Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Zikir

Zikir anmak, hatırlamak anlamında olan bir ibadettir. Fakat uygulamalardan anlıyoruz ki çoğu zaman ve çoğumuz, zikri sadece lisanlara indirmiş, geniş ve derin anlamını biraz ihmal etmişiz. Allah'ın ismini anmak, ne demektir? Ya da lisanı zikirde fakat hâli gayrimüslim şeklinde ise, bu şahıs zikretmiş olur mu? Bununla gaflette yapılan zikirleri kastetmiyoruz. Zikrettiği Allah'ın emir ve yasaklarını ihmalden bahsediyoruz. O zaman zikri, biraz açmamız ve anlamamız ve belki de yeniden keşfetmeniz gerekiyor. 

Öncelikle Kur'an-ı Kerim'in bir adı da zikir olduğuna göre, bu kelâm-ı İlâhiyi okumak, anlamaya çalışmak ve anlamak adına yaptığımız her faaliyet, bakış, dokunuş, tefekkür ve mütalaa da birer zikir sayılmaz mı?

Kâinat kitabı da tekvinî şeriat olduğuna göre, her bir mevcut birer âyet sayılır. Bu âyetleri inceleyen fizik, kimya, coğrafya, astronomi gibi ilimleri mana-yı harfî ile yani Allah'ı tanımak ve iman etmek şartı ile okumak da birer zikir olmaz mı? Biraz daha geniş tutarsak Rabbimizi bilmek şartıyla, her türlü ilmî ve imanî  toplantılardaki faaliyetler de birer zikir sayılır o zaman.

Kâinatı seyreden bir insan, bir sineğe bir de dünyaya nazar edip "Sinek kadar küçük, dünya kadar büyük bir uçak yapmak, ancak Allah'a mahsustur." diye konuşsa bu da bir zikirdir.

Akrabasına, komşusuna, arkadaşına veya bir muhtaca Allah için yardım eden de zikirdedir.

Helalinden kazanıp evini barkını geçindirmek için ter dökmek, namaz kılmak şartıyla hep zikirdir.

Daha geniş haliyle, Altıncı Sözü hatırlayalım. Nefis ve malını yani kendisine emanet verilen vücudunu, onu yapan mucidine feda eden, Onun emir ve yasaklar manzumesinde kullanan biri, her an zikirde demektir.

Demek zikir, sadece Allah'ı lisanen  anmak değildir. O da zikirdir doğru. Onun dışında da çok çeşidi vardır. Bunların bir kısmı da belki elzemdir.

Bu şekilde lisanen zikreden birisinin cemiyet içindeki yanlış hareket ve tavırları, zikrettiği manaya, hatta mü'minlerin hukukuna zarar veriyorsa; bu durum, insanın yaptığı zikrinden aldığı sevabı götürmez mi? 

Bir insan, takva namiyle menhiyattan kaçmaya çalışıyorsa; bu kaçışın her saniyesi ona Allah'ı hatırlatıp elini, dilini, gözünü, ayağını Onun hesabına kullanmayı ihtar ediyorsa, her an zikirdedir.

"Ey Fâtır-ı Kadir" şekkinde Allah'ın  isim ve sıfatlarıyla başlayıp böyle devam eden bir bölüm okumak, neden zikir olmasın?  Allah'ın isimlerinin kâinattaki  tecellilerini okuyup anlamaya çalışmak da onu anmak değil mi?  Bu yönüyle "Ayet-ül Kübra", "Münâcât Risalesi" gibi Allah'ın isim ve sıfatlarını anlatan, tanıtan emsali mevzuları okumak da zikirdir. Zikir, Rabbimizi hatırlamaksa; bizi onu tâzim ve takdise götürecek Dokuzuncu Sözü mütalaa, neden zikir sayılmasın? Hele insanın yaratılış gayesini ayetler ışığında açan, insanın saadet ve şekavet sırlarını talim eden satırlarda dolaşmak "İman hem nurdur hem kuvvettir." manasını yudumlamak, zikrin kendisidir.

Kur'an zikir olduğuna göre, onu talim ve ilam eden her yönelme ve mesai, Kur'an'a âlimlerin gözüyle bakmaya harcanan saniyeler de zikrin önemli şubeleridir.

Allah'ın isimlerini anmaktan maksad, Onu bilmek ve emirlerine tâbi olmak olduğuna göre; bizi bu manaya yaklaştıran sohbetler, müzakere, mütalaalar da zikrin birer tonu belki de çok önemli şeklidir.

Sünnet-i seniyyeye tâbi olmaya çalışan her bir mü'min, uymaya çalıştığı âdabın Şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur edince, kendini bu Şeriatın sahibinin huzurunda bulmaz mı?  Bu huzurla da ibadet kazanarak zikre mazhar olmuş olur. Demek hayatını sünnete göre ayarlayan da zikrin içinde olmuş olur. 

O zaman bu hakikatleri anlatmak ve yazmak da okumak da zikirdir. Buna vesile olan da hissesini almış olur farkında olmasa bile.

Zikri mayalayan ve ulvileştiren de diğer ibadetlerde olduğu gibi ihlastır. Yani niyettir.

İster tarlada çalışan çiftçi, fabrikada çalışan işçi ya da dairede çalışan memur olalım; Rabb'imizin rızasını tahsile yönelik gülümsemeden tut, dilinle anışına, kalbinle tasdik ettiğin takdirde hepsi zikirdir. Daha önce de bir vesileyle yazmıştım "dışı sahra-yı kesrette, içi umman-ı vahdette" olan ve  iç âlemi vahdetle teneffüs eden de zikir halindedir.

Evet dostlar, dilimizde zikir olduğu gibi, halimizle de zikirde olmalıyız. Aksinin, en hafifi ile büyük bir vebal ve kayıp olduğu unutulmamalıdır.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum