Hapishaneyi hürriyete tercih etmek

75 yaşındasın.
Zemheri ayazındasın.
Yalnız ve garipsin.
Birden en adi bahanelerle kapına dayanıyorlar;
“Sen suyumuzu kirletiyorsun, sen şarabımıza karışıyorsun. Sen bizi sevmiyorsun. Biz de seni hapsedeceğiz.”
Ve atıyorlar soğuk ve sobasız bir koğuşa.

Sen ki o ağır kış günlerinde küçücük odanda kaç kez sobayı yakar her daim mangalında köz bulundururdun.
Sen soğuğa hiç dayanamazsın ki.
Ama seni attılar buraya.
Seni soğukta bir sıtma tuttu. Dehşetli bir sıkıntıya girdin.
Ve hiddetten çırpınıyorsun.

Oysa elini açsan arşı alayı titretirsin.
Oysa elini açsan arz galeyana gelecek.
Belki tufan kopacak, yer yarılacak.
Belki kâinat öfke kusacak…
Ama duruyorsun.
Yine şefkatin kabarıyor.
Yine sana zulmedenlere sana işkence edenlere ağlıyorsun.
Onların günahına ağlıyorsun.
“Bunlar bilmiyorlar Yarab!” diyorsun.
*
Kalbine bir hakikat inkişaf ediyor:
“Hiddet ettiğin adamlar eğer aldanmışlarsa bilmeyerek sana zulmediyorlar. Onlar hiddete layık değiller.”
“Eğer bilerek ve garazla ve dalalet hesabına seni incitiyorlar ve işkence yapıyorlarsa onlar pek yakında ölümün idamı ebedisinde kabrin haps-i münferidine girip daimi sıkıntılı azap çekecekler.”
“Sen onların zulmü yüzünde hem sevap, hem fani saatleri bakileştirmeyi, hem manevi lezzetleri hem vazife-i ilmiye ve diniyyeyi ihlâs ile yapmayı kazanıyorsun”

Hemen bütün kuvvetinle: “Elhamdülillah” diyorsun.
Sonra…
İşte, “sonra”sını bizler anlayamıyoruz.
Çünkü yüzün şefkat deryasına dönüyor.
Çünkü elini kaldırıyorsun ve beddua yerine dua ediyorsun
”Ya Rabbi! Onları ıslah eyle.”
*
Biz anlayamıyoruz.
Biz ancak sen konuşunca meselelere kaç yönlü baktığını görebiliyoruz.
Kalbine ihtarlar akıyor.
“Kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var deniliyor.”
“Bu hapiste yiyecek rızkın var;”
“Hikmet ve rahmet-i Rabbâniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, mahkûmlar nurlanmalı.”
"Hem senin nefsinin bilmediğin kusurlarıyla onda bir hissesi var.”
“Ve daha da önemlisi ilahi bir takdir var:
"Öfkelerini yutanlar ve insanları affedenler." Âl-i İmrân Sûresi: 3:134.
Böylece öfkeni kemal-i şükre döndürüyorsun.
Sonra yine anlayamayacağımız bir karar alıyorsun.
Ve diyorsun ki:
“Bu yeni medrese-i Yusufiyede durmaya, hattâ aleyhimde olanlara yardım etmek için, kendime mucib-i ceza, zararsız bir suç yapmaya karar verdim.”
“Ve bu hapis dahi, haricinde hürriyetsiz tahakkümler altındaki serbestiyetten yüz derece daha rahat, daha faydalıdır.”
Aman Allah’ım, senin gibi hürriyetine düşkün bir insan nasıl olurda hapishaneyi hürriyete tercih eder?
Nesli ati bizi alkışlıyor demiştin; değil alkışlamak her anına hayranlık duyuyorum.
*
Yine mahkemedesin.
Yaşlısın ayakta duracak mecalin yok bir iskemleye oturuyorsun.
Bir hâkim geliyor.
Senin oturuşuna tahammül etmiyor.
“Neden ayakta beklemiyor” diye hiddet ediyor.
Artık tahammülün en son noktasıdır burası.
Bir an öfken geliyor.
“Kahrolasıcalar” diyesin geliyor ki pencereler açılıyor.
Ruhun gelecekte geziyor.
Nesl-i atiyi görüyorsun.
Bir adama karşı binler taraftarlar görüyorsun.
Ehli hakikatin alkışlarını işitiyorsun.
Sonra sükunte eriyorsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum