Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Risale-i Nur'da Leff ü Neşr Sanatı

Manayı güzel ve sanatlı bir şekilde ifade etmek onu çok daha güzel ve çok daha etkili kılar. Bu sebeple edebi eserlerin en güzel ifadelerle dopdolu olduğunu görürüz. Bu sanatlardan biri Leff ü Neşir sanatıdır. Bu sanatta önce iki veya daha fazla unsur ayrı ayrı yahut icmâlen zikredilir (leff), ardından bunların her biriyle ilgili öğeler getirilir (neşr).

Mesela “Hz. Eyyub ve Hz. Süleyman, sabır ve şükür kahramanlarıdır” ifadesinde leff ü neşr san’atı vardır. Eğer yapılan açıklama sı­rasıyla olursa leff ü neşr-i müretteb, eğer sıra bozularak olursa leff ü neşr-i gayr-i müretteb adını alır.

Mesela şu âyete bakalım:

(Allah) rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü (birer nimet) kıldı ki, birinde istirâhat edesiniz ve diğerinde O'nun fazlından (rızkınızı) arayasınız.”[1]

Burada müretteb bir leff ü neşr vardır. Önce gece zikredilmiş ve buna mukabil “istirâhat edesiniz” denilmiş, sonra gündüz zikredilmiş ve buna mukabil de “O'nun fazlından (rızkınızı) arayasınız” denilmiştir. Eğer bu şekilde sırasıyla gelmeyip de önce “O'nun fazlından (rızkınızı) arayasınız” denilerek başlansaydı, gayr- ı müretteb olurdu.

Bediüzzaman Said Nursi bu sanatı Risale i Nur Külliyatında hayli kullanmaktadır. Mesela Kur'an'ı tarif ederken kullandığı şu ifadelere bakalım:

(Kur'an) Zât ve sıfât ve esma ve şuun-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satııdır.”[2]

Üstteki ibarede dört ayrı kavram ve bunlarla ilgili dört ayrı haber vardır. Bunları leff ü neşr-i müretteb denilen san’ata göre değerlendirirsek mana şöyle olur: Kur'an-ı Kerim, Allah’ın zâtının açıklayıcı sözü, sıfatlarının açık tefsiri, isimlerinin kati delili ve şuunatının parlak tercümanıdır.

Yani Kur’an Allah’ı bize zat, sıfat, esma ve şuunatıyla anlatır.

O’nun zatı, bir mevcud-u meçhuldür. O’na emsal hiçbir şey yoktur.[3]

O, ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla muttasıftır.

O, Rahman - Rahîm gibi nice isim ve unvana sahiptir.

O'nun, kendini tanıttırmak, itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere ceza vermek gibi şuunatı vardır.

Bir de tasavvufu ele aldığı şu ifadelere bakalım:

"Tasavvuf, tarîkat, velayet, seyr u sülûk namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki...”[4]

Üstte “Tasavvuf, tarîkat, velayet ve seyr u sülûkun” “şirin, nuranî, neş'eli ve ruhanî kudsi birer hakikat” olduğu ifade edilmiştir. Burada “leff ü neşr” sanatıyla tasavvufun şirin, tarikatın nurani, velayetin neşeli ve seyr u sülûkun da ruhani cihetleri nazara verilmektedir.

Son olarak da şu cümlelere bakalım:

“Kezâlik, dinden bir şeyi fasl veya olmayanı vasl etmek, ikisi de caiz değildir. Belki hikâyâtın bakırları ve İsrailiyat’ın müzahrafâtı ve teşbihâtın mümevvehâtı elmas-ı akîdede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek, kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharrî-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.”[5]

Fasl, ayırmak ve vasl ilave etmek anlamına gelir. Bazıları dinde var olanı dinden çıkarmak veya onda olmayanı sanki dindenmiş gibi göstermek telaşı içindedir. Mesela dinde haksız yere adam öldürmenin cezası idamdır. Öte yandan kabirlerde mum yakmak gibi bir durum İslâm dininde bulunmamaktadır. İşte bunlardan birincisini yok saymak ve ikincisini de sanki dinin bir emri gibi göstermek “Ben Müslümanım” diyen birine asla yakışmayan durumlardır.

İslâm dini, gayet kıymetli bir hazineye benzer. Bu hazinede elmas akidesi, şeriat cevheri, ahkâm incileri bulunur.

- Elmas misal olan akideye uydurma bakır hikâyeler,

- cevher misal olan şeriata mücevher görünümlü İsrailiyat,

- inci misal olan ahkâma şeklen parlak ama içi boş teşbihler koymak, o hazinenin kıymetini düşürür, gerçeği arayan müşterisini ürkütür, aradığına pişman eder.

Dikkat edilirse Bediüzzaman önce hikâyâtın bakırları ve İsrailiyat’ın müzahrafâtı ve teşbihâtın mümevvehâtı” diyerek İslâm’a karışan şeyleri saymış, ardından da bunların nelere karıştığını sırasıyla “elmas-ı akîde, cevher-i şeriat, dürer-i ahkâm” diyerek göstermiştir.

Bu nazarla bakıldığında Risale-i Nur Külliyatının hemen her tarafında bu sanatın gayet başarılı bir şekilde kullanıldığımı görürüz.

[1] Kasas, 73

[2] Said Nursi, Sözler, s. 366

[3] Bkz. Şûra, 11

[4] Nursi, Mektubat, s. 443

[5] Nursi, Muhakemat, s. 53

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum