Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Görülmeyen Âlemler

Madde ve ötesi

Sınırlarını bilemediğimiz muhteşem bir âlemde yaşıyoruz. Bu âlem, okunmayı bekleyen bir kitap olarak önümüzde durmaktadır. İnsan, engin manalarla dolu bu kitabın tek okuyucusu değilse bile, herhalde en anlayışlı bir okuyucusu. Ploton (Eflatun), "Biz toprağın değil, göğün bitkisiyiz"[1] derken insanın diğer canlılardan farklılığına dikkat çeker. Hamdi Yazır, bu farklığı şöyle ifade eder: "İnsan, yalnız arzî bir mahlûk değildir. O, yerlerde daralırsa, göklerden yararlanmaya yetkilidir."[2]

İçinde yaşadığımız âlem sadece fizikî görünümünden ibaret olmadığı gibi, insan da sadece bir bedenden ibaret değildir. Her şeyin görülen madde boyutunun ötesinde bir de gayb, yani görülmeyen boyutu vardır. Meselâ, gözle gördüğümüz mıknatısta gözle göremediğimiz bir çekme kuvveti; yavrusunu kucağına alıp göğsüne bastıran ve yer yer öpen annede gözle görülmeyen bir şefkat duygusu vardır.[3]

Dış dünyayla bağ kurmamızı sağlayan gözümüz çok az şeyi görmektedir. Radyo, TV ve radar dalgaları her tarafta bulundukları halde göremiyoruz. Uzayın derinliklerinden gelen kozmik ışınları, X ışınlarını, gama ışınlarını göremiyoruz... Görebildiğimiz iki yüz metrelik bir piyanonun üç beş tuş uzunluğu kadar kısıtlı ve sınırlı bir bölgesi.[4]

Hele atomların dünyasına bakmaya çalışsak, adeta maddenin ortadan kaybolduğunu göreceğiz. 19. yüzyılda mikroskobun keşfiyle mikro âlemin farkına varılırken, 20. yüzyılda atomun parçalanmasıyla maddenin enerjiye dönüştüğü isbat edilmiştir. Atomun parçalanması maddeci felsefe mensubu pek çok kişinin fikirlerini de parça parça ederek, onları “gayba imana” yöneltmiştir.

Bu gelişmelerin neticesi olarak, “madde ötesinde hiçbir şey yoktur” diyen zihniyet tamamıyla iflas etmiş, hatta günümüzde ateizmden ziyade deizm ön plana çıkmıştır. Gerçi bu görüş de dini değerlere itibar etmeyen bir akımdır, ama en azından bu görüşü savunanlar “Allah yok” dememekte, evreni yaratan yüce bir kudreti kabul etmektedirler. Ancak dini mükellefiyetlerden kaçınmak için “Allah âleme ve insanlara karışmaz” görüşünü savunmaktadırlar.

Bediüzzaman bu konuyu “Vücud, âlem-i cismanîde münhasır değil” başlığı altında şöyle değerlendirir:

Vücudun hasra gelmez muhtelif enva’ını,

Münhasır olmaz sıkışmaz şu şehâdet âleminde.

Âlem-i cismanî bir tenteneli perde gibi,

Şule-feşan gaybî avâlim üze­rinde.

Tenteneli Perde

Şu görülen âlem, sayılamayacak kadar çok olan varlık türlerini tümüyle içine alamaz. Bu durumda şu cismani âlem, görülmeyen parlak gaybî âlemler üzerinde ince bir perde gibidir.

Allah “Gaybı ve şehadeti bilendir.”[5] Gayb, gözle görülmeyen âlem, şehadet ise gözle görülen âlemdir. Özellikle 19. yy.da ve devamında etkili olan Pozitivizm gibi maddeci akımlar eşyayı görülenlerden ibaret saymış, melekler gibi gözle görülmeyen varlıkları ise inkara yönelmişlerdir. Hâlbuki eşya görülenlerden ibaret değildir. Mevlâna şöyle der:

“Biz, saman gibi olan bu tabiat âlemiyle örtülmüş mana deryasıyız. Cismimiz bizim ruhumuza perde ve nikâb olmuştur.”[6]

Yani, nasıl ki üzeri samanla örtülü bir denize bakıldığında, dıştan sadece saman görülür. Hâlbuki samanın altında muazzam bir deniz gizlidir. Onun gibi mana âlemimiz, iç dünyamız, metafizik yönümüz bir deniz gibidir. Cesedimiz ise bu denizi örten bir saman yığını... Biraz dikkat edebilsek, bu cesed perdesinin ardında gizlenen mana denizimiz hemen görünecektir.

İnsanda görülen ve görülmeyen âlemler iç içedir. Onda gözle görülen el, ayak, göz, kulak gibi azalar ne kadar gerçekse, gözle görülmeyen akıl, his, sevmek, nefret etmek gibi duyular ve duygular da o derece gerçektir. Elimizdeki bilgisayar maddesi itibarıyla bir kısım metallere dayanır. Ama onu asıl bilgisayar yapan unsurlar ondaki programlar ve yazılımlardır. O programlar ve yazılımlar sayesinde o bilgisayarda işlemler yapılabilmekte, nice hayret verici faaliyetler gerçekleşmektedir.

Âlem işte şu görülen gaybi âlemlerin üstünde tenteneli, ince bir perde durumundadır. Mikroskop bulunmadan önce bakteriler, virüsler gibi mikroorganizmalar bizler için gayb durumundaydı. Mikroskobun icat edilmesiyle bunlar görünür hâle geldi. Benzer bir şekilde şimdi bize gayb olan melek ve cin gibi ruhani varlıklar gün gelecek görünür durumda olacaklardır. Nitekim ölen her insan ölüm meleğine muhatap olacak, kabirde münker-nekir tarafından sorguya çekilecektir.

Kur’ân, müttaki mü’minleri anlatırken onların birinci özelliğini şöyle bildirir:

“Onlar gayba iman ederler…”[7]

Dikkat edilirse âyette “onlar gaybı görürler” denilmemiş, “Onlar gayba iman ederler” denilmiştir. Çünkü iman etmekle mükellef olduğumuz bütün esaslar bizim için gayptır. Allah’ı, melekleri, kaderi, ahireti… gayb olarak bilir ve iman ederiz. Bu şekilde gayba inanmak, insanın âlemini genişletir. Gayba inanan bir mümin, maddenin dar kalıplarını parçalar ve madde ötesine açılır. Onun nazarında eşya ve varlık görülenlerden ibaret olmaz. Çöl gibi en ıssız ortamlarda bile oraya münasip nice varlıklar olduğuna inanır, yalnızlıktan kurtulur. Vefat edenleri de başka bir hayat mertebesinde hayatları devam eder şekilde inanır, her şeye ve hatta ölüme tebessümle bakar.

[1] Mübahat Türker, (Küyel), vd, Felsefeye Giriş, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1985, s. 50.

[2] Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I, 291.

[3] Bkz. Alaaddin Başar, "Gayba İman" Zafer Dergisi, (Aralık 1988) s. 9.

[4] Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi Yayınları İst. 1992. s. 72-73.

[5] Haşr, 22.

[6] Celâleddîn Rûmî, Mesnevî, Tercüme ve Şerh: Tâhiru’l- Mevlevî, Ahmed Saîd Matbaası, İst. 1971. XII, 210.

[7] Bakara, 3.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum