‘40 Mektup’la Seyr-i Süluk

Mektuplar….Mektuplar… Mektuplar…

En eski ve eskimeyen ilim ve iletişim vesilesi

Öğrenme fiili, ilim tahsili iletişim süreçleri içinde yer alıyor.

Mektup ise eğitim, öğretim, ilim, iletişim, muhabbet, aşk gibi hayatın çok alanına girmiş. Nesne değil kavram. Madde değil mânadır.

Tarihe geçmiş, tarih nehrinin akışını değiştiren mektuplar…

Sözün kısası mektup denilen köşeli parantezin içine çok şeyler var…

Mektup hakkında biraz felsefe yapalım dedik. Oldu mu bilemem…

 

Çok yakın bir dostum-arkadaşımdan bir kitap geçti elime. Geçmiş zamandan yazılmış çok kıymetli mektuplardan derlenmiş.Bir şeyhin müridine yazdığı 40 mektup.

Yine burada Ali Hakkoymaz’ın “Kendime Mektup” kitabından bahsetmiştik.

Tarikat, tasavvuf, akıl, kalp, marifet gibi konularda merakımı bilen dostum bu bahse konu kitabı bana ulaştırdı.

Başlangıçta pek dikkatimi çekmedi. Hız ve yüzeysel bir tetkikten sonra ciddi okumaya karar verdim.

 

Kitabın önsözünde yazar; İmam-ı Rabbani, Bediüzzaman Said Nursi, Mahir İz hoca gibi büyük şahsiyetlerin Mektubat’larını tetkik etiğinden bahsediyordu. Dedim bu iş ciddi. Bakalım neler var diye kitabı baştan sona okudum. Kitaplara dışarıdan ön yargı ile bakmamak kanaatim pekişti.

 

Olay Bulgaristan Köstence’de yaşayan şeyh Ankazade Halil Efendi’nin Makedonya’da Tuti İhsan Efendi adında ehl-i kalp bir gence yazdığı mektuplardır.

Halil Efendi aynı zamanda İhsan Efendiye aslında akrabadır. Babasının amcasıdır.

İhsan efendinin tasavvufa alâka duyduğu sıralarda yaşadığı Kumunova’ya nadiren gelen yaşlı bir şeyhin meclisinde bulunması ve çok tesirinde kalması ile mektuplaşma serüveni başlar. Bu yaşlı şeyhten çok etkilenmiştir ama yanlış bir şey yapmamak için itimat ettiği Halil Efendi ile istişare etmek için mektup yazmıştır. Zaten gelen şeyhle de konuşma fırsatı bulamamı, nadiren gelip gittiği ve sırra kadem bastığı için zihnindeki sualleri Halil Efendiye mektupla sorar.

Mektubuna müspet cevap alır. O yaşlı şeyhle karşılaşmasını tevafuk olarak yorumlar.

Aslında o yaşlı şeyh arada sırada gelip giden sırra kadem basan kişi mektuplaştığı aynı kişidir. İhsan efendi bunu bilmez.

 

Bu mektupların muhtevasında neler var?

 

Şeyh Halil Efendinin mektupları hem İhsan Efendinin suallerine cevap hem de planlı uzaktan muazzam bir tasavvuf eğitimidir. Deyim yerindeyse, mektupla seyr-i süluk süreci denilebilir.

Bediüzzaman Said Said Nursi’nin Mektubat’ı da talebelerinin, özellikle Albay Hulusi Yayhyagil’in suallerine cevap değil mi?

En uzak memlekete en fazla üç günde mektubunu ulaştıran İsm-i Kayyum’a mazhar İmam-ı Rabbani’nin Mektubatı da öyle…

 

Bu kitabın konusu mektuplar da öyle sayılır. Hayat dersleri müfredatı gibi. Temel dini konulardan, gittikçe havas ilmine, marifet iklimine tedrici adımlarla insan-ı kâmil zirvesine ulaştıran derslerdir.

Tarikat tasavvuf konuları “zaman tarikat zamanı değil imanı kurtarmak zamanı” cümlesini alıp, Bektaşinin “namaza yaklaşma” sözüne benzer eksik algılama ve anlamanın hayatımızda çok şeyleri kaçırdığımızı düşünüyorum.

 

Risale-i Nur mesleği tarikat mesleği değil hakikat mesleğidir. Ancak imanın hayata hayat olmasında gözden kaçan detayların ihmallerin olduğu da bir realite..

Mükemmellik detaylarda gizlidir. İnsanı kâmil yapan sırlar da; farz, vacip, sünnet, âdâp, nezaket, zerafet, muhabet vb. gibi ince ayrıntılar, ritüellere riayet esas olmalı. İnkâr-ı uluhiyet fikrinin yaygın olduğu soğuk savaş dönemi yıllarının iki kutuplu ikliminde mantıklı deliller getirerek ilmi ispat akımı revaçta idi.

İnkâr fikri gerilememiştir. Fakat imansızlık bütün şiddeti ile şeair üzerinden saldırı halindedir. İnsan hayatında cild ne kadar önemli ise şeair, sünnet, âdab gibi detay ritüeller o kadar önemlidir.

 

Bir doğru hareket bin doğru fikirden makbuldür”

 

12 Tarikatın hülasası olduğunu bildiğimiz Risale-i Nur mesleği akıl ve kalbin imzacı esasına dayanır. Tasavvufta akıl, uçağın kalkışında kullanıp sonra devre dışı kalan teker takımı misali önem verdiğini biliyoruz. “Akıl çamura batmış eşek gibidir, debelendikçe batar” diye teşbihleri var

Risale-i Nur ise akıl her daim kalp santralının kontrolünde işler durumda olmasını ön görür.

Akla dayanan fikir statik bir durum. Akıl ile kalbin buluştuğu fikir itikattır.

Kalbe dayanan ise dinamik bir haldir, ameldir, eylemdir.

Kalbin kalıba şekil vermesidir asıl olan.

Fikir ne kadar güçlü ve doğru olursa olsun eyleme yansımayınca eksiktir.

 

“İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi İslamiyetsiz iman dahi medar-ı necat değildir”(Mektubat, 9.Mek.)

Dolayısıyla Doç. Dr. Emin Işık Hoca’dan duyduğum “Bin doğru fikir bir doğru hareketin yerini alamaz” sözünün gereği hayat pratiklerimize yansıyor mu?

Merhum Şaban Döğen Hoca’nın “Risale-i Nur ve Tarikat” eserinde Risale-i Nur’un özünde mevcut olan tasavvufu güzel izah etmiş.

 

“İman-ı billah, Marifetullah, Muhabbetullah, Lezzet-i ruhaniye” Bediüzzaman Said Nursi,Mektubat, 20.Mek) sürecidir Risalede ön görülen tasavvuf

Tasavvuf konusunda çalışma yapmış, eser vermiş ulema ve akademik camiadan hocaların bir kısım eserlerini okuyup istifade etme fırsatımız oldu. Medyadan, televizyon programlarından tanıdığımız, gibi daha bir çok farklı, cemaat, tarikat, tasavvuf ekollerine mensup çok Sadık Yalsızuçanlar, Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, Prof. Dr. Şemsi Bektaşoğlu, Prof. Dr. Ömer Tuğrul İnançer, Doç.Dr. Emin Işık gibi daha birçok değerli ilim ve kalp ehlinin beyanlarında tam bir mutabakat vardır. Risale-i Nur prensipleri ve tasavvuf ilkeleri arasında hiçbir fikri farklılık yok. Hepsi de doğru İslamiyet ve İslamiyete layık doğrulukta aynı ortak paydada buluşuyorlar.

 

Uygulama ve hayat pratikleri konusunda değerlendirme yapmak haddimi aşar.

Ancak mensubu ve layık olma gayreti içinde bulunduğum Risale-i nur camiası inkâr-ı uluhiyet fikri ile mücadelede uzun yıllar ileri safta mücahede ede gelmiştir. Materyalist batı felsefesinin pozitif bilim mevziinden yaptığı saldırılar düşünce dünyasını sersem ve perişan etmiştir. İşte o dehşetli fikri dalalet, sapıklığın önüne Risale-i Nur set olmuştur. Bütün dünya Müslümanlarının düşünce, fikir, itikat, kanaat referansı olmuştur. İstinat edeceği kale, sığınacağı limandır.

“Çin’de ve Hind’de ehl-i iman duymuş ki, bir risale çıkmış, imanın bütün esaslarını izah ve ispat ediyormuş” haberi bile insanların kalbinin tatmin olmasına şüphe ve vesveseden arınmasına, vesile olmuştur.

 

Bilhassa Türkiye’deki bütün dini grup ve cemaatlerin de fikri, zihni, kalbi v itikadi istinatgâhıdır Risale-i Nur. Halen de öyledir. Dini konularda konuşan herkes risale tarzı izah ve ispat yöntemine göre konuşmaktadır.

Şimdi doğru fikir güçlü özgüven sağlıyor. Farkında olmadan fikri özgüvenin arka planında, salih amel, takva, amel azimete riayet yer almalı.

Eğer mesele akıl ile kalbin imtizacı ise, fikrinin gücüne güvenenler;

Taat, ibadet, edeb, âdâb, nezaket, estetik, sanat, muhabbet, uhuvvet, tesanüt gibi alanlara ihtimam, itina göstermeli. Burada kimse hedef değil öncelikle nefsim muhataptır.

İşte tasavvuf elinin itina gösterdiği bir kısım pratiklerin aslında hayatın kendisidir.

 

“40 Mektup” adındaki kitap her ne kadar tasavvuf-tarikat yolunda adım adım tekamülü mümkün kılan hem ibadet hayatı ile hayatın her alanına dair derslerdir.

Kitabı yayına hazırlayan M.Fatih Çıtlak bey efendidir. Kendisi ile yüz yüze tanışma fırsatım olmadı. Televizyon programlarından görüyorum. Boyu endamı, imajı oldukça dolgun ve yakışıklı. Hüsn-ü sireti hüsn-ü suret olarak zahire aksettiğini bakınca hiisedersiniz. Ramazan boyunca, sahurda bir özel televizyonda Doç. Dr. Emin Işık hoca ile her gece bir konuyu işlediler. Emin Hoca da çok derin, İlimle sanatın imtizaç ettiği nadir Âlim ve fazıl değerlerdendir.

 

Sadece tarikat-tasavvuf dersi değildir “40 mektup” gerçekten psikolojiyi de içeren muazzam hayat dersleridir.

Bilindiği gibi Seyr-i süluk şuurlanma demektir. Safi bir kalp gencin mektupla ne mesafeler kat ettiğinden çok enteresan dersler almak mümkün.

“Hayatı ıskalama lüksün yok” diye bir kitap okumuş ve bu köşede bahsetmiştim. Hayatı ıskalamadan doğru ve dolu-dolu yaşamanın ne olduğunu anlamak için tavsiye ediyorum. Sayın M. Fatih Çıtlak’ı da tebrik ediyorum. (*)

 

(*)40 Mektup, M.Fatih Çıtlak, Sufi Kitap 2010 İstanbul

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum