Meryem Saîde GÜNEBAKAN

Meryem Saîde GÜNEBAKAN

Ölümü Öldüren Var

Bil ey Said-i Şakî! Kabir bir kapıdır ki, bâtını rahmet, zâhiri ve ön tarafı ise azabdır. Hem dostlarının ve sevdiklerinin ekserisi hattâ hepsi şu kapının arka tarafında sâkindirler. Senin de onlara ve onların âlemine müştak olmana zaman gelmedi mi?!. Öyle ise onların yanına gitmek üzere dünya kazuratından bir temizlensene!.. Ve illâ onlar seni istikzar edip ikrah edeceklerdir.

Evet, meselâ sana dense ki: “Şu anda İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (K.S.) Hindistan’da hayattadır.” Elbette sen, bütün mehaliki iktiham edip ve vatanları terkederek onun ziyaretine gideceksin. Halbuki bak, yalnız Ahmed ismi altında binlerle evliya ve Muhammed nâmı altında milyonlarla asfiya yıldızları ve hakeza… O, İncil’de ismi Ahmed, Tevrat’ta Ahyed ve Kur’an’da Muhammed (A.S.M.) olan bir güneşin etrafında halka tutarak hepsi kabir kapısının arka tarafında Allah’ın rahmeti içinde sâkindirler.

İsmi Said olan, ismi ile müsemma olup çok ruhlara saadet kapılarını aralayan Üstadımız burada kendisine şakî diyerek, nefsini yerden yere vuruş dersini atlamıyor. Adeta nurlara girişin afakta anahtarı besmele ise enfüste besmelesi nefsini hakikaten levmetmektir dercesine. Nefsin özelliği; biten lezzetler ardından üzüntü ve şikayet sarmalına girmek olduğu için, şakî (şikayet eden) derken tevazusunda bile hakikat saklı olduğunu gösteriyor.

Kabir ahiret alemlerine açılan bir kapı. İçi, mahiyeti, hakikati rahmet. Fakat dış yüzü, görüntüsü azabdır. Çünkü orada zahirde bir bitiş, bir çürüyüş vardır. Dışardan bakınca sanki karanlık gecede, dalgalı bir denize tek başına bırakılmış bir insan gibi bir vahşet ve dehşet, karanlık, kimsesizlik, yok oluş, bitiş, tükeniş vardır. Bedenin aciz. Kalkamaz, gidemez. Kat kat toprak atılır üstüne, narin vücudun o sertliğe o soğuğa dayanamaz. Dibine kadar acziyet.

İçine, özüne, hakikatine bakınca ise; en çok aczini hissedeceğin, aczi hissettikçe kudret tarafından sarılıp sarmalanacağın, nazlanacağın, himaye ve hıfz göreceğin, şefkate doyacağın, rahmet ile yoklukta varlık bulacağın bir alem. Peki ne malum? Delilin nedir buna? Üstad Haşir Risalesi’nde de ahiretin kapılarını hep Esma-i Hüsna üzerinden açtı, hep bu alemde bizatihi müşahade ettiğimiz hakikatler üzerinden ispat etti haşri. Burda Üstaddan öğrendiğim bir yöntemi işletiyor zihnim. Biz bu aleme başka bir alemden geldik, ruhlar aleminden; çıplaktık, beyaz kundaklara sarıldık, pek aciz, bu alemi bilmez şekilde idik. En aciz olduğumuz o demlerde Allah bizi en şefkatli bir canlı olan annemize emanet etti, onun himayesi ile varlığımızın ve hayatımızın devamını garanti altına aldı. Bir kız çocuğunu adım adım anne olmaya hazırlayan, mizacı tembel, uykucu bile olsa bebeğinin nefesine uyanacak bir rikkate eriştiren Allah Rauf ve Atuf’tur. Bebek aciz oldukça annenin şefkati, himayesi çoktur; bebek güçlendikçe o himaye çekilir yavaş yavaş. Öldüğümüzde yine çıplak şekilde kundağa sarılırca beyaz kefene sarılıyor daha önce bilmediğimiz bir aleme gidiyoruz. Kabrin zahiri ve önünden bakınca; insana da zahirinden bakınca üzücü ve ürkütücü. Hayatı sönmüş, bedeninden ibaret sandığımız varlığı yokluğa kalbolmuş, üzerine toprakta atılınca tamamen gözden kaybolacak, muhtemel yer altında an be an tükenecek, çürüyecek bir vücut. Ama hakikatine, iç yüzüne, batınına bakınca insan bedenden mi ibaret ki bedenin bitişi ile bitsin varlığı? İnsanı hayatlandıranın hayatı Zatî ve ölümsüz. Sadece Hayy değil Muhyi. Kendisi diri, hayat sahibi olduğu gibi hayatlandırmak istiyor.

Ve ölüm her gece provasını yaptığımız bir olay, gözle görmeyip elle tutamadığımız o alemlerde her gece ruhumuz tayeran ediyor. Zaten Efendimiz (S.A.V)’den öğrendiğimiz o duadan anladığımız; uyku ölüme benzer bir mahiyette. “Allahım senin isminle ölür ve senin isminle ihya olur, dirilirim.” Ve yine En’am suresi 60.ayette;

Geceleyin sizi (bir nevi' ölüm olan uyku ile) öldüren ve gündüzün ne kazandığınızı bilen, sonra belirli bir ecelin tamamlanması için onda (o gündüz vakti) sizi dirilten (uyandıran) da O'dur. Sonra dönüşünüz ancak O'nadır; sonra (da O, dünyada) yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.”

Böylelikle ölüm sonrası alemin hiç bilmediğimiz bir alem olmadığını aslında her gece tecrübe ettiğimiz bir alem olduğunu, ruhumuzun bedenimizden kısmen bağımsız bir varlığının olduğunu, bedenimiz mekan değiştirmezken kısa bir zamanda rüyamızda sayısız olay yaşayıp duygusunu hissettiğimizi, bedenden ibaret olmadığımızı, hakikatimizin bedenimizin çok fevkinde olduğunu, ruhun bedenin bulunduğu mekan ile mukayyet olmadığına intikal ediyoruz.

Ve devam ediyor Üstad;

Hem neden ürkersin ki kabirden. Sevdiğin evliyaullah, en sevdiğin enbiya riyasetinde o alemdeler. Orda Efendimiz (S.A.V) var. Kimsesizlik hissedeceğin değil ünsiyet hissedeceğin bir alem orası. Asıl burda garip, kimsesiz haldesin. Halini bilmez, dilinden anlamazlar; maddenin kesafetinde, nefsinin esaretinde, enaniyetinin gölgesinde kalmış asrının gerçek garipleri. Anlayıp sevdiğin, ruhunu benimsediğin kişilerce sevilme, hemdem olma alemi orası. Kabir bu aleme açılan kapı.

İnsan nereye yatırım yaparsa, orası onun için kıymetlidir, emek ve zaman harcadığı yeri benimser, sahiplenir, sever.

Peki biz niye severiz ki enbiyayı, asfiyayı, evliyayı? Birçoğunu tanımayız bile. Aynı hakikate gönül vermiş, aynı ideal etrafında birleşmiş olduğumuz için; duygusunu, düşüncesini, ruhunu benimsediğimiz için severiz. Henüz dünyada iken onları tanıyarak, Allah ile münasebetlerini, kulluk serüvenlerini okuyarak, varsa sohbetlerini okuyup dinleyerek, kimisinin irfan pınarı eserlerinde tefekkürlerine şahid olarak Hakka ayine hayatlarından feyz ve nur alırız. Bu şekilde bir tanışıklık oluşur ruhlarımız arasında. Tıpkı Üstadın;

“Siz hangi kitaba baksanız, benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem fâidelenir, hem hakikî bir surette benimle görüşmüş olursunuz.”

“Risale-i Nur’u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır.”

diye buyurduğu gibi.. Böyle bakınca kabir ürkülecek, kaçılacak değil, temizlenip, süslenip aşkla şevkle hazırlanılacak bir alem. Güzel bir hayat ancak ölümle bitmeyeceğine inanılmasıyla yaşanır.

Hayata anlam katandır ölüm ve ölümü ebedi dirilişin kapısı kılandır Hayy-ı La yemut.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum