Merhaba

Aslında ‘nerede kalmıştık’ demeyi de düşündüm.

Çünkü ölüme kadar durmak yok. Ölüme kadar hep birşeyler yapıyoruz, çabalıyor, didiniyoruz. Mola verdiğimizi düşündüğümüz, durduğumuzu sandığımız, kimi zaman enerjimizin tükendiğini dillendirdiğimiz zamanlarda bile hep hareket halindeyiz, hep faaliz.

Evet, şu kardeşiniz dahi, ara verdiğimi düşündüğüm, yorulduğumu ileri sürdüğüm, tamam artık dediğim zamanlarda bile öyle çok işlerle meşgul olmuşum ki…

Hayat akıp giderken, biz yaşlanıyoruz. Çocuklar büyüyor. Dünyevi meşguliyetler, sıkıntılar, sevinçler bir biri ardına sıralanırken bir de bakıyoruz yıllar yılları kovalamış.

Geride bir tadımlık bal misali bıraktıklarımızı, bir vesileyle yeniden hatırlayınca ister istemez heyecana geliyoruz. Yeni bir şevkle ‘devam’ kararı  alınca başlık ister ‘merhaba’, ister ‘nerede kalmıştık’ olsun… ne farkeder?

Geçtiğimiz cumartesi Bursa’da harika bir organizasyon vardı. Bediüzzaman’ın talebelerini anma, hayattaki talebelerini anlatma gayesiyle nezih bir topluluk ile diyalog imkanı bulduk.
Kâh sitemli, kâh latif ifadelerle dillendirilen hususi konuşmalardan çıkardığım sonuç şuydu: Yazmaya devam etmeliydim. Ya da yüksek sesle düşünmeye devam etmeliydim.

Bilenler bilir… Yazı uslubumu özetleyecek olursam: Yüksek sesle düşünmek… Kırk yılı aşkın zamanda, ağabeylerden, ablalardan, en ziyadesiyle Nurlardan edindiğim istifade terbiyesiyle düşünmek… Edebli, imanlı, latif, hassas bir yaklaşımla düşünmek…

Ha, ne kadar başarılı olabiliyoruz, elbet bu tartışılır… Amma, hacc yoluna revan olan karınca misali, hedefe ulaşamazsak da, bu yolda olmaktır muradımız.

Merhaba ile yeni bir başlangıç…
Nerede kalmıştık ile, yarıda bıraktığımız yazı hayatına devam…

Huzur, sağlık, dostluk… her insanın muradı…
Sevilmek, aranmak, hatırlanmak her  canlının arzusu…
Dua, selam, helallik her mü’minin ihtiyacı…
İbadet, itaat, rıza her kulun gıdası…

İnşallah yazabildiğimiz sürece, bu ölçülere, bu gıdalara, bu arzulara dokunacak, belkide karşılıklı hasbihal edeceğiz.
Kimseyi kırmamaya özen göstererek… Amma haksızlıklara karşı susan dil olmadan.

‘Zaman sana uymıyorsa, sen zamana uy’ denilmekte… Şimdiye kadar buna başka anlamlar yüklediler. Açılıp saçılmayı, dinden uzaklaşmayı, zulüm ve haksızlıklara ses çıkarmamayı, ahlak erezyonuna karşı çıkmamayı, edeb ve örfi alışkanlıklardan utanmayı zamana uymak olarak niteledik…

Ancak yeni yeni anlıyoruz ki, zaman sana uymuyorsa sen zamana uy demek başka anlamlar içeriyormuş.
En basiti benim açımdan.
Teknolojiyle başım biraz problemli. Çocuklar da olmasa epey sıkıntı yaşayacağım. Tam bilgisayara alışıyordum ki, internet gazeteciliği karşıma çıkıverdi.

Demek ki neymiş?... Zamana ayak uydurmak gerekiyormuş.
Bu bakımdan yeni nesile maşaallah… Biz yaşanmışlıklarımızı, birikimimizi, anılarımızı onlarla paylaşırken, onlarda fen ve teknolojiyi sonuna kadar kullanıp bize moral motivasyon olacaklar diye düşünüyorum.

Cennet asa baharlar herkese müjdelenmiştir… Onların gözbebeklerindeki ışıltı, umut, dinamizm dünden yarına köprü görevi yapacaktır.
Evet uzun bir merhaba oldu belki de…
Ama özlemişim.
Sevgiyle, duayla, umutla merhaba…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum