
Habip ARTAN
Şiddet, Zararlı Akımlar ve Alışkanlıklarla Mücadelenin Güçlendirilmesi Paneli
2025 Aile Yılı münasebetiyle Şanlıurfa Valiliği, İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Aileyi Tehdit Eden Şiddet, Zararlı Akımlar ve Alışkanlıklarla Mücadelenin Güçlendirilmesi’ konulu panel Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Şair Nabi Kültür Merkezinde yapıldı. Yoğun bir ilginin gösterildiği panele Şanlıurfa’da faaliyet gösteren STK temsilcileri, Harran Üniversitesi öğrencileri, akademisyenler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Panele konuşmacı olarak Harran Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şevket Ökten, Prof. Dr. Mehmet Asoğlu, Prof. Dr. Atilla Yargıcı ile Dr. İbrahim Kaygusuz katıldılar.
Açılış konuşmalarını İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürü Hanifi Kaygusuz’un yaptığı paneli, moderatör olarak Doç. Dr. Levent Bilgi yönetti. Doç. Bilgi konuşmasında; bireyleri aile kurmadan önce, kaliteli hale getirmek ve mutlaka aile eğitimi almalarını sağlamak, bu konuda eğitmek ve yetiştirmek gerektiğini, aksi takdirde böyle giderse ailelerin mutsuzluk fabrikaları haline geleceğinin kaçınılmaz olacağını vurguladı.
İlk konuşmacılardan Sosyolog Prof. Dr. Şefkat Ökten, sunumunu interaktif olarak soru cevap şeklinde yaparak özellikle Doğu ve Güneydoğu’da ailelerin doğumda daha çok neden erkek çocuk istediğine dikkat çekti ve toplumda arzulanan kimlik hangisidir sorgulamasını yaptı. Erkeğin ve kadının biyolojik ve fiziksel yapılarının birbirinden farklı olduğunu, “biyolojik yapı mı yoksa sosyal yapı mı” diyerek toplumun bir kısmının biyolojik yapı farklılığını savunduğunu bir kısmının ise cinsiyetin fark etmeyeceğini savunduğunu, bunların her ikisinin de ifrat ve tefrit olduğunu, birisinin biyolojik yapıyı merkeze aldığını, diğerinin ise biyolojik yapıyı hiçe sayarak cinsiyetsizliği savunur hale gelerek ifrat ettiğini belirti. Toplum olarak erkeğin zina etmesi ile kadının zina etmesine farklı yaklaşım sergilendiği, geleneksel olarak bir kadının kahkaha atmaması veya ayak-ayak üstüne atmasının toplum tarafından hoş karşılanmadığı, aslında yaratılış itibariyle kadın ve erkeğe verilen duyguların, biyolojik ve fiziki yapının erkeği ve kadını birbirinden ayırt edici özellik olduğunu ve bunun Kur’an’da Ahsen-i Takvim kıvamında insanlara ifade edildiğini, feministlerin bu konuda ifrat ettiğini, dindar ve muhafazakârların ise dini değerlere sığınarak tefrit ederek maalesef dini değerlere zarar verdiklerini belirtti.
Psikolog Hekim, Prof. Dr. Mehmet Asoğlu ise; ‘Aileyi Tehdit Eden Etmenlerden Şiddet Ve Bağımlılık’ üzerine vurgu yaparak değer yargılarının ülkemizde ve dünyada git gide dejenere olduğunu söyledi. Aile içi şiddette en çok alkol ve madde bağımlılığının en önemli nedenler arasında yer aldığını bunların başında ise; fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve ihmalin yer aldığını, sonuçta toplumda bireylerde depresyon, intihara teşebbüs, psikosomatik belirtiler meydana geldiğini açıkladı. Dünyada kadınların yüzde 35’nin şiddete maruz kaldığını, bunların daha çok babaların kız çocukları ile iletişiminin kesik olmasından kaynaklandığını ifade eden Prof. Asoğlu, bağımlılıkla mücadelenin adeta bataklıktaki sinek ile değil bataklığı kurutmak ile mücadele edilerek yapılabileceğini vurguladı. Bağımlılığa daha çok biyolojik yatkınlık, maddeye ulaşabilirlik, sosyal çevrenin etkisiyle başlanıldığı, bırakmak için ise güçlü bir motivasyon gerektiğini ifade eden Asoğlu, bağımlığın aslında kronik bir intihar olduğunu, en basit sigarada bile, 20 yıl boyunca günde bir paket içen birisinin içmeyen bireylere göre kansere yakalanma riskinin 20 kat fazla olduğunu dile getirdi. Bağımlılığın, kesin tedavisinin esasında hiç başlamamak olduğunu vurgulayan Asoğlu, toplumun mutluluğunun ailenin mutluluğundan geçtiğini dile getirdi.
Sosyolog Dr. İbrahim Kaygusuz ise; “Medya ve Dijital Mecralarda Aile Mahremiyeti” başlığı ile insanın sığınağı ve dünyadaki cennetinin, sadakat ve güvenin fıtri zemininin aile olduğunu belirti. Dr. Kaygusuz, eski devirlerin çok uzun sürede değiştiğini ama şimdilerde ise devirlerin çok daha kısa sürede değiştiğini, bir zamanlar modernleşmenin her şeyi değiştirdiğini, daha sonra küreselleşmenin uzağı yakın ettiğini, şimdi ise dijitalleşmenin baş döndürücü bir şekilde insanları olumlu veya olumsuz etkilediğini, bu değişimlerin hepsinin aslında önceden tasarlanarak dolu paketler halinde geldiğini belirtti. Bunlara toplum olarak dikkat etmek gerektiğini ifade eden Kaygusuz, buna paralel olarak yeni bir toplum tipinin ortaya çıktığını, şimdilerde ise yapay zeka ve robotik dalganın geliyor olduğunu söyledi. Dijital iyimser ve kötümserlerin olduğu, dijital kapitalizm fikri ile büyük verilerin birilerinin elinde depolandığını, bu bilgilerin istediğinde ortaya çıkarıldığına dikkat çeken Kaygusuz, bu verilerden yola çıkarak insan davranışlarının modellendiğini ve neticede manipüle edildiğini vurguladı. Bununla dünyaya yön verildiğini ifade eden Kaygusuz, “gençlere tasarlanmış şahsiyetler takdim edilmesi, annelere marka, moda aşılanıyor olması, babalara statü ortamı hazırlanıyor olduğunu görüyoruz. Eskiden çocuğumuzu sigara mı içiyor veya içmiyor mu sorgularken bugün ise tam tersine acaba çocuğum, hangi siteye giriyor, kiminle tanışıyor, konuşuyor demekten uzak kalan toplum haline gelmişiz. Sosyal medya platformlarından biri ‘artık mahremiyet bizim için bir norm değil’ dedi, bir diğeri ‘bizde sınır yok’ dedi. Netice olarak dikkatli olmamız gerekir. Gençlerin ne ile meşgul olduklarını bilmemiz, onlarla ilgilenmemiz gerekir” dedi.
İlahiyatçı Prof. Dr. Atilla Yargıcı ise; 2025 yılının aile yılı ilan edilmesine rağmen aile ile ilgili etkinliklerin maalesef az yapıldığını belirterek, bu konuda adeta bir seferberlik ilan edilmesi gerektiğini dile getirdi. Asıl problemlerin nereden kaynakladığının iyi belirlenmesinin önemine dikkat çeken Yargıcı, dijital bağımlılık probleminin daha önceleri sinema ile daha sonra TV, şimdi ise dijital ekranlar ile başladığını, insanların bunlardan etkilenerek anlayış değişimi yaşadıklarını buna ise özgürlük adı verildiğini ifade etti. Prof. Dr. Yargıcı konuşmasında daha sonra; İslâm’ın adının var olduğu, daha henüz gönüllerimize nazil olmadığını, İslam’ın Kur’an ve Sünnet demek olduğunu, asıl sorunun insanların bugünkü özgürlük anlayışından kaynaklandığını belirti. Siyonistlerin esas amacının insanlarda mahremiyet duygusunu ortadan kaldırmak olduğuna dikkat çeken Yargıcı, bizlerin ise o zihniyete maalesef çanak tutuyor olmamızın yarayı daha da derinleştirdiğini, neslimizin, aile ve toplumun uçuruma gittiğini, çocukların evlerde efendi olduğunu söyledi. Yargıcı, “Çocukları tek başına serbest bırakmayalım, biz her şeyden evvel Müslümanız, aile ve topluma karşı sorumluyuz, adeta hepimiz sürümüzden mesulüz. İnsanlar hürdürler ama neticede Abdullahtır. Sınırsız özgürlük hiç bir zaman olamaz, işte bakalım, batı batıyor, çöküyor, biz batının kokmuş medeniyet denilen fantezilerini alamayız. Hepimiz ana baba olarak çocuğumuza karşı sevgi sorumluluğunu yerine getirmeliyiz, sevgi emek sarf etmektir, sevgi sorumluluktur, korumaktır, sevgi şefkattir” şeklinde konuştu.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.