Türkiye nereye gidiyor?

Ekranlar, köşeler, kahvehaneler, dükkânlar, evler; dost-düşman bu soruyu soruyor: Türkiye nereye gidiyor?

Bu soruyu cevaplayanlar da üç guruba ayrılıyor: İyimserler, kötümserler ve kararsızlar. Yani, "Biliyorum, sonumuz hiç de iyi olmayacak. Türkiye parçalanacak. Bir iç savaşın içine girecek. Düşmanları ona hayat hakkı tanımayacak. Onun Dünyada büyümesini, çevresinde söz sahibi, güçlü bir devlet olmasını istemeyenler, ona her kötülüğü yapacaklar." diye karanlık bir tablo çizen, kendine, devletine ve milletine güvenmeyen bir kesim var veya böyle bir kesimin olmasını, bu umutsuzluğun bütün bir yurt sathına yayılıp hakim olmasını isteyen bir zümre var.

Bir de bunun tam aksine, "Türkiye'nin geleceği çok parlaktır. Bütün şu yaşananlar büyük bir doğumun sancısıdır. Türkiye, Dünya devletleri arasında hak ettiği yerini alacak, milletler camiasında hatırı sayılır bir konuma gelecek, hatta çok milletlere liderlik edecek, örnek olacak. Bütün çektiklerimiz, büyük Türkiye'nin diriliş sancılarıdır, geçirmekte olduğumuz sancılar, derin acılar. Bizim kadar tarihi zenginlikleri olan, büyük medeniyet mirasına sahip bir milletin öyle kolay kolay tarih sahnesinden silinmesi mümkün değil. Yepyeni bir nesil yetişiyor. Kafasını ilme, kalbini inanca ve sanata veren, ruhunu ilim ve sanat aşkıyla, ahlakıyla donatıp imanla bütünleştiren bu nesil, geleceğimizin teminatı olacaktır." Diyen bu kesim, Türkiye'nin geleceğinden çok ümitlidir.

Bir de kararsız bir kesim var ki onlar da kâh kötümserlerden, kâh iyimserlerden yana tavır koyuyor, "Vallahi biz de şaşırdık ne diyeceğimizi. Bir bakıyorsun iyiye gidiyoruz. Bir bakıyorsun kötüye. Havamız bir kararıyor, bir açıyor." diyerek günlük politikalara kapılıp gidenlerdir.

Birinci cihan harbiyle yüce bir devleti kaybettik. Bir avuç toprak parçasını da nice güçlüklerle kurtarabildik. Yılgın, yorgun, şaşkın ve bezgin bir ruh haliyle çıktığımız savaşlardan sonra kurulan devletçiğimizi de ne idiğü belirsiz bir avuç insana kaptırdık. Bunlar da bu milleti, milli ve manevi değerlerine zıt kanun ve kuruluşlarla senelerce eza ve cefa içinde yaşattılar.

Yirminci yüzyılın dünyasında iki büyük savaşın içinde yıkılmış, yakılmış ama küllerinden yeniden doğmuş nice devletler ilimde, sanatta, ekonomide ayağa kalkarak durmadan yeni atılımlar yapıp devamlı ilerlediler. Ama biz hep yerimizde saydık, gerilerde kaldık. Hatta onların kapısında işçi olarak çalıştık.

Geçmişi unut yeni yolu tut

Türklüğe umut budur çocuğum

Telkinleriyle, geçmişinden kopuk, gelecek ideali olmayan bir nesil yetiştirdik. Sonra da bu inançsız ve idealsiz ruh fukarası gençliği birbirleriyle boğuşturduk. Her on yılda bir darbeyle bu milleti dünyadan tecrit ettik.

Bir yandan dört yanımızın düşmanla çevrili olduğunu, Türk'ün Türk'ten başka dostu bulunmadığını söyleyen ve diğer yandan da kendi halkını potansiyel düşman olarak gören ve onu birtakım inanç zümrelerine ve ırklara ayırıp birbirine düşman hale getiren kara bir zihniyet, adeta milleti esir aldı. Son iki üç asırdır içine düşürüldüğümüz yılgınlığı, yorgunluğu, bezginlik ve şaşkınlığı, Necip Fazıl merhumun deyişiyle iman, şevk, aşk ve zekâ ile içimizden söküp atan yüce ruhlar yetişmeselerdi halimiz hepten haraptı. Onlar, hayatlarıyla büyük bedeller ödeyerek o olumsuz duygulardan içimizi arındırıp bizi ruhun aydınlık dünyalarına taşıdılar. Allah'ın izniyle, mağdur ve mazlum neslimize sahip çıkarak onlara asli kimliklerini kazandırdılar.

Yasaklanan yüce Kitabımıza sahip çıktılar. O Kitap da onlara sahip çıktı. Yepyeni bir Kur'an nesli yetişti. Zekâlarıyla bütün dünyayı şaşırttı. İlimde altın madalyalar getiren genç dimağlar inancın ak ikliminde aşkla, şevkle atalarının Kızıl Elmasını, Anadolu ufkunda yeniden bayraklaştırıp Dünyanın dört bir yanına taşıdılar. İlim ne imiş, sanat ne imiş, insanlık ne imiş, aşkla, şevkle, imanla bütün dünyaya gösterdiler ve göstermeye devam ediyorlar.

Anadolu kültürünü, Anadolu ekonomisini eğitimle, yepyeni bir ruh terbiyesiyle yeniden tanzim eden, teşkil eden Yeni Ruh, Tuskon'la, Pasiad'la, Anadolu Kaplanlarıyla ve daha nice toplum kuruluşlarıyla yurt içinde ve dışında ruh ağları ördü. Işık ışık yayılan bu semavi ağ, millete yıllardır içirilen ağuların panzehiriydi. Bu millet, Mesihi bir eda ile yeniden diriliyor. Bu milletin tarih baharı başladı. Baharlar Allah'ın izniyle hiçbir güç tarafından durdurulamaz. Bahar, gelir.

Bahar, balyoz gibi gelmez, bal gibi gelir. Öldürmez, diriltir. Bezdirmez, sevdirir. Yıldırmaz, inandırır. Yormaz, şevklendirir. Şaşırtmaz, düşündürür. Korkutmaz, müjdeler. Nefret ettirmez, sevdirir. Çirkinleştirmez, güzelleştirir. Kan dökmez, kan tazeler.

Bahar, balyoz gibi gelmez, bal gibi gelir. Öldürücü kafes gibi gelmez, diriltici nefes gibi gelir.

Türkiye bir güzel Bahar'a gidiyor. Biz de ellerimizde bahar çiçekleriyle o güzel ruhların kabrine gidip selam verip hediyelerimizi sunacağız. İnşallah onlardan "helal olsun" seslerini duyacağız.

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum