Nizamettin MELİKOĞLU

Nizamettin MELİKOĞLU

Tevhide Ulaşmada Fiil, İsim, Sıfat, Şuûn ve Zât Formülü-2

Bu bölümde de isim, sıfat ve şe’n kelimelerinin ıstılahi manalarını tespit etmeye çalışalım.

İsim bir mananın nefsine delalet eden lafızdır. Bu isim delalet ettiği mananın zatı ile kaimdir. [1] Yani Zeyd kelimesini ayakta tutan Zeyd’in varolmasıdır. Zeyd yoksa, Zeyd kelimesinin hiçbir manası yoktur.

Sıfat ise, zatın bazı hal ve durumlarına delalet eden isimdir. Kısa, uzun, akıllı gibi. Bu sıfat, o sıfatla nitelenen mevsuf için lazımi bir emaredir.[2] Sıfat ta kişinin varoluşuyla vardır veya onun zatıyla kaimdir. Zatın dışında bir varlık değildir. Rahim isminin sıfatı rahmettir, kadir isminin sıfatı kudrettir. Risale-i Nur’da ismin şua’ya sıfatın levn/renge benzetilmesi, isimlerin Cenab-ı Allahın fiili tasarruflarının bir ünvanı olmasına, sıfatında bu fiili tasarrufattan doğan vaziyet ve duruma işareten benzetilmiş gibi görünmektedir.

Risale-i Nur’da şe’n kelimesi kabiliyet manasında kullanılmıştır. Bediüzzaman hazretlerinin şe’n kelimesine kabiliyyet manasını vermede çıkış noktalarını tespit edebilmek için, Kur’anda geçen şe’n kelimesinin tefsirine bakmak icap edecektir.

Şe’n, kelime açısından hal, durum ve emir manalarına gelmektedir. Kelimenin ıstılahi manasını tespit için Rahman suresinde geçen şe’n kelimesine bakmak gerekmektedir. Cenab-ı Allah Rahman suresinde şu şekilde buyurmaktadır. يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ ‘Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O'ndan isterler. O, her an yeni bir ilahi tasarruftadır.’ (Rahman, 55/29)

Zemahşeri ayetin sebeb-i nüzulu ile alakalı bir rivayeti şu şekilde aktarmıştır; ‘Bu ayet Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Çünkü onlar şunu iddia etmişlerdi; ‘Allah cumartesi günü bir şey yaratmaz.’[3]

Burada şe’n kelimesinin manasını en iyi şekilde tespit edebilmek için, ayetin içerisindeki konteksine bakmamız gerekir. Ayette, göklerde ve yerde varolan bütün mahlukların, bütün istek ve ihtiyaçlarını lisan-ı kal veya lisan-ı hal ile Allah c.c. dan istedikleri ifade edilmektedir. Cenab-ı Allah bütün bu istek ve ihtiyaçlara her gün/her an cevap vermektedir. Ebu Derda’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) ayetteki şe’n hakkında ‘Bir günahı affetmesi, bir sıkıntıyı gidermesi, bir kavmi yükseltmesi, başka bir kavmi de alçaltması onun şe’nindendir.’ buyurmuştur. İbni Ömer ise rivayeti şu şekilde aktarır; ‘Günahları affetmesi, sıkıntıları gidermesi ve dualara cevap vermesidir.’[4] Yani hadis mahlukatın ihtiyaçlarının neler olabileceği hakkında birkaç örnek başlık vermiştir.

İbn-i Aşur, ayette geçen yevm/gün kelimesinin mecazi manada bütün vakitler ve anlar için kullanıldığını söylemiştir.[5] O halde Allah c.c. için, şu gün şu şe’n’de, bugün de bu şe’n’de demek doğru olmaz. Aksi halde Cenab-ı Allah’ın nuraniyet sırrıyla bir anda birçok işleri birden yapabilme kabiliyyet ve kapasitesini sınırlamış oluruz.

Celaleyn tefsirinde Şe’n kelimesi, ‘Ezelde takdir edildiği üzere işlerin izhar edilmesidir.’ şeklinde tefsir edilmiştir.[6] Bu tefsir de kaynağını şu rivayetten almaktadır; ‘Abdullah bin Tahir, Hüseyin bin Fadl’a soruyor; ‘Kıyamete kadar olacak olanlar hakkında kalemin kuruduğu belirtilmiştir.’ Yani mukadderatı yazan kalem yazacağını yazmıştır. Tabi bu hadiste Cenab-ı Allah’ın ilminin veya takdirinin ezeli oluşu, mecazen kalemin -bizim açımızdan- kuruması şeklinde ifade edilmiştir. Yoksa Cenab-ı Allah açısından zaman ve mekan sınırlaması yoktur. Yani burada başlayıp burada bitirdi ifadesi, belli bir zaman periyodunu ifade ettiği için bizi bağlar.

Abdullah bin Tahir, ayette geçen, her an ve her gün yeni şe’nlerin gösterilmesi/yaratılması veya ihtiyaçlara cevap verilmesi meselesi ile hadiste mecazi manada kullanılan kalemin kuruması meselesini, yani kıyamete kadar olacak şeylerin takdir/kader manasında yazıldığı meselesini, birbiriyle mana açısından bağdaştıramamıştır. Yani eğer Allah c.c. her şeyin takdirini önceden yapmışsa, o halde كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍ ‘O, her an yeni bir ilahi tasarruftadır.’ ayeti ne anlama gelmektedir? sorusunun cevabını aramıştır.

Bunun üzerine Hüseyin bin Fadl şu cevabı vermiştir; شؤون يبديها، لا شؤون يبتديها ‘O şe’nler daha önce yazılanları izhar etmektir. Yoksa yeniden takdir etmek değildir.’[7] Dolayısıyla hadiste, işlerin takdirinin bizim zamanımıza göre daha önce yapıldığı manasında, mecazen kalemin kuruması şeklinde ifade edilmesi, Allah c.c. nun zamandan tecerrüdünü gösterir. Şe’n kelimesini tefsir eden hadiste ise bütün mahlukatın ihtiyaçlarına nuraniyet sırrıyla, yani bir anda bütün ihtiyaçlara cevap verebilme kabiliyet ve kapasitesini mealen dile getirmiştir.

Yani Allah c.c. nün şuunatı, ilmi ezelisiyle, zamandan tecerrüdüyle, yer ve göklerdeki bütün mahlukatın bütün zamanlardaki bütün ihtiyaçlarını takdir edip biri diğerine engel olmadan zamanında cevap vermesi, Onun en yüksek derecedeki, kabiliyet ve kapasitesini gösterir.

Risale-i Nur’da bu manaya matuf olarak şe’n kelimesinin yerine kabiliyyet kelimesi kullanıldığı anlaşılmaktadır; ‘Nasıl ki işlenmiş bir eserin güzelliği, işlemesinin güzelliğine; ve işlemek güzelliği, ustalığın o san'attan gelen ünvanın güzelliğine; ve ustadaki san'atkârlık ünvanının güzelliği, o san'atkârın o san'ata ait sıfatının güzelliğine; ve sıfatının güzelliği, kàbiliyet ve istidadının güzelliğine; ve kàbiliyetinin güzelliği, zâtının ve hakikatinin güzelliğine derece-i bedahette gayet kat'î bir sûrette delâlet ettiği gibi, aynen öyle de, bu kâinatın baştan başa bütün güzel mahlûklarında ve yapılışları güzel umum masnularındaki hüsün ve cemâl dahi, San'atkâr-ı Zülcelâldeki fiillerinin hüsün ve cemâline kat'î şehadet; ve ef'âlindeki hüsün ve cemâl ise, o fiillere bakan ünvanların, yani isimlerin hüsün ve cemâline şüphesiz delâlet; ve isimlerin hüsün ve cemâli ise, isimlerin menşei olan kudsî sıfatların hüsün ve cemâline kat'î şehadet; ve sıfatların hüsün ve cemâli ise, sıfatların mebde'i olan şuûnât-ı zâtiyenin hüsün ve cemâline kat'î şehadet; ve şuûnât-ı zâtiyenin hüsün ve cemâli ise, fâil ve müsemmâ ve mevsuf olan zâtının hüsün ve cemâline ve mâhiyetinin kudsî kemâline ve hakikatının mukaddes güzelliğine bedahet derecede kat'î bir sûrette şehadet eder.’[8]

[1] Cürcani, Tarifat, s. 40.

[2] Cürcani, Tarifat, s. 175.

[3] Zemahşeri, el-Keşşaf, Rahman suresi, 29. ayetin tefsiri.

[4] Beydavi, el-Cami‘ li ehkami’l-Kur’an, Rahman suresi, 29. ayetin tefsiri.

[5] İbni Aşur, et-Tehriru ve’t-Tenvir, Rahman suresi, 29. ayetin tefsiri.

[6] El- Mahelli ve’s-Suyuti, Tefsiru’l-Celaleyn, Rahman suresi, 29. ayetin tefsiri.

[7] İbni Aşur, et-Tehriru ve’t-Tenvir, Rahman suresi, 29. ayetin tefsiri.

[8] Said Nursi, Şualar, s. 116.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum