Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Tam bir sadakat timsali: Zübeyir abi (ıv)

Üstad, bir seferinde, ‘’Zübeyir, ben Risale-i Nur’un aleyhine dönsem, ne yaparsın?’’ diye sormuştu. Zübeyir Ağabey, bütün samimiyetiyle, ‘’Üstadım, ben size hürmette kusur etmem ve Risale-i Nur’a hizmetime devam ederim’’ cevabını vermişti.
İşte Zübeyri sistem, şahsa değil, davaya ve kitaba bütün mevcudiyeti ile bağlanmanın riyasız ve halis bir numunesi olarak bütün Nur Talebelerine bir istinat noktası haline gelmişti.   

Böyle bir istikamet ve sadakat kahramanı, zaman zaman bazı yanlış tatbikat ve düşünceleri öne geçirmenin aleti ve perdesi de yapılmak istendi. Oysa, onun yaptıkları ve metodu gayet net ve açık bir şekilde ortada idi:
‘’Risale-i Nur’a ve kitaba dayanmayan hiçbir iddiayı kabul etmemek ve istikametle yoluna devam etmek.’’ Hüve hüvesine Üstad’a ve Risale-i Nur’a tabi olmanın ve gerçek bir talebe olmanın da yolu bu idi.

Üstad’ın vefatından sonra, Nur talebeleri arasında tam bir nokta-i istinad oldu. Nur talebeleri onun varlığı ile teselli buldular. Çoğu zaman istikametlerini ona bakarak tayin ettiler.  Bir kutup yıldızı gibi, yönünü arayanlara tam bir kılavuz oldu.
Nur Talebeleri bu büyük yıldız sayesinde, ihtilaflara ve bunun için kaynatılmak istenen fitne kazanlarına asla iltifat etmediler.

Tahiri Mutlu Ağabey’e mahrem bir sual sorulmuştu bir gün. Bu mübarek ağabey de cevap olarak, ‘’Her büyük zatın bir ‘Sır Katibi’ olur. Üstad’ın da sır katibi Zübeyir Efendi’dir. Bu sualinizi Zübeyir Efendi’ye sorun’’ demişti, bütün tevazu ve samimiyeti ile. 
Zübeyir Ağabey, neredeyse birliğin, beraberliğin, uhuvvetin, muhabbetin ve tesanüdün adı oldu.  Herhangi bir husus ile kafası karışanlar, Zübeyir Ağabey’e bakarak istikametlerini tayin ettiler.

O, hep toparlayıcı oldu. İnsanlara önem verdi. Adam kaybetmenin değil, kazanmanın ve halkayı büyütmenin gayreti içinde oldu. Farklı mizaçları ve karakterleri bir potada eritmesini bildi.
Kabiliyetleri geliştirmek için uygun mecralara sevk etti. Herkese, kendi fıtratına ve kabiliyetlerine uygun bir hizmet meşgalesi buldu. Farklı renkler ve kabiliyetlerden mütesanid bir cemaat oluşturmasını bildi, büyük feraseti ve dirayeti ile.
Bunun içindir ki, hayatta kaldığı müddetçe, Nur Camiasını çok büyük oranda bir ve beraber tutarak, bütün ehl-i imanın istinadgahı ve istikamet çizgisi haline getirdi.

‘’Zübeyri sistem’’ muhabbetin ve uhuvettin adı oldu dillerde. ‘’Diliniz değil, eliniz çalışsın’’ dedi, gıybet ve dedikodu ile uhuvette ve ihlasa bilerek veya bilmeyerek kurşun sıkanlara.
Bu sistem, tamir ve adam kazanmak ile özdeşleşti. Adam kaybetmek ve insanları sağa sola göndermek gibi bir uygulamanın içine asla girmedi. Kardeşlere ve cemaate güven esasına dayanan bir hizmet anlayışı idi sistemleştirilen. Gururun, enaniyetin ve ‘’yalnız ben bilirim’’in bütün kuleleri ve putları yıkıldı teker teker.

Üstad’tan tam 11 yıl sonra vefat ettiğinde, ardından tam mütesanid bir cemaat bırakarak gitti sevdiklerinin ve özlediklerinin yanına yüzü ak olarak. Dağıtmadı, parçalamadı ve kimseyi küstürmedi.

Son nefesini vermeden önce tıbben imkansız olan fevkalade bir olay gerçekleşti. Dr. Mehmed Akay’ın ellerinden bir bardak zemzem suyunu sonuna kadar içti ve pak ve aziz ruhunu daha sonra asıl sahibine teslim etti.

‘’Zübeyr’i Peygamber Efendimiz karşılayacak’’ demişti Nur Üstad, bir sohbet esnasında. Fatih Camiine, Zübeyir Ağabeylerine karşı olan son görevlerini yerine getirmek isteyen Nur Talebeleri, avluya sığmadılar. Caddelere taştılar. İnsanlar, ismi pek bilinmeyen bu büyük kahramanın cenazesine olan büyük alaka karşısında şaşırdılar.

Caddelerde bir insan seli yaşandı. Parmaklar üzerinde suhuletle giden bu tabuta, binlerce görünen ve görünmeyen el uzandı. Eyüp Sultan’a doğru akan yollar, o gün bir başka nurlandı. 
Yeni bir baharın başlangıcında Rabbine doğru hafif bir yağmurun ve çok sayıda kuşun eşliğinde, vakur ve mütevekkil bir kalabalığın rahmet ve mağfiret duaları ile ebedi aleme uğurlandı.

Hizmet ve meşakkati, büyük bir başarı ve ihlas ile birleştirerek selamet-i kalp ve huzur-u manevi ile Rabb-ül Aleminin, selam ve saadet diyarına yöneldi.
Cenaze mezara doğru tevdi edilirken hemen yanı başında bulunan Ali Uçar, dalıp gitmişti bir an. O an Peygamber Efendimizin (ASV) nurani siması ile karşılaştı Ali Ağabey. ‘’Hoş geldin Zübeyr’im’’ diyordu kollarını açarak o İki Cihan Serveri Efendimiz.
Böyle kutlu bir dava adamını ve nur rehberini, Kainatın Efendisi karşıladı büyük bir muhabbet ve şefkat ile.

Rabbim bizleri bu Nur kahramanları ile haşretsin, nurun ihlaslı ve müstakim bir talebesi olarak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum