katında insanların en sevimlisi diğer insanlar için en yararlı olan kimsedir. Allah katında amellerin en sevimlisi ise, bir Müslümanın gönlüne sevinç koymak(onu sevindirmek) veya onun gönlünden bir üzüntüyü gidermektir”(Taberani/Kebir, 13646) şeklindeki hadisin gösterdiği hedeflere ışık tutulmalıdır.

Denilebilir ki, İslam dinine şüpheler koymaya ve Müslümanların başlarına birtakım çoraplar örmeye  çalışan, ancak hedeflerine varma yolunda bugünkü kadar şehevî duyguları, nefis-heva ve hevesi kamçılayan bir ortamı bulamayan fesat şebekelerine karşı, insanlığı uyarmak ve İslam’ın güzel ahlâkına davet etmek –şimdiye kadar-farz-ı kifaye idi. Bazı Müslümanların bu işi yapmaları halinde, diğerleri de  vebalden kurtulurlardı. Ama bu gün mal, güç, makam-mevki, şöhretin verdiği nüfuz ve ideolojik saplantılar gibi dünyevi bütün imkânlar Allah’a giden yolun ve O’nun rızasına kavuşmanın önünde engel olma seferberliği içindedir. Onun için bu gün İslam’a dâvet görevi artık farz-ı ayin durumuna geçmiştir. Her Müslümanın kendi çapında hem lisan-ı kal hem lisan-ı hal ile/yani hem sözle hem tutum ve davranış biçimiyle İslam’a davet etme zorunluluğu vardır. Üstelik bu manevi cihad maddi cihaddan çok üstündür ve daha faziletlidir. Nitekim, Hz. Peygamber (s.a.v) Hayber savaşında Hz. Ali’yi mübarezeye gönderirken “acele etme, her şeyden önce adamları imana dâvet et. Allah’a yemin ederek söylüyorum ki, Seninle bir tek kişinin imana gelmesi sürü sürü kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır”(Buhari, 4210) diye buyurmuştur.

Toplumsal dinamiklerin önemli birkaç tanesini şöyle sırlayabiliriz.

a. Kardeşlik

Kur’an’ın “Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki merhamet olunasınız”(Hucurat:10)mealindeki ifadesinde yeri tespit edilen müminlerin, birbirine karşı kardeşçe davranmaları gerekir. Tasada, kıvançta, -hadisin ifadesiyle- bir tek ceset gibi olmalı. Bedenin bir uzvunun hastalanması durumunda diğer uzuvların onun yardımına koşmak suretiyle hastalanıp ateşlendiği ve geceleri uykusuz geçirdiği gibi, müminler de birbirlerine karşı öyle olmalıdır.

b. Akrabalık

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder”(Nahl:90), “Akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver”(İsra:26) mealindeki ayetlerde, akrabalar arasındaki ilişkinin, kavgaya götüren menfaatlerin çatıştığı ortamdan uzak, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma fazileti üzerine kurulmasının gereği vurgulanmaktadır.

c. Komşuluk

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, hizmetçi, işçi, memur ve benzerlerine) iyi davranın. Şüphesiz Allah kendini beğenen ve sürekli böbürlenip duran kimseyi sevmez”(Nisa:36)mealindeki ayette işaret edildiği üzere, komşuluk hakları toplumsal barışa önemli katkı sağlayacaktır.

d. Vatandaşlık

“Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir”(haşir:9) mealindeki ayette belirtildiği gibi, aynı yurdu paylaşanların ayrı bir kardeşliği söz konusudur. Göbek bağı kadar olmasa da, toprak bağının birleştiricilik fonksiyonu unutulmamalıdır.

e. İnsanlık

“Ey insanlar! Şüphesiz ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdı. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız en çok takva sahibi olanınızdır”(Hucurat:13) mealindeki ayette, bütün insanların aynı ana-babanın meydana getirdiği insanlık ailesinin birer ferdi oldukları,  Allah’a karşı saygılı davranışı ifade eden faziletli kişiliğe sahip olmanın dışında, hiçbir kimsenin diğerinden üstünlüğünün bulunmadığı vurgulanmaktadır.

Yukarıda beş maddede özetlediğimiz hususları şöyle bir misalle ifade edebiliriz: “Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere tâ takımlara kadar tefrik edilir; ta ki her neferin/askerin vazifeleri tanınsın, bilinsin. Aynen öyle de: Hey’et-i içtimaiyye-i İslâmiye, büyük bir ordudur. kabâil ve tavâife inkisam etmiş (kabile ve gruplara ayrılmış). Fakat bin bir birler adedince cihet-i vahdetleri var: Hâlıkları bir, razzakları bir, peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir, bir bir, bine kadar bir, bir...”(Mektubat, 322)

İman şuurunun toplumda sağlayacağı birlik ve beraberlik çok önemlidir. Evet, Evet tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.. İmanın verdiği nur ve şuur ile ve insana gösterdiği ve bildirdiği Esmâ-i İlâhiyye adedince vahdet alâkaları ve ittifak râbıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ: mümin olarak çok iyi biliriz ki, Hâlikımız bir, Mâlikimiz bir, Mâbûdumuz bir, Râzıkımız bir... bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberimiz bir, Dinimiz bir, kıblemiz bir... bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyümüz bir, devletimiz bir, memleketimiz bir... ona kadar bir bir.. İman şuurunun bir tezahürü olarak ortaya çıkan bütün bu birlikler, karşılıklı sevgi ve saygıyı, samimi arkadaşlık ve kardeşliği, tesanüt ve yardımlaşmayı, vefakârlık ve fedakârlığı, güven ve emniyeti, barış ve huzuru temin edecektir. Ve sebatsız şeyleri tercih edip mümine karşı hakîki adâvet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o rabıta-ı vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o  münâsebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın”(Mektubat, 263-264)

Husumetin hasmıyız biz, fedaiyiz sevdamızda

Kin ile nefrete yer yok, asla bizim dünyamızda

İnsanlığın mutluluğu, bize de mutluluk gibi

Sevinç gülleri bitirir, çiçek açar hülyamızda

         Kapımız herkese açık, hiç engel yok soframızda

         Menüsü önemli değil, az çok olan torbamızda

         Herkes insanlıkta kardeş, yabancılık yokmuş gibi

         Ailenin fertleriyiz, Havva-Âdem babamızda

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.