Hür Adam, esir zihniyete karşı!...

Şeytana, nefislerine ve “Gizli Zındıka Komitesi”ne esir olmuş bir zihniyet tarafından, sadece Allah c.c., Kur’ân, Peygamber ve Îman dediği için, ömür boyu sürgün hayatı yaşatılan, 18 defa zehirlenen ve 30 yıla yakın, mahkûmiyetsiz olarak hapislerde süründürülen Bediüzzaman Hz.’nin konu edildiği “Hür Adam” filmini dün izledim.
Filmde işlenen konuları yıllarca ve defalarca okuduğum halde, İhsan Atasoy hocamın bu konudaki kitap çalışmalarına yardımcı olmak için yaptığım röportajlarda, yaşayan canlı şahitlerden defalarca dinleyerek âşinâ olduğum halde, bu filmde en az 10 kez ağladım…

Sadece İslâm âleminin değil, sadece muhafazakâr kesimin de değil, kalbinde zerre kadar vicdanı olan herkesin, bu filmi mutlaka izlemesini hararetle tavsiye ediyorum.
Çünkü; bu mümtaz şahsiyet ve bu asrın görevlisi olan İslâm âlimi, o ‘malûm esir zihniyet’ tarafından, acımasız iftiralarla ve ısmarlama kalemşorlara, sipariş üzerine yapılan karalamalarla, şu masum halka çok yanlış tanıtılmıştı. Fakat artık mızrak çuvala sığmıyor. Halk uyandı, tek parti dönemindeki gibi resmen ve cebren yanıltılamıyor...

Işıktan korkan yarasalar gibi, bu mümtaz şahsiyetin yazdığı parlak nûrlardan korkan, nasipsiz, sömürgeci, baskıcı, Gizli Zındıka Komitelerine esir olmuş despot ve ceberut bir zihniyet, iktidarlarını ve siyasetlerini, bu Kur’ân Nûrunu söndürmeye tahsis ettiler.
Bu uğurda hiçbir mantıklı bahaneleri olmadığı için, bir “irtica paranoyası” üreterek, sırf bu Kur’ân Nurunu söndürmek için 163. maddeyi ihdas ettiler. Yarım asırdan fazla bir zaman, bin-bir türlü haksızlıklarla, iftiralarla, zulümlerle, Kur’ân’dan çıkan bu NUR’u söndürmeye çalıştılar. Elbette “ALLAH c.c. NUR’UNU TAMAMLAYACAKTI”. Çünkü bunu da Kur-ân’da müjdelemişti. (Bkz. Tevbe 32. Âyet & Saff 8. Âyet.)
“Güneş’in üflemekle sönmeyeceği” bilindiği halde, bu Kur’ân Nurunu üflemekle söndüreceğini zannedenler, sadece kendilerinin ebedî ateşlerini tutuşturabildiler.
Bütün bu zülüm ve eziyetlere rağmen, bu müstesna şahsiyet Bediüzzaman Said Nursi; kendisine böylesine zulüm edenlere dahi, HAKKINI HELÂL EDİYORDU…

“Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam” sözünü, tâ bütün benliğiyle, hayatının her safhasında yaşamış bir müstesna şahsiyet, BİN küsur ay’lık bereketli ömrünün tamamını, İslâm’a, Kur’âna ve tüm insanlığın imânının kurtulmasına, yani bu asrın insanının ebedî saadetlerine adamıştı o. Efendisi Hz. Muhammed (sav)’e davasından vazgeçme karşılığı, çeşitli dünya nimetleri vâad edildiği gibi, Bediüzzaman Hz.’ne de bu davadan vazgeçmesi için vaad edilen yalıları, köşkleri, makamları ve 10 000 banknot maaşı bile elinin tersiyle itecek kadar kararlı bir kahramandı…
O, içiyle-dışıyla, gözleriyle-sözleriyle, ahvâliyle ve tüm eserleriyle, Kâinata ışık saçan müstesnâ bir imam, fotoğrafik hafızasıyla, 300 yıllık çağa yetebilecek donanımda, şu keşmekeş ve muhtaç asrımıza gönderilen seçkin bir şahsiyetti… 

•Onun; maceralarla dolu olan BİN AYLIK bereketli ömrü, elbette 2-3 saatlik bir filme sığdırılamazdı. Pek tabiidir ki araştırmacı gözle baktığımızda, bu film hakkında birtakım eleştirilerim de olacak! Bu film, aslında yeterli değil…
Öncelikle, “..böylesine önemli bir İslâm âliminin filmi, çok daha ünlü kabiliyetlerle ve çağrı filminde olduğu gibi daha kaliteli sahnelerle sunulabilir miydi?” diye düşündüm.
Bu filmdeki sahneler; Bediüzzaman Hz.’ni pek tanımayan kardeşlerimiz için çok ilginç geleceği için, akla hayale gelmeyen bu haksızlıkların, zulümlerin yaşandığı o sahneleri, belki abartılı zannedebilirler. Oysa, bir asra yaklaşan bir ömür içinde yaşananların, sadece %1-2’si bile yansıtılabilmiş değildir. Yaşayan son şahitlerin anlattıkları, yürek burkan ve insanı kahreden belgesel işkenceler, ezâlar, cefâlar ve yüzlerce olaylar daha var...
Meselâ: Üstadı zehirlediklerinde, acılar içinde ölüme çok yaklaştığı bir zamanda, Hafız Ali’nin tüm mahkûmları toplayarak, “ben üstad için dualar edeceğim. Hepiniz ÂMÎN deyin”, dedikten sonra; “yâ Rabbi, üstadıma şifa ve bereketli ömürler ver. Onun yerine benim canımı al Yâ Rabbi…” diye tekrar-tekrar yalvarması ve kısa bir süre sonra Hafız Ali’nin ölmesi ve üstadın şifa bulması olayı sergilenmeliydi. Tahliyeden sonra da onun kabrini, ziyaret ederek “Hafız Ali benim yerime şehid oldu” demesi de işlenmeliydi…
Nakil sırasında namaz kılmasına izin vermeyen askerlerin gözleri önünde, kelepçelerini söküp askerlerin önüne atması, donup kalan askerlere namazdan sonra kollarını uzatıp, “işte şimdi görevinizi yapınız ve kelepçeyi takınız” demesi de işlenmeliydi…
Erek dağı hatıraları, 1. meclis konuşması, Şam Emevî camiindeki âlimlere hutbesi ve hele-hele çok meşhur olan “Kasap Tahir” olayı da mutlaka sahnelenmeliydi…

Hani bir fıkra var: Nasreddin hoca bağdan dönerken, merkebe yüklü üzüm küfelerini gören mahallenin çocukları, hocadan üzüm isterler. Hoca da çocuklara sadece birer tane üzüm verir. Tabii ki çocuklar itiraz ederler:
-“Hocam bu ne hal? Birer tane üzüm bize yeter mi?” deyince. Nasreddin hoca:
-“Evlâtlar, ha bir olmuş-ha on olmuş ne fark eder? Nasılsa üzümlerin hepsinin tadı aynı değil mi? Bu verdiğim tadımlıktır, daha fazlası için bir ücret gerek.” Der yâ…
•İşte bunun gibi, Hür Adam filmi de sadece TADIMLIK olmuş.
Bu filmden tadanlar, doyasıya istifade etmeleri (yani gerçek huzûr ve mutluluğa ermeleri) için, risale-i Nur deryasına mutlaka dalmaları lâzım…

Şu anda Bediüzzaman Hz.’nin RİSALE-İ NUR ekolü, coşkun akan bir sel gibi, tüm dünyaya yayılırken, maddi sellerin aksine, bu sel her gittiği yerlere HAYAT veriyor.
İnsanların kısacık dünya ömürlerini ve âhiretlerini, ebedî huzûr ve saadetlere çeviriyor. Dünya siyasetinden çok uzak bir metod ile tüm insanlığa ışık tutuyor.
Bu saatten sonra ona muârız ve muhalif olan, rüzgâra karşı tüküren ahmak çocuklar gibi, sadece kendilerine zarar verecektir…
Böylesine önemli gelişmelerden gafil olmak, hiç kimseye hiç bir şey kazandırmaz.
Dostlarımın da bu ulvî hazineden haberdar olması, hattâ HİSSEDÂR olması için, bugün bu konuyu seçtim.
Takdim bendenizden, takdir sizlerden, tevfîk ve inayet Yüce Rabbimizden…
•Ne mutlu bu ekolün içinde bulunan bahtiyar insanlara.
•Ne mutlu böyle müstesna bir şahsiyeti, lâyıkıyla tanıyanlara.
Ne mutlu; ‘Kur’ân’ın, bu asrın bir tefsiri’ olan Risale-i NUR’a talebe olanlara…
***
NOT: Bu gecikmiş filmi; gerçekleri öğrenmeye talip ve aklıselim herkesin izlemesini hararetle tavsiye eder, filmin yapımcısı Sn. Mehmet Tanrısever’i ve emeği geçen herkesi Tebrik ediyorum. Bediüzzaman’ın diğer hatıralarından da, onlarca film daha bekliyorum…
Bütün Peygamberlere, İslâm âlimlerine ve Bediüzzaman’a saldıranlar olduğu gibi, bu filme de dil uzatanlar olacaktır. Onları da müsamaha ile karşılayıp, kendi âkıbetleriyle baş başa bırakalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.