Hem-hem diyelim, HEMHAL olalım

Hikaye malumunuz.
Nasrettin hoca, ihtilaflı bir konuda münakaşa eden iki tarafı ayrı ayrı dinlemiş.
Önce birinci iddia sahibine,”Haklısın” demiş.
Sonra ikinci görüşü dinleyince, yine kanaat yürütmüş: “Sen de haklısın.”
Bu manzarayı gören üçüncü bir dinleyici:
-Hoca, ikisine de hak verdin. Nasıl olacak bu?
Hoca, içinde hem itiraz, hem de merak olan bu “üçüncü dünya”ya da aynı cevaptan vermiş:
“Sende haklısın.”

Burada, yeni bir tartışmayı başlatacak bir soruyla konuyu  açabiliriz.
-Hoca neden herkese hak verdi?
Tam burada, “Hem…hem…” metodunu hatırlatalım.
Hoca “Hem...hem...” metodunu idrak edenlerden.
Üçüncü görüş ve itiraz ise, “takas kültürü”ne teslim. Takas kültürü, ”Ya benim ki, ya da olmasın” diyen bir tercihsizlik hali. Takas kültüründe, bir değer için diğerini feda etme var. Halbuki birden fazla değer birbirinin mütemmimi olabilir.  Takasçının vardığı netice ise, doğruyu tekilleştirmek/tekelleştirmek, tek elde tutmak, tercihsiz bırakmak ve manayı daraltmak.

Mesela, ölçme işini ele alalım.  “Manevi performans” ölçülebilir mi, ölçülemez mi?
Efendim, ölçülebilecek konular var. Ölçülemeyecek alanlar var. İki doğru var, birbirinin mütemmimi. Bunlar biri biriyle takas edilemez.
Takas kültürü ile bakarsak:
Ölçülür ya da ölçülmez diyeceğiz. Üçüncü dünya görüşü bu.
Hem hem kültürü ile bakarsak:
Hem ölçülür...Hem ölçülmez...
Üçüncü dünyanın itirazı oluyor yine:
Nasıl olur öyle?
Şimdi konuyu uzmanlara bırakıp, kaide esaslı  “hem..hem..” demeye devam edelim.
Evde çocuk hararetle istekte bulunuyor:
-Baba, bugün alışverişe gidelim.
Takasçı baba:
-Hayır olmaz. Yazı yazacağım.
Hem…hem kültürlü anne; isterseniz bu iki “hem” yerine bir icat yapalım “HEMHAL” diyelim ,
Hemhal anne ise, bir çocuğuna, bir eşine bakıyor, sentez yapmanın sükuneti ve ihatasıyla ;
-isterseniz, hem yazı yaz, hem de alışverişe gidelim.
İki tarafta, müsbet  düşünerek, “kabul” diyorlar. Başlıyorlar HEMHAL metoduyla program yapmaya.
Evin, diğer hareketli  çocuğu:
-Ben de yeni bir oyuncak istiyorum.
Artık üçlü HEMHAL anlayışı evde hakim olduğu için, herkes birden, koro halinde, tebessümle:
-Elbette.
Ortak memnuniyeti, mutluluğu, ailenin “basın sözcüsü”  baba açıklıyor:
-Hem yazımı yazacağım, hem alışverişe gideceğiz, hem oyuncak alacağız.
Yeni bir inkişafın  verdiği ferahlama ile;
-Başka bir arzunuz var mı? diye sorar bütün hane halkına. Ve HEMHAL olurlar.
Ortaya çıkan netice; Gelin, herkese soralım:
-Başka bir arzunuz var mı?

Yansıtılan arzuları ve istekleri; beraberce değerlendirmeye, mezcetmeye çalışalım. Yan yana tesanüdün de omuz omuza veren bir bağımsızlıkla parçaları birleştirmeye gayret edelim. Bağımlılık yapmayan bir bağlılıkla, tecdit içinde yeni teklif, bakış ve değerlendirmelere açık olalım.
Tecrübeli, bilgisinde ısrarcı ve yeni bilgilere açık olmayan bir psikoloji ile hareket eden Van valisi Tahir paşa, Bediüzzaman hazretlerinin “Başit başında kar var” iddiasına itiraz eder.
Bediüzzaman’ın cevabı manidardır:
“Her şey sizin malumatınızdan ibaret değildir.”
Çıkaracağımız mesaj: Yeni bilgilere, icatlara, keşiflere ve HEMHAL yaklaşımı ile birbirimizi tamamlamaya ihtiyaç var.
Kendi adıma bir itirafta bulunayım:
Mesela, ölçme konusunda kıymetli yazarların farklı görüşlerinden ayrı gibi düşünülen bakış açılarından, doyasıya istifade ettim, zevkle okudum. Ve her defasında şu kanaatim pekişti:
Birbirini tamamlayan görüşler. Ve zihnimde, bir konuyu daha şümullu bir şekilde şükür  mezcettim. Risale-i Nur’un “Hem..Hem..” metodu,  fikrin ihata kabiliyetinden ve farkından geliyor. Akılla kalbi, ilimle imanı v.s. hep mezcetmiş.
Çünkü  maksatları   ve niyetleri ortak olanlar, Risale-i Nur referansını kullananlar, hakikati halde bir birinin mütemmimi olurlar.  Birbirinde fani olurlar, yoğrulurlar, tabiri caizse boyalanırlar birbiriyle.
Aksi, birbirini  inkar ve ret çıkar ki,müzakere yerine münazara başlar.

Biz, tezlerimizi bütünün parçası yapacağız. Daha fazla düşünen ve açılan, konunun kapsamını genişletirken  prensiplerinden taviz vermeyip  yol alıyorsa, bunu alkışlamalıyız. Çünkü hem yolu genişletiyor, hem önümüzü açıyor.
Sınırlı düşünenin yapacağı iş, yeni konuları anlamaya çalışmak, ya da ihtisasa değer vermek, ya da en azından “olmaz” demeyip, hayatın fikir damarlarını/ fonksiyonlarını tıkamamaktır. 
Yeni fikirlere, keşiflere kapı aralayan, düşünülmesini isteyen, müzakereye açan, karşılıklı teatiyi zenginleştiren bakış açılarına, genellemeci bir kategoride itham edici ve dışlayıcı bir üslup ve küçümseme ile cevap vermek ve buna göre imada bulunan ifadeler kullanmak,hiç hoş değil.
Bir fikir; itiraz etmekle, ayıplı göstermekle ve  hafife almakla  değerini kaybetmez, çürütülemez. Doğruyu savunan, başkasını butlan ile itham ederek hakikat mecrasını koruyamaz. Korusada, kendine hasrettiği takdirde barajın bendi gibi bir gün dolan havza aşar.  “Olmaz, yapılamaz, ”ben” olmadan olmaz” ihsaslı yüksek perdelerden bakmak, -eğer ilim varsa- ilmi  enaniyetin tezahürüdür, değilse şefkate muhtaç  bir haldir.
Sonra, düşünmenin kime ne zararı var?
Kim kimin tasdikçisi?
Kim kimin noteri?

Müzakeresi yapılan konular, hem yeni, hem de uzmanlık ve ihtisas isteyen tartışma alanları ise  empati ve anlama esaslı bir dinleme ve okuma gerekir. Farklı fikir serdetme, müdavele-i efkar suretinde birbirini açarak devam eden müzakereler, yıllarca sürse bile değerli emeklerdir. Böylesi fikri hamiyeti, tecdidi gayreti desteklemek durumundayız. Hatta bir projeye dönüşemezse, bir şey yapılamazsa, bir neticeye varmasa  bile.
Zaten, bizim  vazifemiz  kuvveden fiile geçirecek vetirelerin  içinde kalmak. Netice bize ait değildir. Üstelik, fehmetmek en büyük neticedir. Muşahhas  olarak,  fikri bir hasılattır.
İyi niyetle ve hüsnü zanla anlamaya ve kendimizi aşmaya çalıştığımız her noktada, yeni inkişaflar zihnimizi işba edecektir.
Bir şey yapamadığımız malum.
Bari yeni nesil için güzel müzakereler bırakalım.
Başkasının fikrini çürütmeye çalışacağımıza, kavmiyetçi bir kültürle kişi ve hadise  merkezli  yorum getirmeye uğraşacağımıza, varsa kendi  has   fikirlerimizi söyleyelim. Aksiyon olalım. “Sepetimizdeki pamukları” dikkate alarak, fikri kapasitemizle paralel konular üzerinde düşünüp, titreyip, risaleden massettiğimiz kadarıyla kabiliyetimize uygun inkişaflara  vesile olalım, bu meyanda fikirlerimizi serdedelim.
Mesela, fizikle ilgileniyorsak, sosyal konuşana cevap verme cesareti sağlıklı değildir.
Her fıtrat, kendi meziyetiyle bu çarşıda sergi açmalı. Yek diğerini inkar, hele hele “tenkıs-ı ğayr”ile yaşamak, süresi geçmiş zehirli bir ilaçtır.

Ey üstadım:
Zerrelerimle, tazimlerimle minnet borçluyum.
Eğer, yüz yıl öncesinden bana “Teşebbüsü şahsi, fikr-i hürriyet ve fikr-i icat” cesareti verip teşvik etmeseydin, ben hala seni anlamayacaktım.
Haza min fadli rabbi.
Bu gün, seni okuyanların mağduru olan o kadar çok fikir işçisi has ve hususi  taleben var ki…
Size arz ediyorum.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.