
Serdar BİLGİN
Ahiret Terapisi
Ey Arkadaş,
Ana rahmi, bu dünyadaki hayat için nasıl bir hazırlık ve geçiş yeriyse, dünya da ahiret için bir hazırlıktır. Nasıl ki annenin karnında iken dış dünyayı tahayyül edemedin ve oradan çıkmak istemedin, ama sonra gördün ki yepyeni bir âleme getirildin. Ana rahmindeki hayatın bitti, ama çok daha büyük bir hayata getirildin. Doğum da ölüm gibidir. Ana rahmindeki bebeğin doğumu ne kadar kaçınılmaz ve hayırlıysa, ölüm de o kadar kaçınılmaz ve hayırlı bir doğumdur: Ebedî hayata doğuştur. Ana rahmindeki bebek, dış dünyadan habersiz olduğu için oradan ayrılmak istemedi ve korktu.
Unutma; imanla inkişaf etmemiş bir kalp, ölümden ve ahiretten korkar, çünkü orayı tanımaz. Sen, ana rahmindeki bebek gibi bilmediğin için dünyaya tutunuyor ve korkuyorsun. Korkma! Sakın korkma! Dünyanın göbeğine (bağlılıklarına) tutunmak yerine, o bağları çözerek, ruhun ebedî vatanına kanat açmasına izin ver! Özgürlüğün ve cesaretin tadına var.
Ey Arkadaş!
Şimdi biraz daha yaklaş! Her şeyi başa alalım. Ana rahminden ahirete yolculuğu bir temsil ile anlatalım.
Ana rahminin derin ve sıcak sularında, minicik elleriyle incecik bir göbek bağına tutunan bir bebek vardı. Henüz gözlerini açmamıştı, ama o karanlık âlemde kendini emniyette hissediyordu. Her şeyi o incecik bağdan alıyor, oraya sığınıyor, ondan ayrılmayı asla istemiyordu.
Bir gün, o dar mekânda sıkışmaya başladı. Kalbi hızla çarpıyor, sular dalgalanıyordu. İçinde tarif edemediği bir endişe belirdi. Bir ses fısıldadı sanki:
“Hazırsın… Vakit geldi…”
Bebek korktu. “Nereye? Buradan başka bir yer mi var ki?” diye düşündü. Dışarıdaki hayatı bilmiyordu ki. Bildiği tek şey, bu sıvı dolu, karanlık, dar âlemdeki yaşamdı. Sanki ebediyen burada kalacağını sanıyordu.
Ve birden... Büyük bir sarsıntı oldu. Göbek bağı koptu. Karanlık bir tünelden geçerken ağladı. Zannetti ki her şey sona erdi. Ama gözlerini açtığında... ışık, ses, dokunuş, hava... bambaşka bir âlemle karşılaştı. Bu âlem, o daracık rahimle kıyaslanamayacak kadar geniş, sıcak ve merhamet doluydu. Ağlayarak doğdu, ama herkes onu sevinçle karşıladı.
Yıllar geçti.
Artık büyümüş, dünyaya alışmıştı. İnsan olmuştu. Fakat bir gün, kalbinde yine aynı sıkışıklık başladı. Göğsü daralıyor, ömrün sonuna yaklaştığını hissediyordu. Kalbine bir fısıltı daha geldi:
“Hazırsın… Vakit geldi…”
İçini korku sardı. “Nereye gideceğim? Bu dünyadan başka bir yer mi var ki?” diye düşündü. Ama bu kez, elinde bir nur vardı: İman.
İman diyordu ki:
“Tıpkı annenin karnından dünyaya doğduğun gibi, şimdi de bu dünyadan, ebedî bir hayata doğacaksın. Ölüm bir yok oluş değil, bir geçiştir. O daracık rahimden bu geniş dünyaya nasıl geldiysen, buradan da rahmetin sonsuz âlemine geçeceksin.”
O zaman korkusu azaldı. Göbek bağı gibi bağlandığı malı, makamı, nefsi yavaşça bırakmaya başladı. Ruhunun kanatlarını açtı. Göçtü. Ağlayarak gitmişti ama melekler onu sevinçle karşıladı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.