Prof. Dr. Şadi EREN
Gâye-i Hayal Olmazsa…
İnsanın önünde ulaşmaya çalıştığı yüce idealler olmalıdır. Bediüzzaman buna şöyle dikkat çeker:
Bir gâye-i hayali olmazsa yahut nisyan basarsa ya tenasi
Edilse elbette zihinler enelere dönerler,
Etrafında gezerler, ene kuvvetleşiyor, bâzan sinirleniyor.
Delinmez “nahnü” olsun.
Enesini sevenler, başkaları sevmezler.
Gâye-i hayal, insanın kendi önüne yüce idealler ve güzel hedefler koymasıdır. İnsan böyle yüce idealler taşımasa, bunları unutsa veya unutur görülse zihinler insanın egosuna yönelir, “ben” merkezli bir hayatın peşinde koşar. Böyle bir durumda benlik gittikçe kuvvetlenir, kalınlaşır. Öyle ki böyle bir kimse artık “ben”den “biz”e geçemez, ego-santrik bir şekilde hayatını devam ettirir. Mesela başkasını sever göründüğü yerde aslında ondaki menfaatini sever.
"Çocuklar dinledikleri ninnilerin rüyasını görürlermiş."[1] İnsanı yaşatan ve yönlendiren güç, onun idealleridir. Her insan ideali kadar büyüktür. İdeali olan insanlar, ruhen güçlüdür. Böyle insanlar uyanık olurlar, gayretli olurlar.
Denizin sularına terkedilen bir sandalla, hedefine doğru yol alan bir gemi elbette bir değildir. Hayat denizindeki insanlar bu ikisinden birine benzer: Kimi, hayatın akışı içinde sallanıp gider. Kimi ise, gâye ve ideali uğrunda yol alır. Başarıyı yakalayanlar, işte bu özellikte olanlardır.
Başarılı insanlar işe bir hedef seçerek başlarlar. Çünkü "Hedef olmadan atış yapılamaz."[2] Mesela, sınıf birinciliğini hedeflemiş bir öğrenci, bu ideali için gece gündüz çalışır. Hatta hafta sonlarında bile çalışmasına devam eder. Böyle bir hedefi olmayan bir başka öğrenci ise, dersi esneyerek dinler. Cesedi sınıfta iken, aklı ve hayali hep dışarılarda gezer. Bu öğrenci, günümüz eğitim sisteminin sonucu olarak belki sınıfını geçer, ama hayatta muvaffak olamaz. Diğeri ise, sınıf birincisi olamasa bile, herhalde ikinciliği veya üçüncülüğü elde eder. Hayatı boyunca da kendisindeki çalışma disiplini sayesinde başarılı olur.
Kişinin kendi şahsı için hedeflediği ideal, ufka benzer. Karşı dağlara baktığımızda yerle göğün bitiştiğini görürüz. Fakat oraya vardığımızda karşımıza yeni bir ufuk çıkar. İşte, sözgelimi Fen Lisesini hedefleyen bir öğrenci, burayı kazandığında "sınıf birinciliği, okul birinciliği" gibi yeni ufuklarla karşılaşır. Son sınıfta, üniversiteyi kazanmak ufkuna yönelir. İstediği bir fakülteyi kazanınca iş sahasında yeni ufuklar önüne çıkar. Böylece, hayat boyu bir ufuktan bir başka ufka koşuşturma devam eder.
Hedef bir ufuktur ya varılır, ya varılmaz. Fakat hiç olmazsa o yolun yolcusu olmak gerektir. Karıncaya "Nereye gidiyorsun?" diye sormuşlar. "Hacca gidiyorum" demiş. "Bu yürüyüşle mi oraya varacaksın?" dediklerinde, "Varamasam da hiç olmazsa o yolda ölürüm ya!" cevabını vermiş.
Gerçek anlamda başarıda zirveyi yakalayanlar sayıca çok azdır. Ama kitleleri yönlendiren, canlandıran, insanlığa yeni keşifler sunanlar da işte onlardır. Selahaddin Şimşek'in ifadesiyle, "Büyük cevapları bulanlar, büyük soruları olanlardır. Çınarlar saksılarda yetişmez."[3]
Kişi, kendi iç dünyasında "Ben her şeyden önce Allah'a iyi bir kul olmalıyım" demeli ve ona göre hareket etmelidir. Zira ister memur ister amir ister işçi ister patron, ister fakir ister zengin bütün insanlar Allah'ın kuludur. "Allah'a iyi bir kul olmak" herkes için ortak bir ideal olmalıdır. Bunun dışında "iyi bir bilim adamı", "iyi bir sanatçı", "iyi bir politikacı... olmak" tarzındaki idealler kişiden kişiye farklılık arzeder.
Kişi, bu hususî idealinde ülkesinin, hatta insanlığın yararlarını düşünmekle "kâmil bir insan" olur. Mesela, "Ben doktor olmak istiyorum. Bu meslekle hayata hizmet edeceğim. İnsanların şifa bulmalarına vesile olacağım. Fakirleri ücretsiz tedavi edeceğim. Mesleğimden kazandığım paranın bir kısmını, muhtaçlara, hayır kurumlarına, vakıflara vereceğim" diyen birisi, tıpta ideali yakalamıştır. Fakat "Doktor olup kısa zamanda zengin olacağım" diyen birisi ise, sadece kendi çıkarını düşünen bir zavallıdır.
"Siyasiler mutfaktaki yangını söndüreceklerini vaat ediyorlar. Ama ülkemde daha dehşetli yangınlar var. Edepte, ahlakta, eğitim sisteminde bu millet cayır cayır yanıyor. Ben bir öğretmen olup bu tür yangınları eğitim yoluyla söndürmeye çalışacağım" diyen bir genç, tebrik edilmesi gereken ideal bir çizgidedir. Fakat sadece maaş endişesiyle öğretmenliği seçen birisi, acınacak bir haldedir.
Büyük davalar büyük adamlar ister.
Büyük fetihler Sultan Fatihler ister.
[1] Selahaddin Şimşek, Özdeyişler, Zafer Yay. İst. 1996, s. 45.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.