Nereden...Nereye?

Yaratılan her şeyin başlangıcından nihayetine kadar bir serüveni, tarihçesi, merhaleleri, gelişim süreçleri vardır.

Hâlık-ı Zülcelâl ve'l-İkrâm hikmetiyle hayat yolunda darlıklar, sıkıntılar, keder ve üzüntülerle birlikte, zorluğun arkasından kolaylıklar bahşederek sa'y ve gayretin meyvelerini ve sonuçlarını göstererek geçmişin kederlerini unutturup, insanı mutlu kılan safâ ve nimetleriyle müteslli kılar.

Risale-i Nur hizmetinin ve O'na talip olanların hangi merhalelerden geçtiklerinin  nurlu hâtıraları erbâbınca kaleme alınmıştır.

Hemen hemen hepimiz, hasseten  birinci ve ikinci kuşak Nur sevdalıları, bahsi geçen hizmet yolunda külfetin de nümûnelerini yaşamış olduklarından, bugünkü  manzara ve gelişmeler karşısında sevinç ve mutluluklarını izhar ederek, fedakârlıklar gösteren hizmet erlerini ve fedakâr kahramanlarını minnet ve şükranla yâd etmektedirler.

Yıl 1976… Anadolu'nun sarp kayalıkları ve yokuşların arkasında şirin bir ilçede vazife başı yapıyorum.
O günün yol, ulaşım, iletişim gibi araç ve gereçleri malum… İlçeye oldukça uzak bir Nahiye'de (belde/kasaba) ortaokul müdürlüğü yapan Adıyamanlı Mehmet hoca bize hayırlı olsuna ve tanışmaya geliyor.

Sohbet derinleşince, çok önemli bir muhatabı yakalamış olmanın idrakıyla Nurlardan söz açıyorum.
Üstad Hazretlerinin muallimlere ne kadar ehemmiyet verdiğinin sırrını düşündükçe, muhatabımın değeri  daha da bir yükselmiş oluyor gözümde.

Özet bilgi ve açıklamalardan sonra, Mehmet hoca daha fazla dayanamıyor, "bahsettiğin O Kur'ânî cevherlerle artık beni tanıştırıp buluştursana" dercesine:
- Müftü Bey, o eserlerden bana bir tane ödünç verebilir misiniz? diyerek sadece elini değil sanki gönlünü de uzatıyordu.

-Hay hay, memnuniyetle diyor ve masamın çekmecesinden Sözleri alıp kendisine itina ile uzatıyorum.
Kitabı eline saygı ile alıyor, evirip çevirerek meraklı bir mekanik incelemeden geçiriyordu.

Daha fazla zaman kaybetmeden bir an önce okuma ve istifade etme iştiyakı içerisinde olacak ki, müsâde isteyip, tekrar görüşmek temennisiyle ayrılıyordu.

Kasabaya gider  gitmez, bizim imamlarımızdan biri olan İmam Lütfi'ye kitabı gösterip birlikte okuyup istifade etme teklifinde bulunuyor, imam Lütfi de tereddütsüz bu teklifi kabul ediyor.                                       
Birkaç gün içerisinde küçük Risalelerden de tedarik ederek okumaya koyuluyorlar.

Aradan daha bir ay gibi bir zaman geçmemişti ki, telefon çaldı (cep telefonu değil, kolla döndürmeli büro telefonu!), karşımdaki sesi görüşmeden sonra ikinci kez duyduğum için tanıyamamıştım.                              

-Ben Mehmet…Hocam şu anda sizi nezarethaneden arıyorum. Lütfi Hoca ile birlikte kitap okurken jandarma tarafından alınarak ilçeye, savcılığa getirildik.Size haber vereyim, dedim.
Ben bir anda duraklamış ve kendimi hemen toparlayarak:
-Hiç merak etmeyiniz, bir şey yapamazlar, serinkanlı ve güçlü durunuz, ben hemen oraya geliyorum diyerek ilk teselliyi ve moral hapını vermeye çalıştım.

Hiçbir şeyden bilgim yokmuş gibi, direkt savcının odasına girdim, hoş beşten sonra masasında duran kitaplara bakarak:
- Savcı bey hayırdır, bu kitapları okuyor musunuz? diye sordum.
-Hayır Müftü Bey, ortaokul müdürü ile sizin bir imamınızda yakalamışlar. Ben de işlemlerini yaparak Ağır Ceza'ya gönderiyorum, dedi.

Anladım ki, bunda büyük bir hayır var. Yetişip meseleyi anlatsaydık, belki de sevk etmez orada bitirirdi mevzuyu. Kitapları elime aldım, açarak  değişik yerlerden cümleler halinde yüksek sesle okudum ve Savcı'ya dönerek:
-Savcı bey, bunlar Kur'ân tefsirleri.Çok da faydalı kitaplar. Ne dini açıdan ve ne de hukuki açıdan asla sakıncası olmayan eserler. Keşke bizi bir dinleseydiniz diye sitem ettim.

Konuyu vilayete bildirdiğini, yapılacak bir şeyin kalmadığını söyledikten sonra, Nezarete indim, kucaklaştık, konuştuk, anlattık ve bu olayın büyük hayırlar getireceğinden bahsederek, gidecekleri yerdeki abi ve kardeşlere haber göndereceğimi, orada asla kimsesiz ve sahipsiz kalmayacaklarını, ziyaretçilerinin eksik olmayacağını ve inşallah kısa zamanda (İlâhî maksat hasıl olduktan sonra) çıkacaklarını, Medrese-i Yusufiyenin kendileri için çok önemli bir fırsat ve nimet olduğunu…izah ederek Vilayete uğurladık.

Kaderin cilvesine bakınız ki, daha bir ayını bile doldurmadan, İlâhî hikmet ve maslahat o iki kardeşimizi hızlı ve yoğun bir eğitim  devresinden  geçirerek bir an önce Said'ler safında yerlerini almaları hususunda  büyük bir ikramda bulunuyordu.

Bunun rövanşını almalıydım. Kasabadaki halkın üzerine  sinen baskıcı anlayışın koyduğu korku ve endişeleri berteraf etmeliydim. Zındıka komitesinin o mahaldeki oyununu bozmalıydım.

Takip eden Cuma günü çantamı doldurup doğruca o kasabaya gittim.Önceden de gideceğimi duyurarak halkın Cuma namazına tam iştirakini sağlamak istedim.

Kürsüde çantamdan teker teker kitapları çıkarıp paragraflardan örnekler sunuyor, müdür ve imamın bu kitapları okudukları için haksız ve kanunsuz olarak götürüldüklerini hararetle ve cesaretle (anlatmıyor, sanki)  haykırıyordum. Endişe,  korkuyu ve kanunsuzluğu ancak bu hava ile berteraf edebilirdim.Ve arkasından Merhum Bekir Berk ağabeyin  kitaplarından berat kararı örneklerinden okuyordum.

Baktım, cemaat kendine gelmiş, güven duyguları belirmiş, yüzlerinde sevgi ve tebessüm tomurcukları açmış, bu sefer başladım karakol komutanına yülenmeye:

-İşte ben İlçenizin müftüsü olarak, yetkili bir makamın temsilcisi olarak o sözde yetkililere, kraldan fazla kralcı kesilenlere sesleniyorum. İşte buradayım, gelsin beni de götürsünler ! Hodri meydan!

Maksat hasıl olmuştu elhamdülillah…
Gösterilen alaka ve yardımlarla biiznillah her iki kardeşimiz berat etmiş, iki buçuk ayda oldukça şuurlu ve sâdık birer talebe olarak imtihanlarını ve inşallah biz de kendi imtihanımızı başarı ile vermiştik. Hâzâ min fadli Rabbî.

"Risale-i Nur benim değil, Kur'ân'ın malıdır; Kur'ân'ın feyzinden gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu'nun sinesinden koparıp atamayacaktır. Risale-i Nur Kur'ân'a bağlıdır; Kur'ân ise Arş-ı Âzamla bağlanmıştır. Kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın?" (Emirdağ Lahikası)

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.