Günah Psikolojisi

İnsan yaratılış itibarıyla zevkine ve rahatına düşkün bir varlıktır. Onun için haz veren şeylere karşı bir eğilimi vardır. Haz veren şeyler ise pekiştirici bir özelliğe sahip olduğundan insan bunları sürekli tekrarlamak ister. Onun için hazlarımız, zaaflarımızı oluşturmaktadır. Bundan dolayı insan, iradesine hâkim olmadığı zaman zaaflarına yenik düşmektedir. Nisâ Suresinde; “Allah yükünüzü hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır” (Nisa 28) buyurulmaktadır. İnsanın zayıf yaratılmasındaki maksat; imtihanı kazanacak donanım ve güçten aciz olduğu için değil, imtihanın gereği olan iradesi ve gücü yanında bazı zaaflarının bulunmasıdır. “İnsan acz, fakr, zaaf, naks ve kusurdan mürekkep bir varlık” olduğundan bazen zaaflarına yenik düşebilmektedir. İşte insanın yenik düştüğü bu zaaflar davranışlarına günah olarak yansımaktadır.

Sözlükte ‘suç’ anlamına gelen günah; terim olarak, ilahi emirlere aykırı bir davranış ve tavır içinde bulunmak anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerimde bu kavram, kişiyi haktan saptıran fiil veya davranış manasına gelen ‘cünah’ olarak geçmektedir.

Günahın ferdi ve içtimai hayatı derinden etkilediği psikolojik bir gerçektir. Günah, kişinin kendisine ve çevresindekilerin meşru haklarına bir müdahaledir. Aynı zamanda Allah ile sözleştiği ilahi hukuku çiğnemek ve emirlerine karşı gelmektir.

Kur’an’ı Kerimde günaha sıklıkla yer verilmekte, günahkârların ve şerlerin cezası detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Fakat sevaplar için aynı şey söz konusu değildir. Bunun sebebi ise, günahın hayatın içinde bir istisna, fıtrata ve yaratılışa bir aykırılık, düzeni bozan ve eşyanın özüne karşı bir suç ve çirkin bir davranış oluşudur. Yüce Allah’ın, Kur’an-ı Kerimde, günahın üzerinde daha çok durmasının sebebi ise, insanı bu çirkin davranıştan alıkoymaktır. Çünkü günah, ferdin ve toplumun gelişmesini aksatmaya, mutsuzluk ve çatışmasına sebep olmaktadır. Kur’an’ı Kerim; hayata, varlığa ve varoluşa dair her şeyi hayır, nur ve güzellik olarak görmektedir. Çünkü hayatın özündeki temel nokta, iyilik ve güzelliktir. Buna sevap ta denilebilir. İnsanın “İslam fıtratı üzere doğması” hadisindeki temel espri de hayatın genelinde sevap ve hayrın esas olduğunu göstermektedir.

Bediüzzaman, Bakara Suresindeki; "Fâsıklar öyle kimselerdir ki, Allah'a itaatten çıkıp, ezelden söz verdkleri ahidlerini bozarlar" (Bakara Sûresi, 2:27.) ayetinde geçen “Allah ile olan ahitlerini bozarlar” ifadesinin günahkârları tarif ettiğini söyler. Yine Ona göre insanın, selim bir fıtrat üzere yaratılması, Allah ile doğruluk üzerine bir anlaşma yapmış olmasıdır. Ancak insan, dünyaya geldikten sonra günahta ısrar etmesiyle temiz olan fıtratını bozmaktadır. Ayette geçen ‘nakz’ yani bozmak’ ifadesi de selim fıtratın bozulması anlamına gelmektedir. Günahkâr insan, böylece fıtratını bozarak hem kendine, hem çevresine ve hem de ebedi saadetine zarar veren bir varlık haline gelmektedir.

Günahlar Ebedi saadetin önündeki engellerdir

Bütün varlıkların içerisinde seçilerek, ebedi saadeti kazanmak üzere bu dünyaya gönderilen, insanın önündeki en büyük engellerden biri şüphesiz günahtır. Çünkü insan en güzel bir şekilde yaratılmış ve çok özellikli ve kapsamlı kabiliyetlerle donatılmış bir varlıktır. Yerden göğe, atomdan ta güneşe kadar dizilmiş olan derece ve makamlara düşebilir bir imtihan meydanına atılmıştır. Bu imtihan sonucunda, sınırsız yükseliş ve düşüşlerle dolu olarak, şu dünyaya gönderilmiş bir kudret mucizesidir.

Bu sebeple, sevap ve günah işlemeye meyilli ve kabiliyetli olarak yaratılan insan, korkunç ve dehşetli iniş ve çıkışlarla karşı karşıyadır. Çok önemli görevlerle bu dünyaya gönderilen insanın, ebedî saadeti ve mutluluğu kazanabilmesi için günahlardan kaçınması gerekir.

Bediüzzaman Hazretleri; “günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; hayat-ı dünyeviyede dahi kalp, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır.” Ve “İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.” Bu yüzden ‘mânen hasta’ olan insanın, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler -neuzü billâh- mahall-i iman olan bâtın-ı kalbine ilişip imanı zedeler. Bu ‘helâket ve felâket asrında “her cihetle serbestçe insanı saran ve her biri bin yerden gelen ve hücum eden günahlara” set çekilmezse, “kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırır.’ Çünkü ‘Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor.” şeklinde bir yorum getirmektedir.

Din psikolojisi açısından günah

Günah, İlahi emirlere karşı gelmektir. İnsan ile Allah’ın arasını açan, insanı ruhen bağlandığı ve huzur bulduğu yaratıcısından koparan veya koparma noktasına getiren tüm davranışlardır.  İnsanın kendindeki kuvvetli dürtülere (içsel gerilimlere) karşı koyması oldukça zordur. Hatta şuurlu davranışlarda bile bilinçaltından gelen bu dürtü ve eğilimlerin etkisi söz konusu olmaktadır. Dinen günah sayılan bu dürtü ve eğilimlerle mücadele, bazen insan kişiliğinde psikolojik çatışmalara yol açabilmektedir. Bu da iç sıkıntılara ve depresyonlara sebep olmaktadır. Çünkü sıkıntı sefahatin muallimidir.” İnsan bu sıkıntılardan kurtulmak için dürtülerini farklı yönlere kanalize ederek, bunların etkisiyle ansızın günaha düşmektedir. Bunun sonucunda kalpte manevi rahatsızlıklar baş göstermeye başlar, sonra da psikolojik bir tepki olarak yaptığından pişmanlık noktasına getirmektedir. İnsan bu süreçte kendisine olan saygısını kaybederek kendini kirlenmiş gibi hisseder. Bu da insanda ruhi bir tepki olarak nefreti doğurur.

Günah ile suç arasındaki psikolojik fark

Genel olarak günah kavramı ile psikolojinin alanına giren suç kavramı arasında yakın bir ilişki vardır. Ancak şu var ki suçlardaki psikolojik sebep ceza korkusu iken, günahlardaki aktörler; Allah’a, Peygamber’e, Kur’ân’a saygısızlık gibi sebepler, olmaktadır. Bu nedenle insan, günah işlerken basit ve şahsî bir suçun ötesinde daha derin bir suçluluk psikolojisine girmektedir. Bu yanlış yapma ve suçluluk hissi kişinin, davranışından dolayı kendini kınaması ve pişman olması olarak da tarif edilebilir. Bu suçluluk duygusu ise ahlaki ilkelerin çiğnenmesinden kaynaklanmaktadır.

Din duygusu bunu yaparken vicdanın derinlerinde olan sert ve cezalandırıcı Allah inancını harekete geçirir. Veya merhametiyle affeden ve bu hissi yapıcı, onarıcı bir faaliyete çağıran ilahi minnettarlığı aracı yapar. Ancak bu suç faktörünün, dini suçluluk veya günah kavramına dönüşümü, derin bir inanç ile mümkündür.  Çünkü dini bir terbiye ile yetişmiş insanlarda daha derin bir vicdani yapının olduğu görülmüştür. Bu durumda din, ahlaki kanunların temeli; tevbe de, hataların telafi vasıtası olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden insanın benliğinde bulunan suç eğilimi, günah kavramıyla daha etkili bir şekilde telafi edilmiş olur.

Bediüzzaman hazretleri bu konuyla ilgili olarak; İnsanın işlediği suçtan dolayı günahın insan üzerindeki derin etkisini, suç ve günah arasındaki ayırımı, hırsızlığa meyil eden birinin durumuyla şöyle bir mukayese yapar:

“Hırsızlığı yalnız toplumsal bir suç olarak gören; insandaki suç eğilimini engelleyen faktörün, yakalandığı takdirde maruz kalacağı hapis cezası olduğunu; bu ise sadece ondaki vehim ve korku hissini harekete geçirir, nefsinden gelen eğilime engel olamaz. Fakat aynı davranışı günah olarak düşündüğü zaman; iman ve itikadı heyecana ve ulvi hisleri harekete geçerek, ruhun etrafında, vicdanın derin yerlerinden, o  hısızlık eğilimine hücum eden bir ruh hali hâsıl olur. Nefis ve hevesten gelen meyiller parçalanır, çekilir. Git gide, o meyiller bütün bütün kesilir. Çünkü onda yalnız vehim, korku ve fikir değil; mânevî duygular olan akıl, kalb ve vicdan birden o hisse, o hevese, hücum eder. Şeriatın koyduğu o ulvi hükmü hatırlatmakla bir sakındırma ve vicdanî bir yasakçı o hissin karşısına çıkarak, susturur.” Yani “İman, kalbde, kafada daimî bir mânevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar (eğilimler) histen, nefisten çıktıkça 'yasaktır' der, tard  eder (kovar), kaçırır.” Öyle ise günah ve suçun önüne geçmenin yolu; akıl, kalb ve marifet bütünlüğü içerisinde kuvvetli bir imanla mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum