Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Zekâ mı çaba mı? Hangisi övülmeli?

Dalkavuğun Sırrı

Padişaha akşam yemeğinde musakka sunmuşlar; “Şu patlıcan ne lezzetli sebze” demiş padişah.

Dalkavuk atlamış hemen...

“Ağzınızın tadını biliyorsunuz hünkarım, patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur, insan yemeye doyamaz, parmaklarını yer, üstelik vitamin deposudur” demiş.

Ertesi gün, padişaha yemekte bu defa karnıyarık sunmuşlar; “Şu patlıcan ne lezzetli sebze” demiş padişah.

Dalkavuk atlamış hemen... “Keramet buyurdunuz haşmetlim, şu karnıyarığı icat edenin mekânı cennet olsun.” demiş.

Daha ertesi gün, padişaha imambayıldı yapmışlar, padişah o gün tersinden kalkmış, “Yeter be” diye kükremiş, “Her gün patlıcan mı yiyeceğiz, götürün gözüm görmesin...”

Dalkavuk atlamış hemen... “Valla şu insanlara hayret ediyorum, ne yemeği yemek, ne tadı tat, hiç mi damak zevkleri yok, adını duymaktan bile nefret ediyorum, bana sorarsanız patlıcanı yetiştirmek bile yasaklanmalı” demiş.

Sofra toplanıp, padişah gittikten sonra, dalkavuğun yakasına yapışmış aşçılar, “Sen değil miydin patlıcanı göklere çıkaran” demişler.

Pabucu pahalı gören dalkavuk; “Ben padişahın dalkavuğuyum arkadaş” demiş, “Patlıcanın değil”.

***

Yıllar önce, hangi ülkede olursa olsun, insanlar ve öğretmenler çocukların zekâsını övme konusunda pek istekli değillerdi; çoğunlukla övmezlerdi.

Çocukları övmenin, çocuklara dalkavukluk yapmak veya yaltaklanmak olduğuna; bu durumun da onları kibirli veya narsist yapacağına inanıyorlardı.

Ama sonra, pozitif psikolojinin hâkim olduğu döneme geçildiğinde, bir şey oldu. Başta Amerikalı eğitimcilerde olmak üzere, tüm dünyada çocuk eğitiminde yeni bir gelişme yaşandı.

“Benlik Saygısı” Adında Bir Akım Her Şeyi Ters Yüz Etti.

Önce ABD’de “Benlik Saygısı” hareketi başladı. Çocuklar benlik saygısı uğruna, öyle abartılı dalkavukluklarla bu defa da baştan çıkarıldı.

Çocukların başarılı olmaları için övgüye ve motivasyona ihtiyaçları olduğu vurgulandı.

Bu fikir, ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinde hızla yayılmaya başladı.

“Çocuğunuzun başarmasını mı istiyorsunuz? Ona zeki olduğunu söyleyin!” bir motto olarak tüm dünyaya yayıldı.

“Sopayı bırak çocuğu şımart!” bir başka mottoydu.

Yıllar sonra, benlik saygısı fikri popüler kültüre yerleşti.

Dünyaya yayıldı.

Şu cümleleri tanıyorsunuz artık:

“Ne kadar zekisin!"

“Sen bir starsın!”

“Sen biriciksin!”

“Sen harikasın!”

“Akıllı çocuğum benim.”

Türkiye gibi ülkelerde ise, benlik saygısı dalgasının yükseldiği 70’li yıllarda çocukluğunu yaşayan bizler de evde, ebeveynimiz, okulda öğretmenimiz çatık kaşlarıyla suratımıza bağırıyorlardı; öyle ki korkudan altına işeyen çocuklar olduğunu hatırlıyorum.

“Sen bir geri zekâlısın.”

“Sen bir aptalsın.”

“Sen ne anlamaz şeysin.”

“Kafan basmıyor.”

“Mankafasın.”

“Angutsun.”

Daha neler, neler.

Belki en masumu şöyleydi: “Okula gelme, daha iyi!”

Sanırım bilinçaltınızdaki ifadeleri siz de hatırlamış olmalısınız.

Hakaretin bini bir paraydı.

Zayıf alınca çocuğa demediğimizi bırakmazken, iyi notlar aldığında ise bunun tersi gerçekleşmiyordu; tam tersine sessiz bir sükûnetle sanki “ne var bunda, zaten olması gereken sonuç, böyle iyi not alman olması gerekendi.” der gibiydiler.

Eminim ki, aileler ve öğretmenler iyi niyetliydiler.

İdeolojik eğitim uygulamaları tornasından çıkıp gelen insanlardı onlar; onlar da hem devletin hem öğretmenlerin çatık kaşıyla tornadan geçmişlerdi.

En masum öğretmenin elinde cetvelden bir sopa vardı.

Çok iyi niyetliydiler. Ama aynı zamanda yanlıştılar.

Biz öğrenciler veya sopa yemiş, hakarete uğramış tüm çocuklar bu sopanın gölgesinde, çatık kaşlı bakışların derinliklerinde bizim için besledikleri umudu gördükleri için, bunca kötü muameleye rağmen bizim kuşak, hiçbir zaman, ne öğretmenine küstü, ne de ebeveynine.

Gözyaşlarımızı içimize akıttık. Küsmek yerine hırslandık.

Demek ki bu durumu kabullenen bir nesildik.

Dünyada çocuğu aşırı övgü ile şımartma politikalarına izin vermeyen ülkeler de vardı.

Bunlar, -sözüm meclisten dışarı!-  daha çok totaliter, baskıcı rejimlerin kendi ideolojilerini dayattığı ülkelerdi.

Bunlar, hala ABD etkisine vize vermeyen Asya ülkeleri bizim bildiğimiz yöntemi sürdürüyorlar.

Eh, Asya ülkeleri kadar olmasak da, kapılarımız ABD tarzı çocuk yetiştiremeye açıkken, henüz ABD’li çocukların seviyesine gelmedi. Henüz mültefit anne ve babalar azınlıkta.

Oysa Asya kültürleri özellikle PİSA sınavlarında ilk sıralarda görülen Asya ülkelerinin bir kısmı, aile ve çocuk yetiştirme konusunda hala çok gaddar.

Sloganları şöyledir: “Hazları ertele, disiplini sağla!”

“Eğlenceyi ertele, hazları ertele. Gayreti öncele, zahmeti öncele, çalışmayı öncele!”

“Hayat= Ciddiyet+Sürat+İstikrar…”

Gelelim Esas Konuya…

Çocuklar Ne Kadar Övülmeli?

Peki kısmen de olsa, çocukluğumuzda, çatık kaşlar altından bakan delici bakışlarla bizi terbiye (!) eden öğretmenlerimize ve bizimle bağırarak konuşan ebeveynlerimize ne oldu da şimdi “canın ne istiyorsa onu yap!” durumuna geldiler?

Şimdi eskisinden çok defa daha fazla oranda çocuklarımızı hak etsin etmesin, neden daha fazla övüyoruz?

Hadi övüyorsunuz; peki ne kadar övmelisiniz?

Neresini övmelisiniz?

Çünkü belli türden övgüler geri tepebilir. Özellikle çocuklara akıllı olduklarını söylemek onların kendilerine aptal gibi davranmalarına neden olabilir.

Bir araştırmanın özet cümlesi şöyledir:

Çocukları yeteneklerinden ötürü övdüğünüzde, bu onların öğrenmeye değil, iyi görünmeye odaklanmasını sağlar.

İyi görünme arzusu ise büyüdüklerinde gösteriş budalalığına kapılmalarına yol açabilir.

Zekaları için övülen çocuklar, kendilerini iyi yaparak kendilerini kanıtlamaya devam etmek istiyorlar.

Bu kulağa iyi gelebilir, ama aslında ters etki yapıyor.

Araştırmanın Diyor ki; Çocukların Zekasını Değil, Çabasını Övün

Araştırmacılar Claudia Mueller ve Carol Dweck, Amerikalı 5. sınıf öğrencileri üzerinde bir dizi dönüm noktası niteliğindeki deneylerde, çocukların aldıkları övgü türlerine bağlı olarak çok farklı davrandıklarını keşfettiler.

Zekâları nedeniyle övülen çocuklar zorluklardan kaçınma eğilimindeydiler. Bunun yerine kolay işleri tercih ediyorlar. Ayrıca, gelecekteki performanslarını nasıl iyileştireceklerini öğrenmekten çok, rekabetçi konumlarıyla - başkalarına göre nasıl ölçüldükleriyle - ilgileniyorlar.

Buna karşın, çabalarından ötürü övülen çocuklar tam tersi bir eğilim gösterdi. Zorlayıcı görevleri üstlenmekte tereddüt etmediler.

Çabaları için övülen çocuklar, diğer çocukların nasıl performans gösterdiğini merak etmekten çok, başarı için yeni stratejiler öğrenmekle ilgileniyorlardı.

Çocuklar başka açılardan da farklıydı.

Çabaları için övülen çocuklarla karşılaştırıldığında, zekâları ve Allah vergisi yeteneklerinden ötürü övülmeye alıştırılan çocukların:

1-) Başarısızlıktan sonra pes etme ihtimali yüksektir.

2-) Başarısızlıktan sonra kötü performans gösterme ihtimali daha yüksektir.

3-) Bir ödevi ne kadar iyi yaptıklarını yanlış beyan etme olasılığı daha yüksektir.

Hepsi bu kadar değil.

Zekâları için övülen çocuklar, başarısızlıklarını düşük zekâ kanıtı olarak görme eğilimindeydi.

Çocukları zekâları için övdüğünüzde, başarısızlıklarını aptallığın kanıtı olarak görmeyi öğreniyorlar.

Mueller ve Dweck'in deneylerinde, çocuklara çözmeleri için orta derecede zor problemler verdiler. Her çocuğun işi bittiğinde, ona;

“Vay canına, bu problemleri çözmede gerçekten iyi iş çıkardın. Hak ettiğin yüksek bir puan aldın. ”(Mueller ve Dweck 2002) denildikten sonra; ek olarak, her çocuğun bu başarısını aşağıdaki üç özgüyle tamamlandı:

  • Zekâsı için övüldü ("Bu problem çözme konusunda çok akıllı olmalısın")
  • Çabası için övgüldü ("Bu problem çözmeye çok çalışmış olmalısın") veya
  • Üçüncü grup çocuğa bir geribildirim verilmedi (kontrol grubu).

Daha sonra, çocuklara ikinci bir dizi problem verildi - bu sefer çok zor olanlardı - ve çocuklardan neden kötü performans gösterdiklerini açıklamaları istendi.

Önceki görevlerdeki zekâları nedeniyle övülen çocuklar, başarısızlıklarının çoğunu zekâ eksikliğine bağladılar.

Ancak çabalarından ötürü övgüde bulunulan çocuklar, yorumlarında başarısızlıklarını çaba eksikliğine bağladılar (Meuller ve Dweck 2002).

Başka bir deyişle, çocuklara zeki olduklarını söylemek, çocukların kendilerini zeki olarak görme olasılığını DAHA AZ hale getirebilir.

Çocukları zeki oldukları için överek, onlara performanslarının kesin bir zeka testi olduğunu öğretiyoruz. Çocuklar ilk övgüden hoşlanabilirler, ancak daha sonra zor zorluklarla karşılaştıklarında - olması gerektiği gibi - övgü geri teper.

Küçük çocuklar övgü ile büyürler; bu bir gerçektir. Ama yetenek veya zeka yerine çabalarını överseniz daha iyi yaparlar.

Bazı araştırmalar, zekâyı övmenin okul öncesi çocukların motivasyonunu artırabileceğini öne sürüyor (Henderlong 2000).

Bununla birlikte, zekayı övmek, bir çocuğun çabasını ve strateji seçimini övmek kadar etkili değildir (Henderlong 2000).

Yukarıdaki deneyin bir tekrarı da okul öncesi çocuklarda uygulandı.

Bu çalışmada, okul öncesi çocuklara çözmeleri için iki bulmaca sunuldu ve ardından üç tür geribildirimden biri verildi:

  • Zekâyı vurgulayan "kişi" övgüsü ("Sen gerçekten iyi bir problem çözücüsün!")
  • Çaba ve stratejileri vurgulayan "süreç" övgüsü ("Bunu yapmanın gerçekten iyi yollarını buluyorsun!")
  • Tarafsız geribildirim ("Her iki bulmacayı da bitirdin.")

Daha sonra, çocuklara çok daha zor bir bulmaca verildi ve bu defa başarısızlık yaşadılar.

Okul öncesi çocuklarına haftalar sonra benzer bir bulmaca önerildiğinde, övülen çocuklar sadece tarafsız geribildirim alan çocuklardan daha fazla motivasyon gösterdi.

Ancak “süreç” övgüsü alan çocuklar, “kişi övgüsü” alan çocuklardan daha fazla motivasyon gösterdi (Henderlong 2000).

Başka bir deney de benzer sonuçlar verdi (Cimpian ve ark. 2007).

Bu çalışmada, okul öncesi çocuklar, kahramanın bir resim çizdiği ve bir öğretmen tarafından övüldüğü bir kukla gösterisini izlediler.

Bazı okul öncesi çocuklar, kahramanın yeteneği hakkında genel bir övgü aldığını gördü ("Sen iyi bir kahramansın").

Diğer okul öncesi çocuklar, kahramanın yalnızca o belirli çizim için övgü aldığını gördü ("İyi bir resim çizdin").

Sonra kahraman, öğretmenin yorum yaptığı bir hata yaptı. Çocuklara gösteri hakkında ne hissettiklerini sordu.

Kahramanın genel övgüler aldığını ("Sen iyi bir kahramansın!") izleyen çocuklar, sonraki hatalardan daha çok üzüldüler. Kendilerini çizmek isteyip istemedikleri sorulduğunda, bu çocuklar hayır cevabını verdiler.

Buna karşılık, belirli övgülere ("İyi bir iş resim çizdin") maruz kalan çocukların çizime ilgi gösterme ihtimalleri daha yüksekti.

Peki sonuç ne?

Övmenin Doğru Yolu

Çocuklara akıllı olduklarını söylemek ters etki yapabilir. Ancak bu çocuklarımızı övmememiz gerektiği anlamına gelmez.

Yukarıda bahsedildiği gibi, "yanlış" türden övgü bile hiç övülmemekten daha motive edici olabilir. Mmuhtemelen doğru türden övgü - süreç övgüsü - çocuklara bir avantaj sağlar.

Amerikalı çocukları bebeklikten ilköğretime kadar izleyen bir boylamsal çalışmada  Elizabeth Gunderson ve meslektaşları (2013), çocukların erken çocukluk döneminde aldıkları süreç  övgü oranı ne kadar yüksekse,  çocukların çocukluk dönemindeyken “yapabilirim” tutumlarını benimseme olasılıklarının o kadar yüksek olduğunu bulmuşlardır.

Öyleyse önemli olan, çocukları dirençli hissettiren övgüyü vurgulamaktır. Çocuklara akıllı veya yetenekli olduklarını söylemenin sorunu, çocukların sonraki durumlarda başarısızlıktan korkmalarıdır. Etiketlenince, bu etiketi silmek için hiçbir şey yapmak istemiyorlar.

Dahası, zeka için övülen çocuklar, zekanın doğuştan gelen ve değişmez bir şey olduğuna inanma eğilimindedir (Mueller ve Dweck 1998). Sonuç olarak, bu çocuklar başarısızlıkla çaresiz kalırlar. Hikayenin sonu ise “eğer başarısızsan, zeki değilsin!”

Bu ilkeleri aklımızda tutarsak, en çok hangi övgünün çocuklara yardımcı olduğu anlaşılır.

Çocuğunuza zeki veya yetenekli olduğunu söylemek yerine şu alternatifleri deneyin.

Çocuğunuzu uyguladığı stratejiler için övün (ör. "Bunu yapmanın gerçekten iyi bir yolunu bulmuşsun!")

Çocuğunuzu yaptığı belirli bir iş için övün (ör. "Bu matematik problemleriyle harika bir iş çıkardınız")

Çocuğunuzu ısrarı veya çabası için övün (ör. "Pratik yaptığını görüyorum" ve "Sıkı çalışmanı karşılığını aldın")

Çocukları çaba için (ve doğuştan gelen yetenekleri değil) övmek, öğrenme için daha iyi bir zihniyet geliştirmelerine yardımcı olabilir.

Kaçınılması gereken başka tuzaklar da var. Örneğin, çaba için övgü bile belirli koşullar altında geri tepebilir.

Peki ya övgünün diğer tarafı - eleştiri?

Eleştiri, doğru yapmak için övgü kadar zor olabilir. Belki daha da yanıltıcıdır, çünkü eleştiri doğası gereği olumsuzdur. Eleştirinin mahiyeti, dozu, eğiticiliği, vb. açılarından ayrı bir yazı konusudur.

Bu makale, çocuklar üzerinde yapılan övgü-karakter-eğitim konularındaki araştırmalara dayanmaktadır.

Büyük İnsanları Övmek Konusuna Gelince

Büyükler için de övgü konusu çocuklardaki gibi olmalıdır.

Bu ölçü, çabayı, gayreti, hamiyeti, şefkati, müsbet sıfatlar ve fiiller, affetme fedakarlık vb. gibi davranışları övmektir.

Şahsı övmenin, onun zeki, akıllı filan olduğunu övmek övene bir avuç dolusu toprak atmayı gerektirir. Zaten başımıza bela açan bir kısım kendini lider ilan eden sümüklü adamlardan çekiyoruz.

Övmek kadar ve hatta ondan daha dehşetlisi övünmektir ki, insan ırkı, milliyeti, zekası vb. ile övünemez; çünkü bunlarda kendi seçimi ve kesbi yoktur. Dehşetli şahısların putperesetlik özelliklerinin kaynağı bu övme-övülme davranışlarıdır.

Çaba ve gayreti, himmet ve hamiyeti övme konusunda; Kur’an müminleri överken, onların hangi sıfatlarını övmektedir? Bakara suresinin ilk ayetlerine bakın.

Bediüzzaman ise sıfatlar (davranışların şekli) üzerinden över. “Muhabbet sıfatı her şeyden önce kendisi muhabbete layıktır.” sözü meşhurdur. Öveceksen de yereceksen de şahsın kendisini değil, “sıfatlarını” eleştir Hele fıtri olan kusurlarını yermek, lakap takmak tam bir cinayettir.

Risale-i Nur’un lahikalarında Bediüzzaman’ın şahıslara olan övgüsünde; talebelerinin çeşitli sıfatlarını (aziz, sıddık, fedakar, cefakar, sarsılmaz vb.) onların hizmet gayretini ve çabasını nasıl övdüğünü görürsünüz.

Aslında değişen bir şey yok. 40 yıldan bu yana insanları övmenin hata olduğunu öğrenip geliyoruz; bu doğru mu? Çocuğu şımaramasın, diye övmekten kaçınan bir neslin torunlarıyız.

Peki, büyüklere övgü nereye kadar olmalı, nasıl olmalı?

Bir arkadaşımız çıksın bununla ilgili bir araştırma yapsın.

Referanslar:

Cimpian A, Arce H-M C, Markham EM and Dweck CS. 2007. Subtle linguistic cues affect children’s motivation. Psychological Science: 18(4): 314-316.

Gunderson EA, Gripshover SJ, Romero C, Dweck CS, Goldin-Meadow S, and Levine SC. 2013. Parent praise to 1-3 year-olds predicts children’s motivational frameworks 5 years later. Child Development.

Henderlong J and Lepper MR. 2002. The effects of praise on children’s intrinsic motivation: A review and synthesis. Psychological Bulletin 128(5): 774-795.

Mueller CM and Dweck CS. 1998. Praise for intelligence can undermine children’s motivation and performance. Journal for Personality and Social Psychology 75(1): 33-52

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum