Şerh ve İzah Lüzumiyeti

İmani mes’eleleri mücmel ve veciz olarak ifade eden nurlu hakikatlerin izah edilmesi ekser nas tarafından çoktan beri istenmektedir. ‘Cevami’ul Kelim’ olan Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden her telif eser aynı zamanda tefsir edilmeyi, yani şerh edilmeyi beklemektedir. Bu itibarla Kur’an hakkında yazılan binler tefsirlerin zaman içerisinde kendilerinin de tefsir edildiklerine tarih şehadet etmektedir. Evet, müfessir bir eser aynı zamanda müfesser olmayı da icabetmektedir.

Nurlu eserlerin şerh ve izahının lüzumiyeti, bahsettiği imani mevzularda yetersiz kalmasının değil, mücmel ve veciz olmasının zaruri bir neticesi olduğu herkesçe bilinmektedir. Çünkü veciz ifadelerin şerh ve izahı, mücmel cümlelerin tafsil ile beyan edilmesi aklen gerekmektedir. İcmal ve ihtisar ile telif edilen her kitap hal diliyle “beni şerh ve izah et” demektedir.

Nurlu hizmette kahir ekseriyet lafzın ‘eskisini’, mananın ‘yenisini’ istemektedir. Manayı yenilemek (tecdit etmek), metin üstünde teemmül ile yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Hakikatlerin tavr-ı esasisini rencide etmeyen, asli sermayesi yine nurlu eserlere ait olduğu bilenen diraî şerh ve izahlar engellenmektedir.

Nurlu davanın intişar ve inkişafına ciddi faidesi olacağı müsellem şerh ve izahlar yerine, maziye dair ezberdeki hatıralar, atiye ait tebşiratlar ile insanları hizmete ve hakikatlere bağlama gayretleri ikame edilmeye çalışıldığı gözlenmektedir.

Dirayet ve ilmi tetebbuat ile derin hakaika ve daire-i vücuba (esma, sıfat ve şuunat-ı ilahiyeye) dair mevzuları aklen izah, kalben ikna etmeden maziden nurlu hatıralar, atiden müjdeli haberler ile insanları ikna faaliyetleri, itminanı temin gayretleri akıl ve kalbe değil, havaya nişan almak olarak değerlendirilmektedir.

Eserlerin şerh ve izahını, dolaylı olarak anlaşılmasını engellemek; metni yüceltmeyi, manayı önemsiz görüp küçültmeyi veya lafız ile mana arasına duvar örmeyi, zamanla irtibatlarını kesmeyi netice vermektedir. İbadet niyetiyle, anlamadan âşıkane okuma faaliyetleri gittikçe öncelenmektedir.

Kâfi miktarda manaya önem vermemek, belki de anlamayı ehemmiyetsiz görmek, hakikatleri hayatımıza aksettirmek yerine belli belirsiz uzaktan seyretmeyi tevlid etmektedir. Hâlbuki Muazzez Üstadımızın; zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olma beşaretini nurlu eserleri ‘anlama’ şartına bağladığı bilinmektedir.

Kendisi de kelam-ı ilahinin tefsiri olan nurlu eserlerin izahına izin vermemek, ‘farkında olmadan’ onun hayatımıza yön vermesini istememektir. Metni anlaşılır kılmaya hizmet edecek şerh ve izahları reddetmek, onu hayatın dışına itmektir.

Çünkü hiç kimse anlamadığı bir manayı yaşayamaz, onu hayatına kılavuz yapamaz. İnsan anlamadığı bir mesaj uğruna adanamaz ve onu gelecek asırlara taşıyamaz. Onu izah ile anlaşılır kılmak, hayatına taşımak ve yaşanabileceğini hatırlatmak manasına hizmet etmektedir.

Hakiki kemal-i etemm, kemalata medar insani tüm sıfatların inkişafını istemektedir. Bu ise derin hakikatlere anlayışlı muhatap olmayı gerektirmektedir. Nurlu eserler nazarları devamlı olarak lübbün lübbüne, hakaik’ul hakaike çevirmektedir. En mühim meselemiz; lafızdan manaya, manadan maksada, maksaddan Maksudun kudsi rızasına erişebilmektir.

Nurlu eserlerin izahını “ehliyet şartına” bağlamak yerine mutlak olarak buna rıza göstermemek, daire içinde taklidi kabullere, amiyane tasdiklere sebebiyet vermektir. İlme ve ihtisasa ehemmiyet vermemek, hayatını nurlu eserleri “anlamaya vakfetmiş” şahısları elinin tersiyle bir kenara itmek, bilgisayar diliyle “ziplenmiş” külli hakikatleri naehil insanların insafına terketmektir.

Bize ulaşan ve buna vesile olan zata nispetle istihsal edilmiş imani mes’eleler üzerinde akletmeden nakletmek ilme duyulan sadakati değil, bir nevi sadakatsizliği ifade etmektedir.

Külli hakikatler üzerinde derin derin düşünmemek, yeni manalar üretmek için gayret göstermemek adeta meleklerin dediği gibi “senin bildirdiğinden başka ilmimiz yok” demektir.

Evet, dirai bir Kur’an tefsirinin sofi meşrep bir eda ile rivaî bir elbise giydirilmeye, insanları taklidi olarak ona sevketmeye gayret edildiği esefle müşahede edilmektedir. Hâlbuki tevarüs yoluyla gelen nurlu sermaye sadece aynıyla nakletmeyi değil, tekrar betekrar üzerinde akletmeyi, mana yönüyle yeniden istihsal edilmeyi beklemektedir.

İmani ve içtimai mes’eleleri tavr-ı esasiye dikkat edilmeden, kelamın siyak ve sibakına münasip şerh ve izah vazifesi yerine getirilmeden birbirlerine oldukça muhalif farklı meşrepleri vahdet çizgisinde biraraya getirmek, taklidi kabuller ile ihata edilmiş kalpleri tevhid ettirmek muhal görülmektedir.

Müellif-i Muhterem; geçmiş Peygamberlerin bir kısım erkân-ı imaniyeyi mücmel bırakmaları ve Kur'an gibi tafsilât vermemeleri dolayısıyla ümmetlerinin o hakikatlere gereken ehemmiyeti göstermediklerini, hatta o hakikatleri inkâra kadar gittiklerini bildirmektedir.

Risale-i Nur’dan mülhem olarak kaleme alınan makale ve kitapların nurlu külliyata perde olacaklarını iddia edenler, ona atfedilen makam ile tenakuza düşmektedir. Bu durum, nurunu şems-i daimi olan Kur’an-ı Kerim’den alan Kamer misali nurlu risaleleri üflemekle sönecek zayıf bir mum ışığı zannetmek yanlışından ileri gelmektedir.

Nurlu hakikatlerin şerh ve izahları ihtisas sahibi şahıslar tarafından yapılmazsa, derin manalar ve sırlar mestur kalacak hakikatler külliyeti ile görülemeyecektir. Sathi nazarlara bütünüyle görünmeyen hakikatler bir anlamda bölünecek, hakiki keyfiyetleri bilinmeyecektir. Hakikatin hakiki keyfiyeti bilinmeyince insanlar kendi hususi renklerini (meşreplerini) külli hakikatler ile iltibas edecektir.

Elhasıl; doğruyu külliyeti ile anlamak ahiret adına adanmak, anlamamak fani dünyaya aldanmaktır. Herkes neyi anlıyor ne ile tatmin oluyorsa onun için yaşayacak onun uğruna adanacaktır. Sınırlı olan bir dünyaya aldanma, sınırsız olan bir âlemi anlamaya, ona adanmaya, hakkıyla uhraya hazırlanmaya mani olacaktır.

İlim ve marifette derinlik ve ihtisaslar arttıkça iltibaslar ve iktibaslar azalacaktır. Nurlu mes’eleleri şerh ve izah etmeden, ‘helmin mezid’ diyen ‘mevcuda iktifa etmeyen’ talib-i hakikat insanları ikaz ve irşad etmek zorlaşacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
52 Yorum