İdealist olmak lükstür bazen

2001 senesinin başlarıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuş bir kısım arkadaşlarla birlikte bir müddettir iş aramaktaydık. Birçok yeni mezun gibi, idealimizdeki iş olsun istiyorduk. Ancak şubat ayındaki büyük krizle birlikte hayatın en acı gerçeklerinden biri olan işsizlik gerçeğiyle karşılaşmıştık. İdealist olmanın lüks olduğunu biraz geç fark etmiştik.

İşsizliğin ne olduğunu o zamanlardan bilirim. Yani insanın kendisini suçlu gibi hissetmesini. Yani gözlerindeki ışığı yitirmesini. Yani bir işe yaramıyor olduğunu düşünmesini. Yani kendini değersiz hissetmenin dayanılmaz ağırlığını… Önceleri umursamaz gibi davranır insan. “Yenildik ama ezilmedik” havalarında. Neşeli gözükmeye çalışır. Nasılsa bir müddet sonra işler yoluna girer diye düşünür. Sonra gözlerdeki umut, yerini tedirginliğe bırakır yavaş yavaş. Her gördüğü insanın, iş durumunu sormasından sıkılır. İnsanların, hele tuzu kuru olanların akıl vermesini dinlemeye tahammülü kalmaz. Bir müddet sonra insanlarla karşılaşmamak için kimseyle görüşmemeye başlar. Çok zor ama bir o kadar da öğretici bir süreçtir işsizlik. Bu yazı, şu zor zamanda işsiz kalanlar için.     

Bugünlerde ekonomik kriz gündemde yine. İdealist olmanın lüks olduğu zamanlar geri geldi. Birçok ortamda işsizlikten konu açılıyor. İşini kaybeden insanların hüzün dolu bakışları yansıyor haber bültenlerine. Hayat bir döngü gibi kendini tekrar edip duruyor. ‘Ben bunları daha önce de yaşamıştım’ diyorsunuz. Yaşı biraz daha ileri olanlar için kim bilir kaçıncı tekrar oluyor?
Başarının kutsandığı bir zamanda yaşıyoruz. Başarılı olduğumuz kadar değerli olduğumuza inandırılmışız ne yazık ki. Zeki olmak, başarılı olmak, vs. gibi zorunluluklar daha çocukluktan itibaren ağır bir yük olarak konmuş omzumuza. Vasconcelos’un Şeker Portakalı adlı kitabının başına yazdığı, ‘Acıyla küçük yaşta tanışan bir çocuğun hikâyesi’ misali, bizler de birçok zorunlulukla daha küçük yaşta tanışıyoruz. O yüzden başarısız olmak, işsiz kalmak bir suç gibi geliyor insana.
Oysa işsizlik de hayatın bir gerçeği. Siz elinizden geleni yapmışsınızdır. Ansızın bir kriz gelir, işler bir anda tersine döner. Birden tökezlersiniz, düşersiniz. Ne yapabilirsiniz ki? Ama bilinçaltınızdaki başarı sendromu, sizi suçlu gibi hissettirir. Bence hayattaki başarının yüzde otuzu çalışmayla ilgiliyse, yüzde yetmişi nasiptir. Elbette çalışmakla mükellefiz ama hayattaki parametrelerin ne kadarını biz belirleyebiliyoruz ki? Tedbir, takdire mani olamaz. Nasibiniz yoksa istediğiniz kadar çalışın... Neye yarar?
Dünyanın en zor işidir işsizlik. Zira hem bekleme hem de arama süreçlerini içerir. Aramalar ve beklemeler de her zaman sıkıcıdır. Ancak diğer taraftan da en önemli iş tecrübesidir. Çok şey öğretir insana. Bir şarkıda gecen, ‘acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir’ sözü gibi, işsizlik yaşamamış hayatlar da biraz eksiktir bana göre. Çünkü işsizlik olgunlaştırır insanı. Farklı bir bakış açısı kazandırır. Hayata yenik düşmek, uçurumun kenarında dolaşmak, yeri geldiğinde bir hiç olduğunu hissetmek, ayrı bir bilgelik katar insana. Bu bilgelik, bir ömür boyu aydınlatır insanın görüşünü. Bu bilgeliğe sahip olanlar, yeni mezun insanlara iş durumunu sormaz her gördüğünde. Bir şey sorulmadan akıl vermeye kalkışmaz işsiz kalanlara. İnsanları dinlemesini, üç kuruş paranın önemini, insanların umuduyla oynamanın nasıl bir kötülük olduğunu daha iyi bilir. Şükretmenin anlamını daha iyi idrak eder. İş hayatındaki hırsların, birilerini ezme pahasına yükselmeye çalışmaların, başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşa etmelerin ne kadar anlamsız olduğunu çok iyi bilir. Bundan dolayıdır ki, dersini hızlı ve yoğun bir şekilde veren büyük bir üstattır işsizlik. Zaten musibet zamanlarının insana uzun gelmesinin sırrı da, verdiği önemli neticelerden ötürü değil midir?

Bu günler zor günleriniz. Belki bu tür teselliler de size boş geliyor. Biliyorum. Ama bu dünya imtihan dünyası. Neler geçmedi ki şu hayatta. Bu da geçer elbet. Büyük saadetler, büyük musibetlerin ardından gelir. Hiç olmayı başarabilenler ve işsizlik sınavından layıkıyla geçenler, hayattaki diğer sınavlarla çok daha kolay yüzleşir. Unutmayalım ki altın çamura da düşse, değerinden bir şey kaybetmez. Ve bir kere düşmüşse insan bir daha düşmekten korkmaz.

En kısa zamanda ideallerinize kavuşabilmeniz temennisiyle,
Bahtınız açık olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.