Korona günlüğü -III

İçerideyim, hapis hayatı devam ediyor. Özgürlüğün kısmen de olsa kısıtlanması ne kötü şey! Ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam diyen bahtiyarın sözünü şimdi bir nebze anlıyorum. Yıllarca hapishaneye mahkum olanların halet-i ruhiyesini keza anlıyorum. Bir gün değil, bir ay değil, bir yıl değil, yıllarca aynı mekana çivili olmak çekilebilir mi? Ama Dostoyevki’nin deyişiyle insan o kadar zavallı bir varlık ki zamanla her şeye alışıyor, en katlanılmaz zannedilen hale intibak edebiliyor. Günlerdir evdeyim, çok yazdım ama doğru dürüst bir kitap okuyamadım. Kitap okuma fiziki bir mekan ve imkan meselesi değil, psikolojik bir iç mekan ve imkan meselesi.    

Fırından ekmek, pazardan sebze-meyve almaya korkuyoruz, çünkü düşman görünmüyor ve inanılmaz sinsi. Nereden yaklaşacağı ve ne zaman yakalayacağı belli değil. Konduğu her yüzeyde günlerce canlı kalabilme kabiliyetine sahip. İnsan insandan, yetmiyor her türlü nesneden kaçıyor. Daha önceleri insanlık böylesine muzip bir mikrop ile karşılaştı mı, bilmiyorum. Anlayamadığım şu: öldürme ihtimali yüzde bir-iki olduğu halde insanlar neden bu kadar şiddetle kaçıyor bundan? Halbuki her yıl dünyada normal gripten ölen insan sayısı on binlerce. Bunun ondan farkı ne? Uzmanlar arasında en ufak bir mutabakat yok. Haber bültenlerinde hiç sözü edilmeseydi ama virüs yine de aramızda dolaşsaydı korku bu kadar olur muydu, sanmıyorum. Panik tehlike ihtimalini birden ona çıkarıyor. Asıl tehlike içimize salınan bu korku.

Korona kontrol altına alınarak ehlileştirilene kadar daha çok can alacağa benziyor. Küreselleşmenin belki de en zararlı tarafı bu. Çin’de ortaya çıkan bir vak’anın bir ay içinde bütün dünyaya yayılması ve bütün küreyi istila etmesi çok korkunç bir durum. Ters taraftan bakınca durum öyle değil, çünkü ilaç bulunsa aynı hızla dünyanın her tarafına yayılır. Ama ilacı bulanlar o kadar cömert davranırlar mı, bilmiyorum. Demek hiçbir şey mutlak manada kötü değil. Belki de uzun vadede dünyamıza musallat olan bütün salgınların hikmetine henüz nüfuz edemediğimiz rahmani tarafları vardır. Dünyaya ve hadiselere nerden baktığımıza bağlı olarak değişen bir husus bu. Ah diyorum keşke bu ilacı biz Müslümanlar bulsak ve böylece bütün dünyaya güzel bir örnek olsak!

Dinin hayata verdiği anlam içinde her şey yerine oturuyor, eski tabirle kemale eriyor. Dinin verdiği anlam dışındaki diğer anlamların -bütünsellik anlamında- illa bir parçası nâkıs. “Bilim tedavi eder, din teselli.” Doğru ama bu aşamada ve belki de tarihte buna benzer bütün aşamalarda teselli en az tedavi kadar önemli değil mi? Teselli, yani psikolojik motivasyon. Aslında din hem tedavi eder hem teselli. Dinin tedavi edici yönüne bilim ismi verilmiş sadece. “Din anlam verir ama açıklamaz; bilim açıklar ama anlam vermez.” Bu dilemma din ile bilimi çakıştıran bir zihnin mahsulü. Ve kabul etmek gerekir ki modası geçmiş bir tartışma. Her anlam bir açıklama değil midir veya anlamadan nasıl açıklayabilir insan? Bilimin açıklamaları dinin kevni boyutu. Kelamcıların tabiriyle şeriat-ı fıtriye. Onun için din bilimi tazammun eder ama bilim dini tazammun etmez. En azından İslam dini. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: bilim ile sıfır sorunu olan tek din İslam’dır. Bunun en büyük ispatı Seyyid Hüseyin Nasr ve merhum Fuat Sezgin’nin mücevher kıymetindeki çalışmaları. Bunlara kanaat etmeyenler oryantalistlerin konu ile alakalı aynı kıymetteki çalışmalarına müracaat edebilir.

İnsanlık tarihi döngüsel bir seyir izlemiş daima. İbn-i Haldun’dan bu yana ilerlemeci tarih görüşüne itibar yok artık. Arkeoloji dünyası kayıp medeniyetlerden bahsediyor. Kimbilir, günümüz medeniyetinden daha gelişmiş birçok medeniyet böylesi bir virüs yüzünden yok oldu. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında devede kulak. Milyarlarca insan ölse tek bir kabile bile ayakta kalsa tarih yine yürüyüşüne devam eder. Döngünün ve döngüselliğin ne zamana kadar süreceğini kimse bilmiyor. Korona sonrası kıyameti anlatan bilim-kurgu romanlarına bakılırsa vaziyet gönül açıcı değil hiç. Hakimiyeti algoritmik diktatörlükler ele geçirirse şayet, biyolojik tabirle Homo Sapiens olan insan türünün tarihe karışma dışında şansı kalmayacak gibi.

Virüsün ve bütün virüslerin Allah’ın bir memuru olduğunu inancımız söylüyor bize. Ama şu da bir hakikat ki inancımız var olan inançlar içinde sadece bir inançtır. Kendi inancımıza mutlak bir duygu ile iman etmemiz onun izafi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü her inanç mensubu kendi inancına mutlak bir duygu ile iman ediyor. Bizim inancımızın, yani anlamımızın tek doğru ve gerçek anlam çıkması durumunda bahsi geçen ihtimallerden hiçbirinin kıymet-i harbiyyesi kalmayacak, çünkü dünyanın sonu gelecek, kıyamet kopacak, ilahi mahkeme kurulacak, cennet ve cehennem sakinleri yerlerini bulacak…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum