H. Mehmed Uçar

1970'li yılların sonunda tanıdım kendisini.

Daha evvel onun ve Hacı Mirza abinin isimlerini rahmetli pederimden duyuyordum. Gayret ve hizmet kahramanlıklarına dair haklarında güzel şeyler anlatıyordu.

Ayrılmaz ikili gibiydiler. Hemen hemen her hizmete birlikte koşuyorlardı.

Kardeşimin sünneti vesilesiyle tanıştırıldık.

Dindarlara mesafeli durduğum yıllardı.

Belki namaz kılarım. Hatta oruçta tutarım. Ama hiç bir kuvvet bana başımı örttüremez dediğim zamanlardı.

Babamın ısrarı, belki de gelen misafirlerin profili nedeniyle, okunan hatırına (ki ben mevlüd zannediyordum, oysa ders imiş) başımı örtmüştüm.

Mehmed abi; örtünün bana çok yakışacağını, her zaman örtersem ruhumun da güzelleşeceğini söylemiş ve şifahen kısa bir ders yapmıştı bana.

O iltifatkârane sözlerden sonra başörtüyü geçici de olsa ara ara kullanmaya başlamıştım.

Bu denemeler sosyal çevremden çok, aile içinde ve Batman’a misafirliklerimizde oluyordu daha ziyade.

Sabri Akıncı’nın eşi Meral abla bizi evine davet etmiş, günlerce evinde ağırlamıştı.

Daha önce tanımadığım birinin evinde günlerce kalmak, birilerinin sizinle hususi ilgilenmesi şaşırtıcıydı.

Babamın da asla izin vermeyeceğini bildiğim bu durum hem hoşuma gidiyor, hem de “Niye? Neden? Nasıl olur?” sorularını kendine sormama vesile oluyordu.

Meral abla her gün ya evine genç kızları çağırıyor ya da bizi bir yerlere götürüyordu.

Bu gezmelerin biri de Mehmed abinin evi idi.

Tesettüre uygun kıyafetlerimiz yoktu. Meral abla bize kendi kıyafetlerinden veriyor, başımızı örtmemize yardımcı oluyor, bir anne veya abla şefkâtiyle her ayrıntıya dikkat ederken, hüsn-ü misal olup, lisan-ı hâl ve kâl ile İslam'ı anlatıyordu.

Oradaki muhabbet halkasını, insanların birbirleriyle olan diyaloglarını görünce etkileniyor, ruhumun eksik kalan yönlerini hissediyordum.

Her ziyarette Mehmed abi hâl hatır faslından sonra bir şeyler anlatıyordu.

Aslında anlamıyordum. Ama büyük bir saygı ve ilgiyle dinliyordum yine de.

Meğer abimiz iman ve Kur’an hakikatlerini tebliğ vazifesini yapıyormuş.

Bunu ancak sonraki yıllarda idrak edebildim.

Diyarbakır’a her gelişlerinde mutlaka misafirimiz olur, okumamızı istediği yerleri gösterir, anlatır anlatırdı.

Kimi zaman kızardı da. Hesap sorar, ikaz ederdi.

Okula gitmeme sıcak bakmazdı. Bunun için azıcık müdahil olduysa da, sert tepki vermiş olmamdan sonra o konuya çok girmedi.

Yıllar geçti, evlenip barklandık. Hayat gailesi, araya giren mesafeler nedeniyle görüşmelerimiz bitti. Arada bir selam gönderip selam alıyorduk.

Son on yılda bu kez de eşim vasıtasıyla telefonla iletişim kurduk. Her görüşmemizde sitem eder, “Niye aramadığımı sorar, akabinde konuyu hizmete getirir, vazifelerimizi anlatır, ömür kısa vazife çok” derdi.

İman yolculuğunda hayatımda önemli bir yeri olan H. Mehmed Uçar abimiz yaşadığı bölgede bir ekol idi. İz bırakanlardan biriydi.

Allah kendisinden razı olsun. Mekanı Cennet, kabri nur olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum