'Yenildik biz', dediğimiz zaman, yenildik

Dünyanın sorunu, modernliğin, postmodernliğin veya küreselleşmenin insanlığın önündeki barikatlar olduğunu kavrayamama ve böylelikle insanlığın binlerce yıllık bilgelik, peygamberlik ve düşünce yolculuklarını yaşanmamış saymaya kalkışma sorunudur. İnsanlığın, insanlığını ve varlığını sürdürebilmesinin yegâne şartı, hakikati yok eden, insanı ve hayatı yok olmanın eşiğine sürükleyen modernliğin veya postmodernliğin dışına çıkabilmesidir.

Israrla arızî sosyolojik ya da siyasî perspektiflerden ve analizlerden geri durmaya çalışıyorum. O yüzden yukarıda kurduğum cümleleri, liberalizm üzerinden kurmadım mesela. Çünkü liberalizm, bir sonuçtur; dolayısıyla aslî bir kaynak değil, arızî bir 'kelaynak'tır; bir başlangıç veya kalkış noktası değil, bir sonraki noktadır. Ya da bir 'ana' ya da 'baba' değil; modernliğin ekonomi-politiğinin bir çocuğu veya sonucu. Neo-liberalizm ise, postmoderliğin.


* * *
Hiçbir şeyin izini, 'anasız-babasız' süremeyiz: 'Anasız-babasız' bir dünya kurulamaz çünkü; aksine onca zorlukla, çileyle kurulan dünyalar da soysuzlaşmaktan ötürü yıkılır, yıkılmıştır.

Bize liberalizmin, 'tarihin sonu' (Batı uygarlığının aşılamazlığının, 'zafer'inin göstergesi) olduğunu söyleyenler, bize, 'anasız-babasız' bir dünya öneriyorlar aslında: Köksüz bir dünya. Köksüz olduğu için de körkütük, zihnimizi kötürümleştirici, ruhumuzu köleleştirici bir imkânsız hülyâ.

Modernliği tartışmadan liberalizmi; postmodernllği gözardı ederek neo-liberalizmi tartışmaya kalkışmak, bizi siyasî, zihnî barikatlara ve sahte, simülatif, seküler 'tarikatlara' mahkûm etmek demek sonuçta.


* * *
Müslüman toplumların 'anasız-babasız' olduğu söylendi on yıllar boyunca. Müslüman toplumlar da bu zokayı yuttular, teslim bayrağı çektiler ve yere yattılar boylu boyunca: Kendilerini, köklerini, kök-paradigmalarını önce inkâr ettiler, sonra da terk. Ve özgüvenlerini, kendilerine güvenlerini yitirdiler.

'Yenildik biz' dediler: Aslında Müslümanlar yenilmemişlerdi; çok ağır, yok edici bir saldırıya uğradıkları için, bir açıdan geri-çekilmişler; bir başka açıdan da geri-çekilmeye icbar edilmişlerdi.

Meseleyi, yenmek-yenilmek üzerinden algılamaya başladığımız andan itibaren yenildik biz aslında. Müslüman toplumlar, yenildiklerini söyledikleri andan itibaren yenildiler.


* * *
Teorik olarak, eğer Müslümanlar varsa, nefes alıp veriyorlarsa, yenilgi-menilgi yoktur orada. Hele de ayağımızı bastığımız bu toprak, 'toparlanın, gitmiyoruz' diyebilen, bedel ödemesini bilen, fikir, oluş ve varoluş çilesi çekebilen asil insanlar çıkarmışsa, yenilgi-filan yoktur ortada.

Ama pratikte, Müslüman olduğunu söyleyip de Müslümanlığın kendisine ve bu dünyaya ne söylediğini bilemeyen, Müslüman olmanın bedelini ödeyemeyen, fikir, oluş ve varoluş çilesi çekmek nedir bilemeyen insanlar varsa, yenilgi vardır; ve asıl yenilgi oradadır.

Biz, medeniyet coğrafyamızı yitirdiğimiz zaman yenilmedik; zihin ve ruh coğrafyamızı yitirdiğimiz zaman yenildik. Asıl, zihnimizi ve ruhumuzu yitirdiğimiz zaman, 'yenildik biz' dedik. Ve 'yenildik biz', dediğimiz an, yenildik asıl.

İşte o zaman, 'anasız-babasız' yani köksüz, soysuz ve soytarı olduğumuzu da ilan etmiş ve böylelikle, kendi intihar biletimizi kendimiz kesmiş olduk.


* * *
Türkiye'de Batıcılar, 'yenildik biz' dediler, teslim bayrağı çektiler ve gözlerini kendilerini yendiğini söyledikleri Batılılara diktiler!

Türkçüler 'yenildik biz' dediler, geri çekildiler. Ama meydandan da çekildiler: Nereye gittiler, bilinmiyor...

İslâmcılar da 'yenildik biz' dediler; ama teslim bayrağı da çekmediler, geri de çekilmediler; 'yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır' dediler ve aslâ pes etmediler.

Önce direndiler; sömürgecilere karşı destansı bir direniş savaşı verdiler. Sonra dirildiler, toprağa diriliş tohumları ektiler. Şimdi ise varoluş yolculuğuna hazırlanıyorlar... Ama...


* * *
Döküldüler elbette. Düştüler. Nice düşüklükleri normalmiş diye düşünecek bile oldular. Yolsuzluluğun, ahlâksızlığın, hırsızlığın tam ortasına düştüler. Çoğu sınavı yitirmeye ramak kaldı. Bir kısmı, belki de çoğu 'asılsızdır, aslı yoktur' diye bir diploma aldı.

İslâmcılar, başkalarına değil, kendilerine, nefslerine yenildiler; kendi ilkelerini çiğnedikleri, kendilerini vareden kökleri ve ruhu unuttukları için. Ki, asıl yenilgi budur. Yenilginin büyüğü bu; ürküteni, korkutanı, insanı tir tir titreteni; ya da tir tir titretmesi gerekeni.

Ama bunların hepsi, bir fikir, oluş ve varoluş çilesi aslında. Hakikat ucuz değil: Bedelsiz ve tersiz, çilesiz ve yüreksiz, fikirsiz ve şükürsüz elde edilemez.

Önümüzdeki tek engel biziz; kendimiz; dizginleyemediğimiz nefsimiz: Kendimizi aşabildiğimiz zaman aşabiliriz bütün yenilgileri...

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum