Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Hayat, tercihlerden ibarettir

Bazen arabada radyo dinlediğimiz, seyrek de olsa evde televizyon izlediğimiz oluyor. Hanım garip karşılasa da çok az da olsa sol kanalları da ibret için, bir iki dakikayı geçmeyecek şekilde izlerim. Gerçekten ibretlik hâllere şahit olduğumuz oluyor. Tek dünyalı olanların ibretlik hâlleri de farklı oluyor. Mevzumuz değil ama temcit pilavı gibi idam meselesi üzerinde epeyce duruluyor sol kanallarda. Sanki Türkiye'de bir Menderes dramı yaşanmamış gibi, sanki hep belli kişiler idam edilmiş, sadece onlara bir haksızlık yapılmış izlenimi verilmeye çalışılıyor. Bir de bu sol görüşlü kişilerin ne suçu vardı, hangi âdi vakaların faili oldular, kaç kişinin hayatına son verip kaç ocak söndürdüler konusu hiç akla ve gündeme bile getirilmiyor. Bir davayı savunup ilânı için çalışmaya her zaman saygı duyulur. Davanın kabirle bitmesi dolayısıyla bir hiç mesabesinde olması ayrı bir husus.

Gerçekten hem de kocaman bir hiç. O yolların yolcusu bir avukatla epeyce bir samimiyetimiz olmuştu. "Din sizi uyuşturmuş ve kapitalizmin kölesi yapmış." diyordu bana. Ben de ona "Bir kölelik var ama kim, kime köle anlamaya çalışalım." derdim her zaman. Bir gün iş yerine uğradığımda, din dersi öğretmeni olan çok değerli ortak bir dostumuz da yanındaydı. Dedim ki arkadaş tam yeridir, sana bir soru sorayım. Kim kimin kölesi olduğunu anlayalım, olsun deyince, sorumuzu kısa bir senaryo şeklinde sormuştuk.

Bir uçakta yolculuk yaptığımızı düşünelim. Uçak çok konforlu. Uçuyor ama farkında bile değiliz. Hatta yolcuların birkısmı uçağın uçtuğuna değil, durduğuna inanıyor. O kadar sakin, rahat, sarsmadan bir yolculuk yapıyoruz ki birçoğu uçtuğumuza bile inanamıyor. Yolculardan birkısmı geri koltukta oturuyor ama daima kaptanın iltifatı ve ihsanına mazhar oluyorlar. Şimdi böyle bir yolculukta biri gelse, size "Bu uçağa sizi kim bindirdi, yolculuk nereye? diye sorsa; ilavesinde de "İneceğiniz yeri biliyor musunuz, ineceğiniz yerde size yardımcı olacak biri var mı?" sorularını yöneltse; siz de ona "Bu uçağın sahibini ve bizi buna kimin, ne için bindirdiğini bilmiyorum, nereye gittiğimizden de haberim yok." diye cevap verseniz, kimin kölesi olmuş olursunuz? Ya da senin bu cevaplarını dinleyen diğer yolculardan biri sana "Yahu bu soruların cevaplarını veremeyen insan olamaz. Bu sorulara muhatap olamayan ve cevap vermek zorunda da olmayan diğer yolcular durumuna düşersin." demez mi? Mesele anlaşılmıştı. Bizi kölelikle suçlayan avukat arkadaş, biraz bozulmuş ama öğretmen arkadaşımız bana hak verince, susmak zorunda kalmıştı. 

İnsanı mideden, hayatı dünyadan, eğlenceyi de hayattan sayan anlayış, akşam sabah bunları konu edinen toplantıların, konuşmaların arasında asıl ruh cephesi ve insanlık tarafını cidden unutuyor. Zerreden güneşe kadar mertebelere inip çıkabilen insanın bu yönünü yok sayıp fıtratı tahrip ederek, güya zengin fakir eşitlemesi yapmak kandırmaca sıyla gençleri zehirleyen anlayış, mukaddes dinimizin fıtrata da cevap güzelim reçetelerinden habersiz, başıboşluğun ve gayr-i meşru zevklerin pençesindeki gençlerimizi kolaylıkla zehirleyip kandırıyor. Nefsin her dediğini şartsız kabul ile yerine getiren, köle durumuna düşen bir insan da unvanı profesör de olsa; daha önce bir yazımızda da anlattığımız gibi "Fatiha Suresi tam bir hürriyet bildirgesi gibidir ama İslam namaz, oruç gibi emirleri ve diğer yasakları ile hürriyeti sınırlıyor." deme hamakatine düşebiliyor. 

Anlattıklarımızı özetlersek, uçuruma giden bir trende kompartman mücadelesi verip dünyevîliğin  kölesi durumuna düşerek ruhunu felç eden insan, fena halde yanılarak, kendini misafir eden Zâtı unutabiliyor. Felaket de ondan sonra başlıyor zaten. Ona da sorsan sonunu hiç olarak görüyor. İnsanoğlu, bir hiç uğruna geçen hayat tercihleri ile doldurduğu sayfasında, asıl günde niyetler de dahil eksiksiz her şeyin atlamadan yazıldığını görünce, yaşayacağı haybet, ve karşılaşacağı muamele, kaybettiği ebedî insanlık için pişmanlık naraları dışında yapacağı bir şeyin kalmadığını ancak anlayacak. 

Radyo dinlemek ve televizyon izlemekten başlayıp mevzu değil diyerek, konuyu biraz uzattık herhalde. Asıl mevzumuza  dönelim o zaman. Radyonun değiştirme düğmeleri ve kumandanın rakamları bana tercih merkezimiz olan meylimizi hatırlatıyor. İstediğimizde kolayca bir kanaldan diğerine, bir istasyondan başkasına geçebiliyoruz. Bu tercihler ve kolayca geçişler, ani ve hızlı olabildiği gibi, bunları istediğimiz aralıklarla da yaptığımız oluyor değil mi? İşte her adamımız, sözümüz, bakışımız, duruşumuz, yönelişimiz, okuyuşumuz veya bunlardan hemen geri dönüşümüz de aynı kolaylıkla ve istediğimiz aralıklarla olabiliyor. Yani bizim hayat levhamız, tercihlerimizin toplamından ibaret. "Hepimiz, tercihlerimizden ibaretiz." diyebiliriz. Bizim kalitemiz,  ayarımız, kıratımız tercihlerimize bağlı. Tercihlerimizde de şahane hürüz. Burada duruyorsak tercihlerimizle, yürüyorsak tercihlerimizle beraber yürüyoruz. Bunu, vicdanen biliyoruz. Eş'ari kelâmcıları, cüz'i ihtiyariye mahluk demişler. Ama ondaki tasarrufun adı olan  meyalanı yine insana vermişler. Bunun şahidi vicdanımız zaten. Meyelan  "babalık, oğulluk, sağ, sol" gibi bizim itibar ettiğimiz yaratılan cinsten olmadığı için, tamamen kula verilebiliyor. Çünkü bir şeye meyletmekle  bir yaratıcı olmuş olmuyoruz. İtibarî şeyler, mahluk değil çünkü. 

Hiçbir müdahale olmadan, ebedî âlemin muamele defterini burada dolduruyoruz. Ne ile? Tercihlerimizle. O zaman başta bu kalemden dökülen harfler dahil her adımımız, kelimelerimiz bakışlarımız kaydediliyor; kameralara alınıyor. Onlar bir tercih neticesi oluyor çünkü. Yani "İnsan ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki bütün amellerini suretleri alınıp yazılır ve bütün fiilerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir." 

Evet dostlar, "fiillerin neticeleri" kısmı çok önemli. Fiiller, bizim tercihlerimizdir. Her an bu tercihi  yapmaktayız. Neticeleri ise, imtihan bittikten sonra gösterilecek. Tercihlerimize göre aldığımız numara ve dereceler ise ebedî saadetimizin belirleyicisidir. Bu yazıyı da tercihlerimize dikkat edelim diye yazalım dedik.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum