Prof. Dr. Yasin ÇİÇEK
Risale-i Nur Işığında Tecelli-Cilve, Ayine-Mirat, Mazhar-Medar, Masdar-Menba
Tecelli-cilve, ayine-mirat, mazhar-medar ve masdar-menba mana itibariyle birbirine çok benzerdir ve birbirinin yerine kullanılsa da yüzde yüz aynı değildir. Bu terimler Cenâb-ı Hakk'ın sıfat ve esmasıyla alakalı olarak çokça kullanılır. Esma ilgili yazılardan dolayı bu derlemeyi yapmak icab etti.
Esma ile ilgili tecelliden bahis edilince, bu tecelli yedi sıfatı iktiza eder. Bir mahluk üzerinde Allah'ın isimlerinin tecellisi söz konusu ise hayat, ilim irade, kudret, kelam, sem ve basar gereklidir özelliklede ilim, irade ve kudreti mutlakayı iktiza eder.
"Bütün mahlukat –bilhassa insanlarda ferdî olsun, nev'î olsun, şerif olsun, hasis olsun– ilim, irade, kudret itibarıyla Cenab-ı Hakk'ın tecellisine mazhardır. Her bir şey, her bir insan "Allah yanımdadır." diyebilir." Mesnevi-i Nuriye/114
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى
"Allah ki, Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur." (Taha,8)
Bütün âlem Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin tecelli ve zuhur mertebeleridir.
Tecelli, cilve, ayine, mirat, mazhar ve medar hepsi masdardan ve zattan haber verirler ama vücudi hakikiyi tam gösteremezler.
"Maahâzâ, o zerrede veya o çiçekte gördüğü timsal ve tecellinin bir ârızadan dolayı kayboldukları zaman, basar ve basiretinin körlüğü dolayısıyla hakikî şemsin inkârına zehab ederler. Ve keza o eblehler tecelli ile husule gelen vücud-u zıllîyi, vücud-u hakikî ve aslîden fark edemezler, birbiriyle iltibas ederler. Bunun için, bir şeyde şemsin timsalini, gölgesini gördükleri zaman; şemsin hararetini, ziyasını ve sair hususiyatını da istemeye başlarlar." Mesnevi-i Nuriye – 105
“İşte Sâni'-i Zülcelal ve Fâtır-ı Zülcemal ve Hâlık-ı Zülkemal'in bütün kemalâtı hakikiyedir, zatiyedir; gayr ve mâsiva, ona tesir etmez. Yalnız mezâhir olabilirler.” Sözler/682
"حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ cümlesi, onların kaide-i külliyeleridir. Ve Cenab-ı Hakk'ın
لَيْسَ كَمِثْلِهٖ شَىْءٌ mazmunu üzere, hiçbir şey ile müşabeheti yok. Tahayyüz ve tecezziden münezzehtir. Mevcudatla alâkası, hâlıkıyettir." Mektubat / 90
"حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ derler ki Cenab-ı Hakk'ın bütün esmasıyla hakiki bir surette tecelliyatı var. Bütün eşyanın onun icadıyla bir vücud‑u ârızîsi vardır. Ve o vücud çendan Vâcibü'l-vücud'un vücuduna nisbeten gayet zayıf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir fakat hayal değil, vehim değildir. Cenab-ı Hak, Hallak ismiyle vücud veriyor ve o vücudu idame ediyor." Mektubat /91
“Evet zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz. Bu mes'elelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakk'ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattır.” İşarat-ül İ'caz – 87
Bu tecelli ve cilveler mahlukatta farklı şekillerde tezahür eder.
"Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd-ü hesaba gelmez türlü türlü tecelliyatı vardır. Mahlukatın tenevvü'leri ve ihtilafları, o tecelliyatın tenevvü'lerinden ileri geliyor." Mektubat - 28
Misal olarak Hâlık ismine bakalım:
"Belki اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ demesi, "Hâlıkıyet mertebelerinin en ahsenindedir." demektir ki başka hâlık bulunduğuna hiç delâleti yok. Belki hâlıkıyetin sair sıfatlar gibi çok meratibi var.
اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ
demek "Meratib-i hâlıkıyetin en güzel, en münteha mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelal'dir." demektir.
اَحْسَنُ الْخَالِقٖينَ gibi tabirler, hâlıkların taaddüdüne bakmıyor. Belki mahlukıyetin envaına bakıyor. Yani "Her şeyi, her şeye lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halk eder bir Hâlık'tır." Sözler/680
O (Allah) ki, yarattığı her şeyi çok güzel yaptı. (Secde Sûresi,7)
"İşte bunun gibi hâlık ve mün'im tevehhüm olunan zâhirî esbab, ehl-i gafletin nazarında Mün'im-i Hakiki'ye perde olur. Ehl-i gaflet onlara yapışır, nimet ve ihsanı, onlardan bilir. Medh-ü senalarını, onlara verir. Kur'an der ki: "Cenab-ı Hak daha büyüktür, daha güzel bir Hâlık'tır, daha iyi bir Muhsin'dir. Ona bakınız, ona teşekkür ediniz." Sözler/681
Bazen tecelli ve cilveye çok fazla takılıp güneşi unutabiliyoruz ya da güneşin ziyasına takılıp elvanı sebasını unutabiliyoruz. Müsemmadan zata geçmek gerekir.
"Kâinattaki tecelli eden her bir isim, bütün isimleri kendi müsemmasına isnad eder ve onun unvanları olduğunu isbat eder. Çünki kâinatta tecelli eden isimler, devair-i mütedâhile gibi ve ziyadaki elvan-ı seb'a gibi birbiri içine giriyor, birbirine yardım ediyor, birbirinin eserini tekmil ediyor, tezyin ediyor. Meselâ: Muhyî ismi bir şey'e tecelli ettiği vakit ve hayat verdiği dakikada Hakîm ismi dahi tecelli ediyor, o zîhayatın yuvası olan cesedini hikmetle tanzim ediyor. Aynı halde Kerim ismi dahi tecelli ediyor; yuvasını tezyin eder. Aynı anda Rahîm isminin dahi tecellisi görünüyor; o cesedin şefkatle havaicini ihzar eder. Aynı zamanda Rezzak ismi tecellisi görünüyor; o zîhayatın bekasına lâzım maddî ve manevî rızkını ummadığı tarzda veriyor." Mektubat - 334
Her bir ismin tecellisi mahlukatın her bir nevinde farklı şekillerde tezahür eder. Velayet mertebeleri de mazhar olunan esma ile alakalıdır.
"Esma-i İlahînin nasıl ki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velayet dahi öyle mütefavittir." Mektubat - 447
Tecelli ve cilvenin bize göründüğü ve aks ettiği şey ayinedir. İnsan, ağaç, çiçek, deniz bir ayinedir. Cenab-ı Hakk'ın sıfat ve esması tecelli eder. Ayine genelde gözle görünen somut şeyler için kullanılır.
Tecelli direk veya doğrudan güneşten gelir. Tecellinin gölgesi cilvedir. Cilvenin gölgesi nakıştır.
Ayine daha çok maddi ve nim nurani cisimleri yansıtan olarak kullanılır. Mirat hem soyut hem somut şeyler için kullanılır. Mirattan akseden ve yansıyan şeyin özelliklerini kısmen yansıtır. Tecelli ve cilvelerin somut ve soyut şekillerde de tezahürü vardır.
"Bir ruh‑u nuraninin kendi mir'atlarında timsalleri oluyor birer hayy-ı murtabıt; aynı olmazsa eğer, gayrı dahi olmayıp
"Birer nur‑u münbasit. Ger şems hayevan olaydı; olur harareti hayatı, ziya onun şuuru, şu havassa mâliktir âyinede timsali." Sözler/774
"Birinci Bürhan: Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Şu bürhan-ı neyyirimiz Şuâat'ta tenevvür ettiğinden tenvir-i müddeamızda münevver bir mir'attır." Mesnevi-i Nuriye/246
"Evet, nasıl ki ism-i Hakem ve Hakîm'in cilve-i a'zamı ile a'zamî derecede risalet-i Ahmediyeyi iktiza ediyor; öyle de esma-i hüsnadan Allah, Rahman, Rahîm, Vedud, Mün'im, Kerîm, Cemil, Rab gibi çok isimlerin her biri, kâinatta görünen bir cilve-i a'zamla a'zamî derecede ve mertebe-i kat'iyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) istilzam ederler.
Mesela, ism-i Rahman'ın cilvesi olan rahmet-i vâsia, o Rahmeten li'l-âlemîn ile tezahür eder. Ve ism-i Vedud'un cilvesi olan tahabbüb‑ü İlahî ve taarrüf‑ü Rabbanî, o Habib-i Rabbü'l-âlemîn ile netice verir, mukabele görür. Ve ism-i Cemil'in bir cilvesi olan bütün cemaller; yani cemal-i zat, cemal-i esma, cemal-i sanat, cemal-i masnuat dahi o âyine-i Ahmediyede görülür, gösterilir. Ve haşmet-i rububiyet ve saltanat-ı uluhiyetin cilveleri dahi o dellâl-ı saltanat-ı rububiyet olan Zat-ı Ahmediye'nin risaletiyle bilinir, görünür, anlaşılır, tasdik edilir." Lem'alar/365
"Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim
Mir'at-ı Muhammed'den Allah görünür daim." Barla - 67
Peygamberimiz(asm) hem kendisi münevver hem de başkasını nurlandırıyor. Nazar ederek, kelam ederek nurlandırıyor. Bu cihetle mirattır. Peygamberimize bakılarak, izleyerek veya gözlemleyerek misal alınması itibariyle ayinedir. Peygamberimiz Cenab-ı Hakk'a en cami ayinedir. Hadisleri ise Kur'an-ı Kerime ayinedir.
Ayine güneşten gelen tecelliye mazhardır, medardır. Ayine masdar ve menba değildir. Ayine de görülen tam güneş değildir ama güneşten haber verir ve bize güneşi bir nebzede olsa anlatır.
Güneş bir ayinede tecelli edince, elvanı sebası tezahür eder. Güneş ziyaya masdar ve menbadır. Ayine ise mazhardır, medardır ve makestir. Işık ayineden in'ikas eder.
"Maahâzâ mebde-i hayatına şek ve şübhe ile bakan adam herhalde masdar ile mazhar, menba' ile makes, zâtî ile tecelli aralarını fark edemiyor. Ve bu yüzden şübheye düşer. Evet Nebiyy-i Zîşan (A.S.M.) tecelliyat-ı İlahiyeye mazhar ve makestir; masdar ve menba' değildir. Çünki o zât yalnız âbiddir ve ibadetçe herkesten ileridir. Demek bu kadar görünen terakkiyat, kemalât onun zâtî malı değildir. Ancak hariçten verilen Rahman-ı Rahîm'in tecellileridir." Mesnevi-i Nuriye - 86
"Hayat, mir'at-ı Hak'tır gör." Nurun İlk Kapısı - 151
Rızka muhtaç insan ve hayvan Rahman ismine mirat ve ayinedir. Valideler de Cenâb-ı Hakk'ın Rahim ismi tecelli eder. Validelerin kalbi mirattır. Allah'tan gelen şefkati yansıtır. Şefkat şeklinde tecelli ve tezahür eder. Kalp şefkate mirattır. Bu şefkat emzirme şeklinde gözükür. Bu şekliyle ayinedir.
Aynı zamanda mazhar ve medardır. Ayineden akseden bütün rızıklar ise tecelli ve cilvedir. Rızka ihtiyacını hissetme ve iştiha bu tecellilerin tezahürüdür.
Bir çiçekte aşikare tecelli eden esmayı okumaya çalışalım. Çiçekteki güzellik bir Cemal ve Cemilden geliyor. Çiçek bu güzelliğe ayinedir. Mana itibariyle mirattır. Çiçekteki süslendirmek bir Müzeyyini gösteriyor. Buna verilen şekil bir Musavvirden, bunun ortaya çıkması bir Hâlık-ı iktiza eder. Bize görünen bu hakikatler birer tecelli ve tezahürdür.
Bir koyunun yavrusunu emzirmesi Rahman ve Rahîm isminin tecellisidir. Koyun Rahman ve Rahim ismine ayine ve mirattır. Yavrusunu koklaması ismi Rahîmin cilvesidir. Koyun bu tecelli ve cilveler için mazhar ve medardır. Masdar ve menba ise Allah'tır. Emzirme ve koklama fiili Rahman ve Rahîm isminin cilvesinin tezahürüdür. Tecelli yoluyla ortaya çıkan cilvedir.
Mahlukat üzerinde Allah'ı ve isimleri hatırlatan, gösteren her şeye tecelli ve cilve denir. Mahlukat ise bu tecelli ve civelere ayinedir, mirattır, mazhardır ve medardır.
Bir çiçek aynı zamanda bu isimlere mirat ve ayinedir. Aynı zamanda mazhar ve medardır ama masdar ve menba değildir. Masdar ve menba ise Cenâb-ı Hak'tır.
Tecelli, kalp ve basiret gözüyle görülür. Tezahürler akıl gözüyle de görülür. Tecelliyi görmek için eserden müessire geçmek gerekir.
İsmi Rahîm şefkatin menbaıdır.
"Halbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem'a-i tecelli-i rahmettir." Sözler - 32
"Güneş'in kendi Hâlıkının izniyle ve emriyle üç çeşit tecellisi ve in'ikası ve ifazası var: Birisi çiçeklere, birisi Kamer'e ve seyyarelere, birisi şişe ve su gibi parlaklara verdiği ayrı ayrı in'ikaslarıdır." Sözler - 337
Kamer ve çiçekteki tecelliler gölgelidir ve güneşe tam ayine olamaz. Şişe ve su güneşe tam ayine olur. Şişeye bakınca güneş görünür biraz daha perdesizdir. Peygamberimizde kendine gelen füyuzata reşha gibi ayinelik yapar, gölge ve perde olmaz.
Her şey Allah’a mirat ve ayinedir ama insan en cami ve en şeffafıdır.
“İnsanın hilkatinden maksad, mahfî hazine-i İlahiyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelî'ye bir bürhan, bir delil, bir ma'kes-i nuranî olmakla cemal-i ezelînin tecellisi için şeffaf bir mir'at, bir âyine olmaktır.” Mesnevi-i Nuriye - 185
“Evet insan ve insanın hayatı esma-i İlahiyenin tecelliyatına bir tarladır. Ve Cennet'te rahmet-i İlahiyenin enva'ının cilvelerine mazhardır.” Mesnevi-i Nuriye – 104
"Şimdi hayatının sırr-ı hakikatı şudur ki: Tecelli-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir. Yani bütün âleme tecelli eden esmanın nokta-i mihrakıyesi hükmünde bir câmiiyetle Zât-ı Ehad-i Samed'e âyineliktir." Sözler – 129
Mahlukat üzerinde tecelli ve cilveleri başlıca cemali ve celali diye ayırabiliriz.
"İşte وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى ezel ve ebed sultanının pek çok esma-i hüsnası vardır. Tecelliyat-ı celaliye ve tezahürat-ı cemaliye ile pek çok şuunatı ve unvanları vardır."Sözler - 179
"İsm-i Celal, alelekser nevilerde, külliyatta tecelli eder. İsm-i Cemal ise mevcudatın cüz'iyatına tecelli eder. Bu itibarla nevilerdeki cûd-u mutlak, celalin tecellisidir. Cüz'iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri cemalin tecelliyatındandır." Mesnevi-i Nuriye - 210
"Tecelli-i cemaliyeyi gösteren hayat; nasıl bir bürhan-ı ehadiyettir, belki bir çeşit tecelli-i vahdettir. Tecelli-i celali izhar eden memat dahi, bir bürhan-ı vâhidiyettir."Sözler – 305
Toprak, hava ve su tecelliyat ve cilvelere bir ayinedir. Toprak, bu tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir âyinedir.
"Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda îsal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semavattan Hâlık-ı Semavat'a daha yakın bir yoldur. Zira kâinatta tecelli-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilafete ve Hayy, Kayyum isimlerinin cilvelerine en uygun topraktır. Nasılki arş-ı rahmet su üzerindedir. Arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir âyinedir. Evet kesif bir şeyin âyinesi ne kadar latîf olursa, o nisbette suretini vâzıh gösterir. Ve nuranî ve latîf bir şeyin de âyinesi ne kadar kesif olursa, o nisbette esmanın cilvelerini cilâlı gösterir. Meselâ hava âyinesinde yalnız şemsin zaîf bir ziyası görünür. Su âyinesinde şems, ziyasıyla görünürse de elvan-ı seb'ası görünmüyor. Fakat toprak âyinesi, çiçeklerinin renkleriyle şemsin ziyasındaki yedi rengi de gösterir.”Mesnevi-i Nuriye – 241
Bu tecelliler ve cilveler imanı billaha, marifetullaha ve muhabbetullaha vesile olur.
“Herşey mir'at-ı marifet olur.” Mektubat – 330
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.