Habibi Nacar YILMAZ
Hikmetsizlik Aklın Skandalıdır
Çok değerli, eski bir siyasetçi ve şimdilerde eğitim hizmetlerine ağırlık veren bir arkadaş anlattı. Eskiden, siyasî gezilerinin birinde, yolları içki içilen bir mekâna düşer. İçki masalarında toplanan insanlara, bir şeyler anlatmak isterler. Birine yaklaşırlar ve biraz konuşabilir miyiz, derler. Oradakilerden biri, yüzünü dahi çevirmeden bunların bir hayır için para topladıklarını zannederek "Şimdi size verecek paramız yok." diye bunları başlarından savmak ister. Arkadaş "Hayır, para toplamıyoruz, sadece size para vermek için bir teklifimiz var" der. Bu sefer de içki masasındaki adam arkadaşa yönelir ve "buyur" der. "Sana bir milyon dolar vereceğim ama şu masadaki içki şişesini götürüp Kâbe'ye dökeceksin" der. Teklifi dinleyen adam, biraz doğrulur, diklenir "Biz içiyoruz ama bu şişeyi götürüp Kâbe'ye dökecek kadar da alçalmadık" der. Bu sefer de arkadaşımız taşı gediğine koyar. "Tamam da Kâbe'yi neticede insan yapmıştır. Yani insan elinin ürünüdür, insan yapısıdır. Sen ise, orijinal Allah'ın kâbesisin. Onun sanatısın, Kâbe'den de değerlisin. Kâbe'ye dökmeden çekindiğin ve çirkin gördüğün bu içkiyi, Allah'ın yapısı olan ağzına nasıl döküyorsun?" Adam şaşırır, irkilir, afallar, ağlamaya ve kendine gelmeye başlar.
Bir insan, elinde altından yapılmış bir çekiç olsa, bunu taş yontmada kullanır mı? Kullanabilir ama her vuruşunda belki on kuruş kazanır, yirmi lira kaybeder. Altın kıymetindeki aklımızı, gözümüzü, ağzımızı, elimizi nereye harcıyoruz? Neyin kazanımında kullanıyoruz. Her iki örnekte de insanın yaptığı fiillerden haberinin olmayışı, çok değerli cihazlarını değersizleştirmesi, hikmetten habersiz oluşuyla mümkündür.
Hikmetten habersiz olmak... Kendi adıma söylüyorum, kısmen öyleyiz. Günaha her dalışımız, varlık sırrından, yaratılış gayemizden habersiz olmamızın işaretidir, resmidir.
Hikmet denince, Beled Suresini hatırlamamak olmaz. Beled Suresi birçok vesileyle, aklıma en çok gelen surelerdendir. Cezalet ve selaseti bir yana, her âyet, okundukça aklıma çakılır, zihnime asılır. İnsana hitaben "Kendisini kimsenin görmediğini mi zannediyor?" mealindeki 7. âyeti 17. Lem'a'nın sonunda "Ebedî tesiri, azîm ehemmiyeti bulunan, emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef'al ve âsâr ve akvalleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek." cümleleri ile tefsir ediliyor. Devamında da serlevha cümleler var. "Âyâ bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak. Haşa, küçük büyük az çok her âmelimden muhasebe görecek, ya taltif ya tokat yiyecek."
Şimdi, bu kadar pahalı ve emsalsiz ve vasıtasız Kudret elinin eseri cihazlarla donatılmış, "hikmetli tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde donatılmış" insanın bu kadar açık seçik deliller içinde kendini başıboş tesadüfün eseri, gayesiz, hikmetsiz zannetmesi, aklın bir skandalı olmaz mı? En küçük ve basit bir şey bulduğunda ve gördüğünde "Bu neye yarar?" diye soran insanın "saatler gibi işleyen ve işlettirilen dahili ve harici cihazları" için bu soruyu sormaması, ya da onların neticesiz sadece dünyevî işler için var olduğunu sanması aklın bir skandalıdır ve iflasıdır. Bu soruyu, sadece akılsızlar ve akıl nimeti verilmeyen hayvanlar sormaz.
Hikmeti kavramadan hüküm veren akıl, her hükmünde yanılacak; doğruya, asıl hikmete hiçbir zaman ulaşamayacaktır.
Cenab-ı Allah, Beled Suresinin 8. 9. 10. Âyetlerinde "Biz insanlara iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona hayır ve şer olarak iki yol gösterdik" buyuruyor. Âyetlerin devamında 11. Âyette "Fakat o sarp yokuşu aşamadı" buyuruyor. Başka bir mealde 11. Âyet "Fakat insan sarp yokuşu aşmak için, bir gayrete soyunmadı." şeklinde çevrilmiş.
Gayret, her şeyin başı. "Kader, gayrete âşıktır." sözünün anlamını tam bilemiyorum. Ama sözün gayret kısmıyla ilgileniyorum. Surede gayret "Bir kölenin azat edilmesi, yetimin ve yoksulun doyurulması, sabır ve merhametin tavsiye edilmesi" olarak geçiyor. Bunlar zaten İslam'ın özeti değil mi? Ama bunların tahakkuku da hikmetli bakışa, düşünüşe bağlı. Hikmetli bakmayınca, kendinin bile farkında değilsin. Göz, dudak ve dilimizi bilmiyor, görmüyor muyuz? Görüyoruz ama Cenab-ı Allah bunlara dikkatimizi çekiyor. Hikmetlerini nazara veriyor.
Göğe bakmıyor muyuz, bakıyoruz. Ama bir daha bakın, diyor. Geçen bir şaşkının ifadelerinde gördüm. "Biz göğü kandillerle süsledik." âyetinde "süslemek" kelimesine takmış. Kozmoza süslemek denir mi, diye soruyor. Halbuki güzellik kelimesi, düzgünlük anlamındaki kozmetik kelimesinin hikayesi de Yunanca'da kozmozdan geliyor. Kozmoz, düzenlilik, süslü olmak anlamında bir kelime. Dedik ya hikmetsizlik çok kötü. Akıl hikmetli bakışı yitirince, skandal kararlara, cümlelere imza atıyor.
Evet dostlar, hikmetin başı, Allah kelâmından başka ne olabilir ki? Yunus Suresinin 42. ve 44. Âyetlerinin özeti, her şeyi bize anlatıyor. "Hakkı anlamayan sağırlara, sen mi işittireceksin? Görmek istemeyenleri hidayete erdiremezsin. Onlar, isyanlarıyla kendilerine zulmediyorlar." Hidayetin kapısında ısrarcı olanlar, hidayeti; dalâletin kapısından ayırmayanlara da dalâlet isabet eder. Hikmetin gereği bu değil midir?
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.