Zeki KAMİLZÂDE

Zeki KAMİLZÂDE

CHP'yi Türkiye'ye nasıl küstüreceğiz?

Cık, cık, cık... Herkes CHP'yi 'proje üretemediği' için suçluyor. Nankörler. Neymiş: "Heykelden başka birşey bilmiyormuş." Neymiş: "Konserden başka organizasyonu yokmuş." Hey efendiler, yanlışsınız, ne kadar yanlışta olduğunuz da İzmir'de gösterildi. Evet. Hıı-hıı. CHP bu sezon orada bomba bir projeyle belediyeciliğe başladı. Adı: İzmir'in Dağları. Veya 'İzmir'in Yeni Dağları' da olabilir. Yaaaa... Utandınız değil mi? Hiçbirşey yapmadığını söylediğiniz CHP, tuttu, İzmir'e yepisyeni dağ yaptı. Hatta, rahmetli Özal'ın her mahalleye bir milyoner getirememesine bedel, her sokağa yeni bir tane dağ hediye etti.

Aaaa! 'Görmedim' demeyin. İnanmam. İnanamam. Nasıl olur? Mutlaka haberlerde görmüşsünüzdür. Halk TV'den başka kanal izlemeyenler de illa sosyalmedyada rastlamıştır. Hani artık vasıtalar bile zorlanıyorlardı. İşte, o 'Çöp Dağları' var ya, aslında onlar CHP'nin projesiydi. Neden hemen suizanna kapıldınız? Önyargılı davrandınız. Şimdi isterseniz ailenizle İzmir'de 'dağ keyfi' yapabilirsiniz. İsviçre Alpleri ayağınıza kadar geldi. Overlokçular zaten geliyordu. Artık İzmir Marşı'nı daha bir özgüvenle söyleyebilirsiniz. Haydi, hep beraber, bir-ki-üç: (Her mısra iki kere please.) "İzmir'in dağlarında sinekler açaar. Öğlen güneş vurur kokular yayaar. Bozulmuş çöp kamyonu yel gibi kaçaar. Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşaa. Adın yazılacak her konteynıraa!"

Kılıçdaroğlu fanları tarafından Brütüs Özgür deyu tesmiye edilen Özgür Özel Bey de söyledi zaten. Siz ne kadar kötülük ederseniz edin. CHP size küsmez. CHP'liler de partilerine küsemez. İsterseniz başkanlığa 'tuvalet terliği' koyun. Bu kadar çöp dağının üzerine bir o kadarını daha ekleyin. İzmir'i lağım kokusuyla meşhur edin. Iııı-ııh. Hayır. Asla. Seçmeni CHP'den dönmez. Zira onlar hizmet falan istemiyorlar. İstedikleri altı okun sırtlarından hiç çıkmaması. Eee CHP de zaten bu milletin sırtından altı okunu çıkarmak istemiyor. Oklanan memnun, oklayan memnun, artık bize söz düşer mi afedersiniz?

Hem magandalığın kitabında yazmaz mı efendim? Hemi de en başında. Büyük puntolarla. Nah: "Kadın 'Hayır' diyorsa 'Evet'dir." Artık ne söylerse söylesin tacizcinin gadrinden kaçışı olmaz. 'Hayır' diyorsa 'Evet'tir. 'Evet' diyorsa zaten 'Evet'tir. Yani 'Evet'ten başka birşey deme imkanı yoktur. CHP'nin siyaset anlayışı da az-çok böyledir. "Demokrasiii!" diye diye bastırmasaydık, 1946 seçiminde olduğu gibi, 'açık oy, gizli sayım' sistemiyle bu tutumlarını göstereceklerdi. 'Hayır'larımızı 'Yok canım, istiyorsunuz, istiyooorsunuuz!' diye kabule çevireceklerdi. Dişimizi sıkamadık. 1950 seçimleriyle o fırsat kaçtı.

Fıkra diye anlatılır ama ibret almalıktır da. Mısır'da, devrik diktatör Hüsnü Mübarek döneminde, sandıklar kapandıktan çok kısa bir süre sonra sonuçlar açıklanırmış. "%90 oyla Hüsnü Mübarek yine kazandı!" Tabii Amerikalılar o dönemde bu hale gıpta ederlermiş. Çünkü kendi seçimleri çok uzun sürüyormuş. Bazen bir hafta oyların sayımıyla uğraşıyorlarmış. Demişler ki: "Ya Mübarekler, siz bu seçim sistemini nasıl kurdunuz, bize de bir öğretin de seçimlerimizi kısa sürede sonlandıralım." Tabii Hüsnü'nün erkânı bu teklifi hoş karşılamış: "Seçim yaklaşınca haber verin. Size çok tecrübeli bir ekip yollayalım. Halletsinler." ('Kesin vardır' diyemem ama... Belki o ekipte şimdiki cumhurreisleri Sisi de vardı. Zira darbe yaptığından beri seçimlerde de hep o kazanıyor artık.) Amerikalılar da damaklarını şak şak şaklatmışlar, ellerini çıp çıp çırpmışlar, pek sevinmişler yani. Neyse. Zamanı gelmiş. Ekip çağrılmış. Seçimler yapılmış. Sandıklar kapanmış. Beş dakika sonra: "Bütün oylar sayıldı!" Amerikalılar şaşkınlık içinde elbette. "Nasıl olur? Daha oyumuz sandıkta soğumadı yahu. Böyle kısa sürede nasıl açıklanır?" Duyuruya kulak kabartmışlar. Mısır ekibi sonucu şöyle ilan etmiş: "%90'la Hüsnü Mübarek kazandı."

Sonuç baştan belli olduktan sonra saymakta ne var efendim? CHP Tek Parti döneminde seçimler bu edayla hemencecik bitiverirdi. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun müstehziyane deyişiyle "Mustafa Kemal mebusları seçerdi, mebuslar da Mustafa Kemal'i seçerdi." Bir mebusun bir dahaki seçime mebus olup olamayacağı bazen belli olmazdı. O yüzden kürsüye geldiklerinde dönüp Mustafa Kemal'e teşekkür ettikleri oluyordu. Ancak Mustafa Kemal'in cumhurbaşkanı olmaması gibi bir ihtimal yoktu. Bu demokratik(!) sistemi Master Chef İnönü de, estağfirullah, Milli Şef İnönü de devam ettirdi. Ta ki, II. Dünya Savaşı ardından değişen şartlar, hakikaten demokratik bir seçim yapmak zorunda bırakıncaya kadar. O zaman vatandaş denilen nankörün aslında pek de İzmir'in dağlarına çıkmaya meyyal olmadığı görüldü. Onlar daha çok "Sivas'ın yollarına, çıkayım dağlarına..." havasındalardı. İzmir'in rakımı bozkır çocuklarını kesmiyordu demek ki. Neyse... O gün bugündür CHP bize küsmüyor işte. Bazen darılır gibi olup 'makarnacılar, kömürcüler, bidon kafalılar...' vs. gibi hakaretler ediyor amma ona da âşık sitemi gözüyle bakmak lazım. Aşk böyle nazları kaldırır. Aşk belki çöpleri kaldıramaz. O ayrı yani.

Bediüzzaman Hazretleri de işkenceden işkenceye geçen hayatına bakıp 'bir türlü küsmek bilmeyen' bu âşıklara hakikati şöyle haykırmıyor mu: "Diyorlar ki: 'Sen bizi sever misin? Beğeniyor musun? Eğer seversen neden bize küsüp karışmıyorsun? Eğer beğenmiyorsan bize muarızsın. Biz muarızlarımızı ezeriz.' el-Cevap: Ben değil sizi, belki dünyanızı sevseydim, dünyadan çekilmezdim. Ne sizi ve ne de dünyanızı beğenmiyorum. Fakat karışmıyorum. Çünkü ben başka maksattayım; başka noktalar benim kalbimi doldurmuş, başka şeyleri düşünmeye kalbimde yer bırakmamış. Sizin vazifeniz ele bakmaktır, kalbe bakmak değil. Çünkü idarenizi, âsâyişinizi istiyorsunuz. El karışmadığı vakit, ne hakkınız var ki, hiç lâyık olmadığınız halde "Kalb de bizi sevsin" demeye..."

O yüzden ben şimdi 'eski eş, eski sevgili, eski koca, eski bilmem ne şiddeti-cinayeti' haberlerine bakıp korkuyorum. Bu arsızlık da hayra alamet değil çünkü. İnsan bir yerde istenmiyorsa istenmediğini bilmeli. 1950'den beri kovulmuşsa bunu daha iyi bilmeli. Ve Özgür Özel'i "47 yıl iktidar yüzü görmedik ama asla millete küsmedik..." sözü için dikkate davet ediyorum. Yani, ne yapalım, emniyete gidip 'uzaklaştırma' kararı mı aldıralım? Haberlere bakılırsa onu da dinlemiyorlar ki. Hem 'sandıktan uzaklaştırma' gibi bir kararı ne emniyet ne vatandaş verebilir. Alsa alsa bir akl-ı selim sahibi mahkeme bu kararı alabilir. "Ben bu partiyi kapatıyorum arkadaş. Bu kadar sene olmuş. Belli ki millet sizi istemiyor..." diyebilir. Yoksa 'Ya benimsin ya toprağın' diyen âşıklar nedeniyle millette huzur kalmıyor. Ya, Allah rızası için, Kur'an hakkı için, yeter yahu. Daha nasıl söylemek lazım? Bu millete artık küsün yaaa.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum