Bediüzzaman’ın eserlerinde geçen Müslüman İseviler tabirini somutlaştıracak done ve misal bulmakta zorluk çekiyordum. Ta ki Nasri Selheb ve Nazmi Luka isimlerine rastlayıncaya kadar. Birisi Lübnanlı Maruni Hıristiyan, diğeri ise Mısırlı Ortodoks bir Kıpti! Eşeledikçe karşımıza bu tür örnekler çıkıyor. Nasri Selheb bu namzetlerden birisi. Maruni asıllı bir Hıristiyan lakin Hazreti Peygamber (asm) ile ilgili düşünceleri bir Müslümanın düşüncelerinden farksız. Ayırt etmek imkansız! Kitaplarını ve kendinden menkul sözleri okuyunca ‘haza İsevi Müslüman’ diyorsunuz. Varlığının keşfine ve farkına Cezayirli yazar Muhammed Hadi el Haseni’nin ‘Fi Huta Muhammed/Muhammed’in İzinde’ adlı makalesi vasıtasıyla vardım. Muhammed’in İzinde, Hazreti Ali’nin İzinde gibi doğrudan İslam’dan bahseden eserleri var. Musa’nın İzinde, Mesih’in İzinde kitaplarıyla bu seriyi tamamlıyor. Bir başka kitabı da ‘İslam ile Hıristiyanlığın Buluşması’ adlı eseridir. Bu buluşmanın zeminini ve temellerini bir ayete dayandırıyor: “İçlerinden zulmedenler dışında kitap ehline karşı ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki: ‘Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olanlarız." Bu buluşma sütununun göklere kadar yükselmesi ve dayanması gerektiğini söylüyor. Onlarca kitabı bulunan bu Lübnanlı Maruni diplomat Hazreti Peygamberi de tebcil ediyor. Onu tazim ediyor.

“Kalemimiz edebi cihetle (belagatta) hangi seviyeye, zirveye yükselirse yükselsin, hangi dereceye ulaşırsa ulaşsın, İslam'ın hakkını vermemiz mevzubahis olamaz ve onun bizim kalemimize ve belagatımıza ihtiyacı yoktur. Kalemimizin İslam'a ihtiyacı vardır.”

Badiüzzaman’ın Mektubat adlı eserinde ele aldığı gibi bu İslam literatüründe şöyle anılır ve ifade edilir: Ma Medehtü Muhammeden bimakaleti ve lakin medehtü makaleti biMuhammedin/ Makalemle Hazreti Peygamberi övmedim bilakis makalemi Muhammed ile süsledim.

Akabinde şöyle demektedir: “Risaletinin/peygamberliğinin kapsadığı ruhi ve ahlaki servete ihtiyacımız var. Muhteşem Kur'an-ı Kerim'e ihtiyacımız var, ondan öğreneceklerimiz var…”

Mısırlı yazar Nacih İbrahim de Cezayir’de yayınlanan Şuruk gazetesinden önce Mısır’da yayınlanan adaşı diğer Şuruk gazetesinde bu konuya temas etmiş ve Nasri Selheb’in İslam hakkındaki duygularına tercüman olmuştur. Nasri Selheb rikkat timsali bir insandır.

Nasri Selheb şöyle devam ediyor: "İslam bütün zamanlara ve mekanlara, bütün insanlığa hitap ediyor. Sadece Müslümanlara değil bütün iman gruplarına, milletlere hitap ediyor. İslam böğrünü ve sinesini bütün insanlığa açıyor, bütün insanlığı kucaklıyor."

Hz. Muhammed'in (sav) peygamberlik mirasından şöyle söz ediyor: "Mirasınız sadece benliklerde ve kalplerde değil, aynı zamanda hayatın kendisinde yani içtimai alanda da görünmeli ve yaşamalıdır. “

Adeta İslam’ın sınırları insanlığın sınırları oluyor! Goethe demiyor mu: “Şayet İslam buysa hepimiz Müslümanız.” Mesele İslamiyette değil onun doğru aktarılmasında ve anlaşılmasındadır. Nice doğru söz vardır ki, afeti yanlış anlaşılmasıdır!

Hıristiyanlar arasında bu tür İsevi Müslümanlar bulunmaktadır. Bunlara ulaşamamak bizim zihni tembelliğimizin bir sonucudur. Yoksa bunlar afakta bulunmaktadır. Mısırlı İhvan yazarlarından İsam Tellime’nin de temas ettiği gibi bunlardan birisi de Kıpti Hıristiyanı Nazmi Luka’dır. 'Muhammed: Er-Risale ve-r Resul/ Muhammed: Mesaj ve Peygamber' adlı kitabının yanında 'Muhammed fi Hayatihi'l Hassa/Özel Yaşamında Muhammed' adlı başka bir çalışması daha vardır. Kitaplarında İslam’ın hak din ve Hazreti Peygamberin hak peygamber/resul olduğunu tasdik etmektedir.

Kısaca Müslüman İseviler tabiri hayal ürünü bir tabir değildir. İçi boş değildir. Bilakis doludur. Görebilene! Ezelden ebede çıkılan hak yolculuğunun menzillerinden birisidir. Büyük buluşma köprüsünün ön basamağıdır.