Ne gördük ki…

Bir adamın; Yıllarca namaz kıldım, hiçbir şeyini görmedim diyerek namazını terk ettiğini duydum. Üzüldüm. Ne yapalım? En azından; “Allah geri döndürsün” diye dua ederek söze başlayalım.

Hepimizde nefis var. Bazen aldatıyor. Gaflete dalıyor, dünyayı ebedi zannediyoruz. Veya dünya ile ahireti ayırt etmekte zorluk çekiyoruz.

Bu durum, hepimizin başına gelebilir. Bu hususta yine Allah’a sığınmaktan başka çaremiz yok. Eninde sonunda dönüş O’nadır.

Bu namazı terk ediş, biraz da dünyanın ve insanın mahiyetini anlayamamaktan kaynaklanıyor.

Dünya bir imtihan, bir çalışma, gayret etme ve ebedi hayatı kazanma yeri. Kazanıp kaybetmek ise, imtihandan sonra belli olur. Ücret, çalıştıktan sonra hak edilir.

İbadetler, önceden verilmiş nimetlerin şükrü içindir. Üzerimizdeki nimetleri saymakla bitiremeyiz. Gece gündüz ibadet etsek bile, onların karşılığını yine de veremeyiz.

Mesela, Cenab-ı Hak, hayat vermiş, sağlık vermiş, her türlü imkân ve altyapıyı temin etmiş. Bunlar öyle kolayca ödenebilecek şeyler mi?

Güneş, ay, gezegenler, hava, dağlar, nehirler, denizler gibi sayısız nimetler, emrimize verilmiş. Bizim, elbette onları emrimiz altına alacak gücümüz yok.

Vücut organlarımıza bir değer, bir paha biçilebilir mi? Bırakın sıfırdan almayı, hasta olunca tedavi etmekten ve ettirmekten bile aciziz.

Biz ibadetleri, namazı, güzel ahlakı, hakka hukuka riayeti, bütün bu önceden ihsan edilmiş olan nimetlere şükür için yapıyoruz.

Hayattaysak daha imtihan bitmemiş, bizden istenen ve beklenen çalışma ve gayret tamamlanmamış, henüz paydos vakti gelmemiş demektir.

Namazları ve ibadetleri terk etmek, imtihanı yarıda terk etmektir, işi yarıda bırakmaktır.

İnsan bazen böyle gaflete düşebiliyor. Ahiret nimetlerini dünyada görmek istiyor. Hâşâ, Allah’la pazarlık yapar gibi bu, “Mademki namaz kıldım, haydi Sen de bana istediğim şeyleri ver” demeye geliyor.

Cenab-ı Hak, hayatları boyunca, kullarının rızıklarını kesmiyor, nimetlerini esirgemiyor. Üstelik ibadet ve şükürleri eda edildikçe de bereketlendiriyor, bollaştırıyor, çoğaltıyor.

Namaz, dünyevi hiçbir maksat için kılınmaz. Sadece Allah rızası için kılınır. Dünyevi maksatlar, namazı ifsat eder. İşi sadece yatıp kalmaya indirger.

Hakiki namaz, samimi ve ihlasla kılınan namazdır. Namaz huşu içinde kılınırsa, insanın bütün duyguları, kalbi ve ruhu da hissesini alır. Böyle namaz kılanın kalbi selim olur, ruhu rencide olmaz, duyguları yara almaz.

Elbette insan demirden, polattan değil, etten, kemikten yaratılmıştır. Son derece aciz ve fakirdir. Kötü şeylerden elem duyduğu gibi, iyi şeylerden de lezzet alır. Dünyadaki her şeyden iyi veya kötü muhakkak etkilenir. Huşu içinde namaz kılan insan, bütün bunlardan fazla müteessir olmaz. Çünkü her şeyin kontrolünün Allah’ın elinde olduğunu bilir. Başına, hayır ya da şer, ne gelmişse, öper başına koyar, hikmetini araştırır ve ona göre kendisine çeki düzen verir.

Namaz; dinin direğidir, aynı zamanda, bir nevi talimdir. Cenab-ı Hakka bağlılığımızın ve O’na her an muhtaç olduğumuzun bir göstergesidir.

Bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan bir Rabb-i Rahimimize günde beş defa iltica etme, insanın kalbine, ruhuna ve bütün hasselerine büyük bir inşirah ve rahatlık verir.

Namaz, başımızdan eksik olmayan fırtınaları, dağdağaları, musibet ve belaları bitmek bilmeyen şu fâni dünyanın, en güvenli limanıdır, Cenab-ı Hakkın şefkatli sinesidir.

Bu liman ve bu sine, insana yalnız olmadığını, kendisini daima görüp gözeten ve şefkatle besleyen bir Rabbinin olduğunu hissettirmesi, insanın dünyada bile namazdan gördüğü en güzel mükâfat ve lezzettir.

İstemeye yüzümüz yok ama, sonsuz hazineler sahibi Allah, cömertliğinin eseri olarak bizlere İsteyin vereyim diyor.

Buna istinaden biz de sürekli istiyoruz. O da şükürler olsun ki, vermemezlik etmiyor. Durum böyle olduğu halde, yine de gözümüze perde iniyor, verdiği nimetleri görmüyoruz. Üstelik bir de; “Ne gördük ki” diye de nankörlük edip namazı terk ediyoruz.

Rabbim hepimizi muhafaza eylesin. “Akletmiyor musunuz? Düşünmüyor musunuz?” Uyarılarına kulak verenlere dâhil etsin. Bizi basiret ile de nimetlendirsin. Kâinatın küçük bir numunesi olan bizleri, bütün mahlûkatın kendi lisan-ı halleri ile ettikleri hamd ve senalarını, namaz vasıtası ile Allah’a takdim etmekten geri bırakmasın. Namazı niçin kıldığımızın şuuru ile şereflendirsin. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum