Erzurum seyahatinin ardından

Dadaşlar diyarı, evliyalar yatağı, yiğitler otağı Erzurum…
Üç yıldır gidemediğim iklimi soğuk/serin, gönlü sıcak, mütevazi, misafirperver, kanaatkâr, inançlı, dindar vatan evlatlarının, değerli hemşehri ve dostlarımın ikliminde bulunmak benim için büyük bir haz ve mutluluk vesilesi oldu.
Palandöken sırtlarında parıldayan, güneşin aksiyle bize göz kırpan öbek öbek beyaz karların rengârenk bitkilerle esrarlı halini temâşa ederken; bir taraftan, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri tarafından Birinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında (1914-1916) , cephede, avcı hattında, bazan at üstünde telif edilen İşârâtü’l İ’câz tefsirinin yazılmasına şahitlik yapan mekânlar cümlesinden olan  Pasinler ovasına, Horasan vadisine doğru kanat çırpan beyaz kelebekler misalî dizilişini  takip ediyor, İbrahim Hakkı Hazretlerinin, Üstad Bedizzaman’la müsahebede bulunan Alvarlı Mehmed Efendi’nin (r.aleyhim) rûhaniyetlerini hissediyorduk.

Bu konuda Üstad şunları ifade eder: “… Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla Erzurum’un, Pasinler’in dağ ve derelerine düştük. O kıyametlerde, o dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbime gelenleri, birbirine uymayan ibarelerle, o dehşetli ve muhtelif hallerde yazıyordum. O zamanlarda, o gibi yerlerde müracaat edilecek tefsirlerin, kitapların bulunması mümkün olmadığından, yazdıklarım, yalnız sünuhat-ı kalbiyemden ibaret kaldı...”
Değerli insan, ilim ve Kur’ân aşığı, mübarek bir el tarafından kendisine tevdi edilen Osmanlıca Haşir Risalesinin hayranı merhum dayımın köyünde, hayırlı bir iş vesilesiyle bulunduğumuz akşamın ve gecenin karanlıkları arasında Âyetü’l Kübra Risalesinden ders okuyan 7.sınıf öğrencisi yeğenimizin gür ve heyecanlı sesinin karanlıkların ötesinde sema tabakalarında ve zerrelerde dalgalanışı, dinleyenlerin hayret ve ibretli bakışları arasında gönüllerde makes bulması, okuduğu kitabı kendisine hediye etmemizle noktalanan nurlu akşamın güzel bir hâtırası olarak gönüllerimizde yerini alıyordu.

Cebimde taşıdığım Nurlara  ait üç Risaleyi, (inşaallah) doğru zamanda, doğru kişilere hediye etmenin derin hazzını ve mutluluğunu yaşıyordum.
Erzurum’un ulu çınarı fâzıl ve âlim Mehmet Kırkıncı Hocaefendinin destanlaşan nur hizmetlerini burada anlatabilmenin imkânı olmasa gerek. İlerlemiş yaşına rağmen yorulmadan etrafına nurlar saçıyor. Yüz civarında Nurhânenin Erzurum’un her tarafında bir irfan mektebi  misyonuyla nur fabrikası misâli gece-gündüz faaliyette bulunması, takdire değer en ulvî hizmetler cümlesinden olsa gerek…
Hayat; inişli, çıkışlı seyrediyor… Tevafuklar birbirini izliyor…
Muş ilinden gelen kardeşlerimizin köyleri Nurşen’de bir medrese açma çabası İçerisinde bulundukları ve bizleri konferans vermek üzere dâvet etmeyi planladıkları müjdesiyle oldukça mutlu ve mesrur olurken, daha ziyaretlerimizi tamamlamadan İlâhî takdirin tezahürüyle, kayınvalidemizin ani rahatsızlığı ve hastaneye kaldırılışı, iki gün içinde Hakkın rahmetine kavuşması… Hüzünle sevincin bir arada yaşandığı farklı bir hizmet kulvarına dönüşmüş, ölüm hakikatinin üzerinden nurlu pencerelerin açılmasına vasıta olmuş, sohbetlerin Kur’ânî hakikatler etrafında odaklaşmasına vesile olmuştu.

Hayatında iffet, edep,  haya, takva ve İslâm ahlâkının tüm güzelliklerinin canlı bir timsâli olan Merhûme’nin ölümü de bir o kadar güzel olmuştu.
Cenaze namazını bizzat kıldırdığımız geniş katılımlı köy kabristanındaki kısa hitabımızda ve duada duygulu anlar yaşanmıştı…
İl dışından, şehirden ve çevreden iştirak edenlerin tek birinin bile ortada kalmadığı, evlere davet edilerek ağırlandığı dedelerimizin önceleri hayat sürdükleri 40 hanelik Narman İlçesi Kilimli köyündeki bu misafirperverlik ve komşuluk anlayışı takdirin ötesinde bir davranış ve güzel adetlerin yaşatıldığına dair canlı bir örnek teşkil ediyordu.
Bakımsız ve zor şartlara rağmen, cefakâr insanımız, İslâmî ve insânî özelliklerini terk etmemişti.
43 pare köyden ve diğer yerlerden gurup gurup, imamlarıyla birlikte taziye evine gelip Kur’ân ve sohbet ziyafetiyle o mekânı süslemeleri ve teselliye vesile olmaları, milletimizin ruhunda ve gönlünde yer eden mânevî hasletlerin diri ve canlı olduğunun bir göstergesiydi.
Bediüzzaman Said Nursî’nin veciz ifadesiyle ; “ Din hayatın hayatı, hem ruhu hem esası. İhyâ-yı dinle olur şu milletin ihyası “ hakikatine ne kadar muhtaç olduğumuzun ispatıydı.

Dışardan gelen misafirleri bir hafta boyunca ağırlayan, cenaze evine her gün yemek taşıyarak  Resûlullah’ın (a.s.m) Sünnet-i seniyyesini yerine getiren bu mütevâzi ve çilekeş Anadolu köyünden ve benzeri yerlerden dünyanın ve özellikle bir kısım çevrelerin ders ve ibret almaları, âlemin konjonktürünü değiştirecek incelenmeye/araştırılmaya değer sosyal bir olay olarak ortada durmaktadır.
Bu fıtrî duruşu bozmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Bu engin gönüllü insanlara en büyük hizmeti; cehâlet, fakirlik / yoksulluk ve ihtilaftan onları kurtararak yapabiliriz. Fıtrî özelliklerini ve kabiliyetlerini geliştirerek  ülkemize ve geleceğimize en faydalı katkıyı sağlamış oluruz.
Son sözümüz; Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz !

NOT: Bu vesile ile; taziyelerini sunarak Risale Haber vasıtasiyle duyuran Merak Medya’ya, taziye ve dualarını esirgemeyen bütün dost, akraba ve kardeşlerimize şahsım ve eşim adına teşekkürlerimi ve minnetdarlıklarımı takdim ile, bütün geçmişlerimize rahmet ve mağfiret niyaz ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum