Erdem AKÇA
İnsan Psikolojisi ve İrade İlişkisi
Kaderin Gözünde İnsan ve İradesi-3
İnsan Psikolojisi ve İrade İlişkisi
Bir iç terbiyeye tabi olmamış kişilerde, emir-komuta zinciri Allah’tan kula şeklinde değil de insan nefsinden kula şeklinde işler. Bu manasıyla nefsi Kur’an, “emmâre” yani sürekli ve şiddetle emreden olarak isimlendirir.[1] Bu noktada emri veren nefis, hükmü infaz eden ise akıl ve insan iradesidir. Emri veren nefis olduğu için, mes’uliyet nefse ve nefsin emrine tabi olarak hareket eden insan iradesine aittir. Nefs-i emmare, bir öfke veya çeşitli gerekçelerle rahatlıkla cinayet işler. Yeri gelince su-i kasd da yapar. Fakat suçu dolayısıyla mahkum edilirse, kendini bir kedi gibi yalayıp temizler ve “Ben, kaderin mahkûmuyum” der. Bu şekilde suçu Kader’in takdirine verir. Fakat gemide bir paspasçı olsa ve yerleri temizlese “Koca transatlantiği ben yürütüyorum” havasına girer.
İnsandaki tenzih, takdis ve tebrie hisleri, Sübhanallah diyerek Allah’ı zâtı ve icraatları noktasında tenzih ve takdis etmek için insan fıtratına verilmiştir. Fakat biz insanlar nefis ve benliğimizin sevk etmesiyle kendimizi aklamada ve mes’uliyetten kaçmada kullanıyoruz. Takdir, medih ve fahr hisleri ise, Elhamdülillah diyerek Allah’a hamd u senada bulunma, Onun nimetlerine şükretme ve Rabbi ile iftihar etme için insan fıtratına tevdi verilmiştir. Biz ise kendimizi medhetme ve övünmede kullanıyoruz. Bir misal verirsek:
“Bir askeri bir paşa odasına çağırsa, asker odaya vardığında paşa, tuvalete gitmiş olsa… O anda odada güzel tarihi silahlar olsa; asker de bunlardan birini merakından eline alsa ve o anda silah ateş alıp patlasa ve çıkan mermi pencereyi delip yolda yürüyen eli çantalı birini vursa ve adam ölse; asker korkudan silahı yerine bıraksa ve durumu çaktırmamaya çalışsa… Paşa silah sesini duyup gelse; odadaki barut kokusundan patlayanın kendi silahı olduğunu anlayıp askerin telaşlı halinden onun bunu yaptığını anlayıp askeri nezarete attırsa… Nezarette onu sorguya çekseler?
- “O silahı sen mi ateşledin?” Asker önce,
- “Hayır. Ben silah ateşlemedim. Hatta dokunmadım bile” der. Bunun üzerine ona:
- “Oda barut kokuyordu ama” denilince asker:
- “Paşa da yokken kibrit çakmıştım. Bir sigara içeyim demiştim. Kibritin barutunun kokusudur” diye cevap verir. Ona
- “Silah üzerinde parmak izini bulduk” denilir. Bunun üzerine asker, kendini aklamaları tutmayınca
- “Efendim isteyerek olmadı. Meraktan elime almıştım. Bir anda patladı. Vallahi isteyerek yapmadım” diye yeminlere başlasa… Sonra onu:
- “Atın içeriye…” diye hapse atsalar… Ne kadar yaptığına pişman olur. Çünkü kendisi tercih etti. Merakına yenildi. Sonra araştırmada bulunsa ki, o eli çantalı adam paşaya su-i kasd düzenlemeye gelen, bir casus ve bombacı imiş. Kimse de onun kim olduğunu bilmiyormuş. Askerin silahından çıkan mermi onun planını yarıda bırakıp paşayı kurtarmış. Askere denilse ki:
- “Durum böyle, böyle…” Asker:
- “Zaten ben o adamdan şüphelendiğim için silahı elime alıp adamı nişan alarak sıktım. Hak etmişti namussuz herif” der.
İşte bu örnek bizim korku ve endişeden, olayı kuşatamamaktan kaynaklanan yalpalamalarımızı gösterdiği gibi, meydana gelen güzelliklerin sahibi olamadığımızı, onda hissemizin çok az olduğunu ve kötülüklerden bizzat mes’ul olduğumuzu gösterir. İşte temsili gerçek dünyaya uygularsak: Dünya, bir askeriyedir; bizler ise, birer askeriz. Doğumlar, birer askeri celb; ölümler ise, bir terhis ve asıl vatana bir dönüştür. Hayat ve ömür, bir tâlim ve cihad yolculuğudur. İbadetler, erzak dolu çantamız; takvamız ise, maddi-manevi düşmanlara karşı etkili zırhımızdır. Kumandanımız Resulullah (SAV), ezelî sultanımız ise Rabbü’l-âlemîndir.... Silahımız ise, hadiste belirtildiği gibi, duamız…[2] Silahımızı sıkıyoruz ve birilerini dua ile vuruyoruz. İş nereye varıyor, kime dua veya beddua ediyoruz çoğu zaman haberimiz bile olmuyor. Kötülüğe yol açsak, her şeyi inkâr ediyoruz. Mes’ul olduğumuz sabitleşince yeminlerle pişmanlık ateşinde yanıyoruz. Demek ki isteyen ve irade eden biziz. Fakat haberimiz olmadan o dua ile bir güzelliğe yol açsak, hemen bütün yönleriyle o olayın farkındaymışız gibi sahipleniyoruz. “Ben duasıyla Allah düşmanlarını yüreğinden vuran bir mücahidim ve kahramanım havasına giriyoruz” Dua silahını yapan Allah’tır. Kulu olan insanları yaratan O’dur. Duanın işleme mekanizmasını kuran O’dur. Duadan ortaya çıkabilecek her şeyi hesap edip ona göre bu kâinatı işleten O’dur. Bu hususlar binlerce madde halinde sayılabilir. Elbette ve elbette takdirler, tebrikler, övgü ve senalar Ona ait olacaktır.
(Devam edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.