Ahmet AKCAN
Modern Kadın
İslamiyet; neslin devamına vesile olan kadına ziyade ehemmiyet vermekte, cinsiyetinden önce insiyetine, yani insanlığına dikkatleri çekmektedir. “Cennet anaların ayakları altındadır” gibi rivayetler ile ‘annelik’ vazifesini teşvik etmektedir.
Modern dünya ise, kadına cinsiyet eksenli teveccüh etmekte, içinde yaşadığı cemiyeti inşa eden nesillerin yetişmesindeki rolünü görememekte, bedeninden her türlü istifadeyi mubah görerek “tüketim malzemesi” bir nesneye dönüştürmektedir.
Anne adayı olan kadını bu ehemmiyetli vazifesinden uzaklaştıran veya bu görevini değersiz kılan tüm işler fıtratına zarar vermektedir. Demek annelik vasfı hor görülen, yuvasını terke götüren her söylem kadını özgürleştirmeye değil köleleştirmeye, geleceğin imarında vazife alacak çocukların sevgi, bilgi ve ilgiden mahrumiyetine hizmet etmektedir.
Eşinin huzur vesilesi, veledinin mürebbiyesi olma vazifelerini züll telakki eden, iktisadi hayatın her alanında ücret karşılığında çalışmayı izzet olarak niteleyen modern kadın, annelik görevini terk ile fıtrat kanunlarına savaş açtığı gerçeğini görememektedir.
Evet hassas fıtratını zedeleyen, kırılgan hissiyatını inciten işlerde çalışmak kadını mekanik bir vaziyete sürüklemekte, belki de sukut ettirmektedir. Böyle kadınlar biyolojik olarak ‘dişil’ görünseler de, psikolojik açıdan ‘eril’ gibi hareketi içlerine sindirmekte, konuşma ve tavırlarında erkeklere benzedikleri görülmektedir.
“Çalışıyor musun” sorusuna; Rabbimin hakkımda takdir buyurduğu kulluk fiilini ifaya, kalp ve ruhumu ihyaya, tesettür içinde bedenimi ihfaya, en yüce umur olan annelik fiilini icraya, yuvamı imara ve inşaya çalışıyorum diyemeyen modern kadın, evini ve annelik vazifesini terke bahaneler bulmaya devam edecektir.
İsm-i Rahime külli bir ayine olan mahiyetini, annelik gibi ulvi vasfiyetini yitiren kadın, modern dünyada şehvet ateşinin yandırılmasında istihdam edilmekte, beşerin baştan çıkarılmasına şuuri olarak hizmet ettirilmekte, ‘Asr-ı Cahiliyede’ toprağa gömülen kız çocuklarından daha feci bir vaziyete düşürülmektedir.
‘İnsiyeti’ zedelenen, sadece ‘cinsiyeti’ yönüyle değerli görülen, kıyafetiyle alımlı, bedeniyle bakımlı olunca mutlu olacağına ikna edilen modern kadın, manen katledilmektedir. Yani en değerli sermayesi olan gençliğini ve güzelliğini yitirdiğinde, yani bedeni eskidiğinde sevgi beklediği nazarlardan nefret görmekte, yalnızlık hapishanesinde ölümünü beklemektedir.
Hayatın her alanında muadeleti, yani dengeyi gözeten, üstünlüğü ‘takva şuuru’ ile izah eden Kur’an, kadın-erkek münasebetini görevler ve mesuliyetler ile, bu mesuliyetlere karşı gösterilen ciddiyet derecesine göre belirlemektedir. Kur’an’a göre mes’uliyet şuuru, yani takva ciddiyeti inkişaf ettikçe, şahsi kıymet ve neticede ödenecek ücret ziyadeleşmektedir.
Demek ilim ve marifetin verdiği derin bir şuur ile ulaşılan mes’uliyet hissiyatının muhakkak bir yansıması olan takva şuuru ziyadeleşmeden, mükerremiyete medar kemalat-ı insaniye vücuda gelmemektedir.
Kur’an, saliha kadınları ‘itaat’ özelliği ile tarif etmektedir. (Nisa, 34) “Saliha Kadın” meşru dairede olmak kaydıyla, dirayetli ve şefkatli eşine itaati kemal-i memnuniyet ve rıza ile kabullenmektedir. Bu yönüyle fıtrat ayarları bozulmayan, “nuşûze” olmaktan, yani kocasına isyan ile başkaldırmaktan korkan her kadın müşfikane idare edilmeyi beklemektedir.
Ancak “Kavvam” olması beklenen, yani müdebbir olması istenen kocasında bu dirayeti ve ehliyeti göremeyen kadınlar, ailenin sevk ve idaresini ele geçirmektedir. Bu hatalı kararı nedeniyle kocasının hürmet ve muhabbetini kaybeden, naif fıtratına zarar veren modern kadın, aile denilen ulvi müessesenin çökmesinde en büyük rolü kendisi üstlenmektedir.
Elhasıl; modern dünyada kadın “cinsel bir meta” olarak görülmekte, erkeğin nefsani taleplerine maddi bir menfaat karşılığında cevap veren bir vaziyete sukut ettirilmektedir. “İnsiyeti” cihetiyle değil, ‘cinsiyeti’ yönüyle değerli görülen, bedeni üzerinden servet edinilen modern kadınların şahsi meziyetleri, hürmete medar faziletleri bir bir sömürülmekte, manen iflasa sürüklenmektedir.
Fuhşun her nev’ini meşru gören, her türlü ahlaksızlığı teşvik eden ‘onursuz kesimler’, evlilik müessesesini yok etmek için azami gayret göstermektedir. Muhabbet, hürmet, şefkat ve sadakat düsturları çerçevesinde devam etmesi beklenen aile müessesini ticari bir şirkete dönüştüren, yuvasını ve yavrusunu çeşitli bahanelerle terk eden modern kadınların annelikten utandıkları, erkeksi tavırları ile sukut-u mutlaka doğru yol aldıkları esefle müşahede edilmektedir...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.