Nurcular Neden Entelektüel Çıkar(a)mıyor?

Bilhassa akademik çevrelerden çok duyduğumuz bir iddiadır, genelde cemaatlerin özelde ise Nurcuların entelektüel çıkar(a)madığı. Bunu söyleyen karşıt telakki ettiğimiz, mes’eleye dışarıdan bakan “üstenci” kesimler değil sadece, “abi ve önder” bildiğimiz bazı öncü ve ufuk açıcı kalemlerinde benimsediği bir ezber. Ne saklamalı! Bizim de bir zamanlar tesirine asude bir şekilde kapıldığımız bir söylem: “Cemaatler ve bilhassa Nurcular neden entelektüel çıkarmıyor/çıkaramıyor?” sözgelimi “Nursî’den sonra çıkan bir tane bile kayda değer Nur kökenli aydın hatırlamadığını, “adam yerine nefer” yetiştirmeyi hedefleyen bütün cemaatlerin durumu budur” diyor ismi lazım olmayan kıymetli bir zat.       

Yaşayan müellifler içerisinde cemaatlerin entelektüel çıkaramadığını söyleyen ilk meşhur kalem, bilebildiğimiz kadarıyla, Ali Bulaç. Ne yaman çelişki! Bugün hür düşünceye sonuna kadar kapalı malum ve maruf bir cemaatin resmi sözcüsü konumunda bulunan bizzat zat-ı alileri. Niyazi Berkes, H. Ziya Ülken, Şerif Mardin, Nilüfer Göle bu kanaati geçmişte değişik vesilelerle dile getirmiş olan münevverlerden sadece birkaçı.

Bazı zaman bir sorunun sıhhatli bir cevabını verebilmek için sorunun sıhhatli olması gerekir. Bazı zaman değil her zaman bekli de. Yanlış kurulmuş ve kurgulanmış bir soruya verilen en doğru cevaplar bile yanlışlık ihtimali ile her zaman karşı karşıyadır. En makul ve mükemmel cevaplar aynı ölçüde makul ve mükemmel soruların sonucudur umumiyetle. Onun için bizce mezkur soruya verilen veya verilecek olan en doğru ve yerinde cevaplar dahi yanlış çünkü sorunun kendisi yanlış. “Nurcular neden entelektüel çıkaramıyor?” sorusunun yanlışlığını ve isabetsizliğini anlayabilmek için her şeyden evvel sorunun anahtar kavramı olan “entelektüel”in kim ve ne olduğu hususu üzerinde bir mutabakata varmamız gerekiyor.

Bu kavram üzerinde yarı ömrünü adamış olan Cemil Meriç’e göre “entelektüel batılı bir hayvan” ve hakkında efradına cami, ağyarına mani bir tarif yapmak imkansız. Ali Şeriati’ye göre entelektüeller, hakim ideolojinin geniş halk kitlelerine benimsetilmesi için gayret sarf eden bir çeşit “kullanışlı aptallar.” Yine hazret’e göre geleneğimizde asıl olan entelektüel değil peygamber varisi olan alimlerdir. Ali Bulaç’a göre entelektüel soyadıyla müsemma bir şekilde ne olduğu meçhul. Ender otantik aydınlarımızdan Yusuf Kaplan’a göre entelektüel, “modern’in dışına çıkamaz, sadece çağının çocuğudur, uzun ve çağ aşacak yolculuklara çıkabilecek ne derin nefesi, ne derûnî bakışı, ne de selîm bir zevk idraki vardır. ” Bazılarına göre “mesleksizlerin mesleğidir entelektüellik. ” Kavramla ilgili kanaat ve tarifleri uzatmak mümkün. Kısacası her ülkenin, her çağın, her sınıfın, her ideolojinin, her düşünürün entelektüel anlayışı başka. Dünyaca kabul edilmiş ortak bir tarif yok. (daha geniş bilgi için bkz: Cemil Meriç, Mağaradakiler, İletişim y. ) Modern Batıda entelektüel deyince ilk akla gelen Sartre, Camu, Zola gibi isimler, bunların da mümeyyiz vasfı kuşkucu, bir parça inançsız ve “istikamet fukarası” olmaları. Bir müminin ayırt edici vasfı olan itminan entelektüel’in yamacından teğet bile geçmez. O, tabiatı icabı bu gibi manevi duygulardan uzak seküler muhitlerde neşv-ü nema bulur.

Ne olduğu ve idüğü belirsiz bir tip’in daha doğrusu “ucube”nin Nurcular içinden çıkmadığını söylemek onları zımnen tebrik etmek anlamı taşımaz mı? Böyle bir “ucube”yi cemaatler veya nurcular neden çıkarsın? Bunun yerine “cemaatler veya nurcular neden alim çıkarmıyor/çıkaramıyor?” sorusu daha makul olabilirdi. Zira irfan geleneğimizde tanıdığımız ve aşinası olduğumuz rehber tipi alim veya ariftir. Entelektüel bütün melekeleriyle modernliğin çocuğu. “Cemaatler neden entelektüel çıkaramıyor?” sorusu “Müslümanlar neden uçak yapmıyor, atom bombası yapmıyor, televizyon yapmıyor, endüstri devrimi yapmadı?” gibi abes bir soru. Edebiyat alanı için söylersek Yahya Kemal’in hayıflanarak “neden bizim de batılı anlamda bir resim ve romanımız yok?” gibi bir şey. Neden olsun ki! “Neden roman yok?” sorusuna en mükemmel cevabı hayatının yarısını roman’a vakfeden Cemil Meriç veriyordu: “…Neden olsun ki! Bu edebi nevi bir buhranın, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nispetsizliğin çocuğu. İnanan bir toplumda, pürüzlerini yok etmiş bir toplumda, hayali çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?” (Bu Ülke, İletişim y. s. 119-120) roman için yapılmış olan bu mana dolu tespitleri “entelektüel” meselesi için de kabul etmek neden caiz olmasın!

Eğer bu kavramdan kasıt en geniş manasıyla “zihni faaliyetlere büyük ilgi duyan, fikir hayatı ağır basan” şeklinde ise yine isabetli değil zira İslami cemaatler içerisinde bu özellikleri ile temayüz eden binlerce kıymetli sima bulmak mümkün. Yanlış anlaşılmasın, şunu kesinlikle kabul ediyoruz: bugün Nurcular da dahil hemen bütün İslami cemaatlerin sosyal, siyasal, ilmi, ameli, fikri yığınla sorunu var. Ve bunlardan bazıları maalesef onulması imkansız marazi bir hal almış durumda. Ama bunlar içinde entelektüel yetişmeme gibi bir sorun yok. Varsa bile asli değil arazidir. Daha ziyade alim, arif, abid, amil yetişmeme sorunu var. “Cemaatler neden bunları yetiştirmiyor/yetiştiremiyor?” sorusu ise birazcık mübalağalı çünkü her cemaat içinde bu kabilden insan bulmak mümkün sadece “kafi ölçüde ve istenilen kıvamda neden yetişmiyor?” sorusu daha insaflı, daha dürüst, kanaatimizce.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
22 Yorum