Aşk tenzihtir

Dışarıda nefis bir Eylül havası. İçeride yapayalnız bir adam. Eski defterlerle başı dertte. Takıntılı bir mizaç, sakinleşmeyen bir ruh, şair olamadığı için şairlerden nefret eden bir kıskanç. Bu nefis Eylül havasında dışarı çıkıp gezmek istiyor ama lanet olası yazılar müsaade etmiyor buna. İrfanın başı kendini tanımaktır derler. Onun en tanımadığı kişi kendisi. İnsanlardan yine insanlara kaçıyor, gerçekler cahili olduğu tek şey.   

Tatmak istediği bazı lezzetler meşru olmayınca sonucunda elem kalıyordu daima. Sadece elem mi? Mal-i hülya, hüzün, keder, kasvet, pişmanlık, nedamet… Meşru’nun ne olduğu hususunda berrak bir kanaate sahip olmasa bile bunu derinden derine hissediyordu. Meşru lezzetlerin sonucu da elemdi ama bu tatlı bir elem. Veya tatlı olduğuna peşinen inanılan bir elem.   

Hayatın göze görünen sathi ve sûri olan cephesi, gerçek olan tek cephesi belki de. Gerçeğe tahammülsüzlüğün neticesi: inançlar, idealler, felsefeler, mitolojiler, ideolojiler… İç dünyasını ifşa etme şehveti küçüklük kompleksi dışında bir asalete sahip değil. İfşa günahların en affedilmez olanı. İfşa edeni, ifşa olunanı küçümser insan. Tanrı gibi kusursuz olana, öyle gibi görünene âşıktır.

Aşk tenzihtir. Tenzih edilene âşık oluruz. İnsanlığın kayıtlarından azade olana yani. Böyle bir makama mazhar olan insan var mı? Peygamberler dahil yazık ki yok. İnsanın insanda aradığı şey bir parça et ve bir kucak şefkat. Ama bunun için insan cinsine neden muhtaç ki insan? Tarih boyunca kadını erkeğe hükümran yapan bu et ve şefkatten başka bir şey değil. Aşkın tahtına her daim kadını oturtan da hakeza aynı şey.

Hayvanlar âşık olmaz. Nerden biliyoruz? Son zamanlarda yapılan bazı bilimsel araştırmalar hayvanlar arasındaki aşk gücünün insanlardan daha kuvvetli ve yoğun olduğunu söylüyor. Hayvanın insana nazaran tek talihsizliği: dilsizliği. Bu dilsizlik bir açıdan bir imtiyaz belki de. Tavuk cinsinin yaşadığı bazı melankolik duyguları araştırmaya devam ediyor bilim adamları.

Bilime göre insan hayvanın efendisi değil, kardeşi. Üstünlük kazanılmış bir şey, hak edilmiş bir şey değil. Elbette tevhidi dinler bunun tam tersini söylüyor. İnsanlar bir dine inanır ama bilime göre yaşar. Garip bir paradoks! Bu belki bir trajedi ama insan zaten trajik bir varlık. En takva sahibi şeyhlerin ve pir-i fanilerin en küçük bir rahatsızlık anında soluğu modern hastanelerde alması manidar değil mi?

Vaaz kürsülerinde bilimi istihfaf eden ama bilimden başka herhangi bir şeye müracaat etmeyen ne kadar da çok insan var. İnsanların kısm-ı ekserisi hayallere inanır ama gerçeklere göre yaşar. Bilimin her keşfinden istifade et, sonra bilimi ve bilim adamlarını küçümse. Modern dünya bilimin eseri oysa. Bilimi mabutlaştırmak ne kadar yanlış ise itibarsızlaştırmak ondan daha büyük bir yanlış.

Hâsıl-ı kelam, irfan ehlinin aklı kuşkular içinde kıvranırken biteviye; kalbi aksine imanla dopdoludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum