Küçük Hedefler Düşük Lezzetler (Risale-i Nur Eğitim Programı-16)

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı Dersleri-16:
Küçük Hedefler Düşük Lezzetler (23. Söz, 2. Mebhas, 2. Nükte-Birinci Bölüm)

Eğitim Programı Ön Bilgilendirmesi: 7 Kasım 2015 16. 45 Ct. günü Yazarlar Birliği Sümer-1 Sok. No: 11/9 Kat:4 Kızılay/ANKARA’da sunulacak ve ayda bir kez yapılacak, izahlı ve görsel sunumlu Risale-i Nur Eğitim Programımızın yeni dersi: “Kâinat Yüksek Okulundan Mezun Olmak.. ” Etkileyici görseller.. Çarpıcı videolar.. Hayret verici gerçekler.. Muhteşem bir zihinsel yolculuk.. Hepsi ve daha fazlası sizi bekliyor! İhtişamlı galaksilerden, dünyamızı tehdit eden göktaşlarına; “Kozmik Takvim”in detaylarından, imtiyazlı gezegenimizin “Hassas Ayar”ına, anne karnındaki bebeğin inanılmaz gelişiminden, insan yüzünün mucizevî oluşumuna, bilim ve felsefe tarihinden, bir yaratıcının varlığını kabul eden bir bilim felsefesine ve bunun insanlık için ifade ettiği değere kadar uzanan çok keyifli ve etkileyici bir yolculuğa davetlisiniz. İzlemenizi tavsiye ve arzu ettiğimiz 2 dk. lık etkileyici fragman videomuzun adresi: https://youtu.be/f7V4qJFwYvA (Tam ekran ve HD izleyin)

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programımızın güncel ders konularını ve tarih/yer bilgilerini www.risaleinuregitimprogrami.com adresinden takip edebilirsiniz. Hem bizi (haddimizin fevkinde olarak üstlendiğimiz) bu önemli iman hizmetinde yalnız bırakmamak ve manen destek vermek için; hem de imanî ilimlerin tahsilinde ciddî bir altyapı kazanmak, Risale-i Nur’u farklı mana açılımlarıyla anlamak ve taze bir heyecanla, alışkanlık ve sıradanlık perdesini kaldırıp atmak için derslerimize katılmanızı arzu ediyoruz. Eğitim programımızın takdimini ve önceki derslerimizin videolarına; ders programımızı üstüne bina ettiğimiz “Olağanüstü Bir Hazinenin Keşif Yolculuğu: Risale-i Nur İzah Metinleri” isimli kitap çalışmamıza ve sunumlarımızda kullandığımız metinlere, videolara ve Powerpoint dosyalarına yine aynı adresten ulaşabileceğinizi ve bulunduğunuz yerde bu tarz sunumları sizin de yapabileceğinizi ifade edelim.

Tavsiye Ettiğimiz Metot: Bu görsel destekli derslerin özellikle yazının en altında yer alan videosunu izlemeniz ve imkânınız varsa devam eden programlarımıza şahsen katılmanızdır. Bu, büyük önem arz ediyor. Çünkü yazımıza (ders içeriği hakkında fikir vermek için) sadece izah metnini alacağız. Yazılı olarak kaleme alınmış hakikatleri, sözlü ve görsel bir şekilde izlemeniz (kitap çalışmamızda olmayan ilave izahlarla) daha iyi anlama ve hissetme imkânı sunuyor. Böylece sadece akılla anlaşılmayan ve aslında “hissedilen hakikatler” olan iman ilmini anlamakta ve “farklı mana açılımları”na kapı açmakta, en verimli bir metodu takip etmiş oluyorsunuz. Bununla birlikte, eğitim programımızı kitap çalışmamız üzerinden de ciddî bir şekilde okuyarak takip ederseniz, bu pekiştirme yöntemiyle (Allah’ın izniyle) Risale-i Nur’u anlamak noktasında en üst düzeyde bir istifadenin gerçekleşeceğine kuvvetle inanıyoruz. Bu derslere ve bu hakikatlere herkesten evvel kendim muhtaç ve iştiyaklı olduğum için, birçok kardeşimle beraber bu manaya en başta bizzat şahidim. Bu çalışmalar ortaya çıktıktan sonra, daha önceden onlarca defa okuduğum yerleri hiç bu kadar iyi anlamamış olduğumu görerek hayret içinde kaldığımı itiraf ediyorum.

23. Söz, 2. Mebhas, 2. Nükte-Birinci Bölüm (Küçük Hedefler Düşük Lezzetler) - İzah Metni

İnsanın maddî ve dünyevî yaşayış itibariyle kıymeti, yok hükmündedir. Ne kadar çabalarsa çabalasın, ne yaparsa yapsın; sonunda toprağa girerek çürüyecek bir maddeden ibarettir. Gücü de, sermayesi olan ömrü de çabucak yok oluverir. Buna rağmen ne kadar hassas, duygusal, incinebilir, nazik bir yapıdadır öyle değil mi? İşte kendine güvenen insanın akıbeti ve dünyası böyle göründüğü halde, kulluk yönüyle kıymeti çok başkalaşıyor. Âdeta ibadet yönünü işleten bir insan, “Derdim, dermanım oldu” sözünü kendi haliyle okuyor ve yaşıyor. Çünkü kulluğu sayesinde o çok aciz ve fakir olan insan, sonsuz bir kuvvete ve zenginliğe sahip birini buluyor, müthiş bir güç ve zenginlik kaynağına kavuşuyor.

Nasıl ki karanlık, ışığı gösteren bir ayna gibidir. Karanlık olmasa, aydınlık bilinmez ve ışığın dereceleri ortaya çıkmaz. Açlık olmasa, tokluğun kıymeti anlaşılmaz. Aynen bunun gibi, insanın acizliği ve fakirliği, kudreti her şeye yeten ve rahmet hazineleri her şeye yetişen birinin varlığını anlamak, bildirmek, göstermek için kullanılan bir ayna gibi vazife görüyor. Hatta insanın yaratılış nedeni ve neticesi, kendi güzelliğini ve mükemmelliğini görmek ve başkalarına da göstermek isteyen Allah’ın, hem insanın gözüyle kendisini görmesi, hem de insana kendini göstermesidir.

Eser metnindeki çekirdek misali, üzerinde çok düşünmeye ihtiyaç hissettiren, oldukça derin ve ince bir gerçeği önümüze koyuyor. İnsanın manevî gelişim potansiyeli, bir çekirdeğe benzetiliyor. Bir çekirdeğin koca bir ağaç olma potansiyeli vardır ve bunun için gerekli donanım ve program da kendisine yüklenmiştir. Çekirdek, ağaç olma kabiliyetini bu yönde değil de, toprak altında kendine zarar verecek maddeleri kendine çekmek için kullansa, nasıl ki çürümesine sebep olacaktır. İnsan da, büyük potansiyelini ve kabiliyetini sadece basit ve hayvanî bazı gayr-ı meşru zevkler ve çok aşağı seviyedeki eğlenceler için kullansa ve bu kıymetli donanımını kıymetsiz işlerde harcasa ve ziyan etse, (o kısa süreli, ancak az bir zevk veren, aldatıcı, uyutucu ve yalancı cennetinin vakti dolduktan sonra) aynen o toprak altında sıkışıp kalan ve kabiliyetlerini açığa çıkaramayan çekirdek gibi yer altına girecek ve çürüyüp mahvolacaktır.

Hâlbuki bu kadar kıymetli donanım ve kabiliyetler, böyle kıymetsiz işlere sarf etmek için verilmiş olamaz ve bu kadar önemli cihazların toprak altına atılıp çürümeye terk edilmesi düşünülemez. İnsana verilmiş bu kıymetli cihazların, kıymetli görevleri, yüksek hedefleri olmalıdır. Çekirdek nasıl ki su, ışık ve toprakla belli bir kıvama gelir ve ağaç olma kabiliyeti bu unsurlar sayesinde açığa çıkar, gelişir ve kocaman bir ağaç olarak potansiyelini gerçekleştirmiş olur. İnsanın da bir çekirdek gibi küçük olan gerçeği, İslamiyet manevî gıdası ile beslenir, iman ışığı ile aydınlanır ve ibadet ile terbiye olarak belli bir kıvama gelirse, manen yükselmiş ve gelişmiş hakikî bir insan olarak, ebedî hayatta sınırsız nimetlere kavuşacak ölümsüz bir ağaç haline gelebilir.

Bedenini ve nefsini “aklın, kalbin ve ruhun yüksek hedefleri”nin hizmetine vermesi gereken insan, tam tersini yapıp aklını, ruhunu, kalbini ve bütün duygularını; bedeninin ve nefsinin emrine verse ve nefsinin hayvanî isteklerini yerine getirmek ve dünyevî lezzetler adına ne varsa tatmak ve bütün inceliklerine vararak yaşamak için kullansa, böyle bir yaşam tercihini yapanların tarifi, Kur’ân’daki gibi olacaktır: “Onlar hayvan gibi, hatta daha da aşağıdırlar. ”

Siz insansınız, yüksek bir canlısınız, güzel tatlardan hoşlanırsınız, nezih yiyecekler yersiniz, damak tadınız önemlidir. Bir kedinin böcek yemesi size iğrenç gelir, bir köpeğin kemik kemirmesi size ne kadar basit ve düşük gelir. Siz bir iskenderin ve bir dondurmanın lezzetini takdir edersiniz, hatta her yerin yemek yapma şeklini de beğenmez ve yemezsiniz. Çünkü siz bir insansınız. Hayvanın aşağı ve basit yemek kültürü sizi tatmin etmez, doyurmaz, hatta iğrendirir değil mi?

İşte aynen bunun gibi, tüm hayatının gayesi ve bütün bildiği lezzetler, sadece dünyevî, fiziksel, nefsanî ve gayr-ı meşru lezzetleri tatmaya çabalamaktan ibaret olan insanların yaşantı tarzı da bu misal gibidir. Ruhun, aklın ve kalbin yüksek lezzetlerinden ve vazifelerinden ve gıdalarından haberdar olunmayan bir yaşam tarzı; nefsini, yüksek duygularının emrinde hizmetkâr etmiş hakikî insanları cidden iğrendirir. Çünkü bu hakikaten “hayvan gibi, hatta daha da aşağı” bir yaşam tarzıdır. Dışarıdan ne kadar cazibeli de görünse, iyi paketlenmiş ve sunulmuş da olsa, içerik değişmez. Gerçek böyledir. Ama ne yazık ki, insanların çoğunluğu, kendi yüksekliğine yakışmayacak bayağılıkta bir yaşam tarzını severek ve isteyerek tercih etmektedir.

Bir zaman aklıma şöyle bir soru geldi: “Tamam, insanın sadece fiziksel ve dünyevî zevklere odaklanması ve manevî gelişimine hiç önem vermemesi, ruhî ve kalbî lezzetlerden hiç haberi olmaması doğru değil. Fakat maneviyat ile beraber diğer tüm fiziksel zevkler neden bir arada yaşanamasın ve din buna bu dünyada neden tam müsaade etmiyor? Hâlbuki cennette, bu dünyadaki fiziksel zevk ve hazların en ileri derecelerinin mevcut olduğu ifade ediliyor. Cennet hayatında yaşanması güzel ve doğru olduğu halde, neden dünyada bazı nefsanî zevklerin önüne set çekilmiş ve yasaklanarak sınırlandırılmış ve bu lezzetler gayr-ı meşru sayılarak kötü ve yanlış görülmüş?”

Daha sonraları bu sorunun, içinde bulunduğumuz dünyayı gerçek şekliyle idrak edememekten ve gafletle bakmaktan kaynaklandığını ve çıkış noktasının dahi aynı yerde olduğunu gördüm. Eğer insan sadece kendi nefsanî arzu ve istekleri ile fâni dünya hayatı açısından bakarsa, elbette dinin emir ve yasaklarını ve birçok meselesini sağlıklı bir gözle göremeyecek ve doğru şekilde anlayamayacaktır. Şu koca kâinatın varoluş sebebi ve neticesi olan insanın yüksek yaratılış maksatları ile ebedî ve gerçek hayat diyarı âhiret açısından aynı meselelere baktığında ise çok daha başka bir farkındalık kazanacaktır.

Şöyle ki: İnsanın nefsi, bu dünya hayatını hep devam edecekmiş ve sürekli burada kalmaya devam edecekmiş gibi düşünüyor ve öyle görüyor. Âhiret hayatını da sanki hiç gelmeyecekmiş gibi yok sayıyor. Ve böyle farz ederek yukarıdaki soruyu soruyor. Hâlbuki bu dünyada ebedî hayatı kazanmak için kısa bir süreyle geçici olarak bulunduğumuz noktasından şu hayata bakıldığında, her şey yerli yerine oturuyor ve netlik kazanıyor. Evet, cennette çok daha ileri dereceleri vaad edilen nefsanî ve fiziksel zevkler, temelde kötü ve yanlış değiller. Hatta buradaki dünyevî lezzetler ve nimetler, cennet nimetlerinin numuneleridir, yani denemek için küçük ve kısıtlı örnekleridir, cennet nimetlerine iştah açmak için ikram edilmişlerdir. Cennet nimetleri ise, dünyevî nimetlerin mükemmel ve yüksek asıllarıdır.

Fakat şöyle bir manzarayı aklınızda canlandırın. Önemli bir sınav esnasında, yanınıza ihtiyaç oldukça içmek için su alırsınız. Belki, zihin açıklığı ve enerji için, bir kaç şeker de bulundurursunuz masanızda. Buna sınav gözetmenleri de izin verirler. Fakat hiç akıl kabul eder mi ve hiç müsaade edilecek bir şey midir ki, sınav esnasında bir lokantadan mükellef bir yemek siparişi yapsanız... Ya da sınavda içmek için alkollü içecekler getirseniz.. Veyahut, portatif Playstation cihazınızı getirip, sınav salonunda oyun oynamaya kalksanız.. Şimdi böyle bir şey, nasıl sınav esnasında izin verilmesi mümkün olmayan yanlış ve kötü bir davranışsa, sınav ortamı ve şartlarına ne derece uygun düşmüyorsa ve sınavı kaybetmeye, hatta sınav salonundan atılmaya sebep olacak zararlı bir davranışsa; aynen bu misal gibi, bu dünyada bulunma sebebimizi ve hayattaki vazifemizi unutturacak ve sadece kendisiyle meşgul edecek dünyevî ve nefsanî zevklerin “sınav ortamını bozacak ve sınav psikolojisini ihlal edecek kısmı” gayr-ı meşru görülerek, sınav adabı gereği dince yasaklanarak yanlış, kötü ve zararlı sayılmıştır.

Zaten, bu dünyada sadece yiyip içecek, yatıp kalkacak, zevk edip gezeceksek; farklı ve anlamlı bir şey yapmayacaksak neden cennetten çıktık ve bu dünyaya gelip o kadar zahmeti, meşakkati, hastalıkları, ayrılıkları, hayatın ağır yükünü ve acılarını ne için yüklendik ki?

Mülk suresinin ikinci ayeti, bu soruya bakın nasıl müthiş bir cevap veriyor: ”Hanginizin daha kıymetli ve güzel işler yapacağını görmek için, bir imtihan olarak hayatı ve ölümü yaratmıştır. ”

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı Görsel Destekli Ders Videosu:

Küçük Hedefler Düşük Lezzetler (23. Söz, 2. Mebhas, 2. Nükte-Birinci Bölüm)

https://www.youtube.com/watch?v=wWaMxrdZXSI&list=PL5bPD7AdvnTyX3_W9wzDqTUTemmMYxboU&index=7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.