B. Said ÇİFTÇİ

B. Said ÇİFTÇİ

Duyuşsal alanı anlamak ve pozitivizm, ne alâka?

Geçenlerde Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan herkesin hoşuna giden bir yazı yazdı. Özetle, mü’min insanların imanlarının gerektirdiği davranışları göstermediklerinden dolayı Yaratıcıyı utandırdıklarını, haram yiyerek kendi inançlarına ters düşen davranışlarda bulunduklarından söz etmişti o yazısında:

“Ama biri yüksek sesle ve kuvvetle “dindar olduğunu” söylüyorsa, bunu vurguluyorsa, hatta bunu benim gözümün içine sokuyorsa, o zaman benim onu “kendi inancı ve kendi ahlakıyla” değerlendirme hakkım doğar. Dindar biri, dürüstlükten uzaklaşırsa ona sorarım, “bu nasıl dindarlık” diye, “hem kendini, hem senin gibi dindarları, hem de seni Yaratanı utandırıyorsun.” (Taraf, 6 Aralık 2008)

Altan’ın hepinizin hoşuna giden bu yazısı sizce mü’minlerin kalplerindeki imanın miktarını ölçmeye mi yönelikti? Yoksa duyuşsal alandaki birikimin (ya da eksikliğin) davranışlara dönüşmüş şeklini mi eleştiriyordu?

Konunun açılmasına vesile olduğu için Şeyma Gür’e ve konuyla ilgili değerlendirme yazısı yazan arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Ben şahsen bu tür konuları RİNAP çerçevesinde ele alıyorum. Yani biraz uzmanlık alanım kapsamında düşünce geliştiriyorum. Siz değerli arkadaşları, özellikle ”Eğitim” alanında çalışanları RİNAP’ın eğitim boyutuna teşvik etmek amacıyla yazıyorum. Tabii olarak, bu alandan olmayan okuyucularımız hemen “Kalbimizdeki imanı mı ölçeceğiz? İhlasımızı, faziletimizi, aldığımız feyzi ve Allah’a olan muhabbetimizi mi ölçmeye kalkıyoruz?” diyorlar. Ve bir de hemen çevik bir itham refleksiyle “pozitivist koku”yu bize uygun gören arkadaşlarımızı da saygıyla karşılıyorum.

Konuya Altan ile başladık. Ama sonuç cümlemi baştan hemen yazayım:
O yazımda söz ettiğim, niyet, ihlas, muhabbet, feyz, iman vb. gibi “kalbî ve vicdanî” bilişsel olarak bile anlaşılması zor olan o konuların ölçülmesi değildir. Bu duyuşsal becerilerin ölçülmesinden de söz etmedim zaten. Benim sözünü ettiğim, “ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmi” başta olmak üzere duyuşsal öğrenmenin taksonomik yapı içindeki kısmıyla ilgilidir.

Ha, ölçülmesi konusuna da hayır demem. Elbette kalkıp da ne kadar ihlasa sahip olduğunuz ölçmezsiniz. Ama bu duyuşsal becerilerin davranışlarla ortaya çıkan performansları zaten ölçüyor ve insanları bir takım etiketlerle zaten etiketlendiriyorsunuz.

Dünya hukuku bile ele bakarken, elbette insanlardaki ihlası, fazileti ölçecek değiliz. Ne haddimize! Ameller niyetlere göre olsa da, şeriat zahire bakar. Ehl-i iman da kalbe bakmaz, kalbî temayülâtın davranışlarımızla tezahür eden kısmına bakar. Çünkü dünya hikmet ve sebepler dünyasıdır. Duyuşsal beceriler kendini davranışlara yansıtarak gösterir. “Tahayyül-ü şetm şetm değildir.” Kuvveden fiile çıktığında “suç” olur ve “cezası vardır.”

Duyuşsal alanla ilgili biraz daha açıklama yapmak istiyorum:
Duyuşsal beceriler, aslında, insan karakterinin oluşmasında en önemli etkenlerden biridir. Tüm öğrenim hayatımız boyunca bizi etkileyen ve onlara benzemek istediğimiz insanlar bizim duyuşsal alanlarımız üzerinde en çok etkiye sahip olanlardır. Geçmişinizi hatırlayın.

Duyuşsal alan, genellikle insanlardaki duyguların, tutumların ve inançların gelişimiyle ilgilenir ve bunların geliştirilmesi üzerinde etkili olur. Risale-i Nur, farklı insan karakterlerine, farklı algılayışlara, farklı kültürlerde olsa bile her topluma, zaman geçse de zamanlar üstü özelliğini koruyan dinamik bir eserdir. Bu dinamik kitaplar, okuyucusuna, kabullenerek okuma yöntemiyle “Nurları kendi malı gibi sahiplenen bir kardeş” düzeyine çıkarmayı hedefler. Eleştiri konusu olan yazımda da söz ettiğim gibi, duyuşsal davranışlar "ilgi, tutum, tercih, değer ve kişilik" gibi başlıklar altında incelenmektedir. Duyuşsal öğrenmeler şu aşamalardan geçer:

1. Duygularını uyaran bu kitaplardan aldığı feyzi, zevki, marifeti tanıma ve anlama
2. Eleştirisiz kabulden elde edilen uyarıcıları kendi dünyasında cevaplama
3. İlk kabulden kesin kabule kadar değişen sıralı bir yapı içerisinde değerleri oluşturma
4. Kişinin kendi değerlerini kavramsal bir sistem içinde organize etme
5. Risalelerden aldığı ölçülere göre bir yaşam algılayışı ve kişilik oluşturma

Duyuşsal alanın ilk iki düzeyinde kişinin somut ya da kimlik düzeyinde kavrama ulaşılmış olunması hedeflenir.  Duyuşsal alanın üçüncü düzeyi değerlendirmeyi kapsar. Kişinin, nesnenin ya da olayın değerlendirilmesi ve bunlara ilişkin sınıflandırma düzeyinde kavram kazanmayı gerektirir. Duyuşsal alanın dördüncü ve beşinci düzeyinde değerleri kavramsallaştırma, organize etme ve ilgili bir sistem içine koyma vardır.

Duyuşsal alan olmadan bilişsel alandan faydalanmak zordur ve kalıcı değildir. Duygularımızı katmadığımız öğrenmeler uzun süreli hafızada yer bulmaz zaten. Nitekim Risalelerden en iyi öğrendiğimiz konular kendi mizaç ve karakterimize göre en çok hoşlandığımız bölümlerdir.

Duyuşsal alanı oluşturan; ilgi, tutum, tercih, değer ve kişilikle ilgili kazanımlar öğrenme temelli olup bunlar Risale okuyucusunun bilişsel öğrenmeleri üzerinde de etkili olmaktadır. Mesela, katılımcıların Nur derslerini daha iyi algıladıklarında ya da feyz aldıklarında derse ve ders yapana karşı ilgileri artmakta ve kendilerini daha mutlu hissetmektedirler. Aksi durumda, “ihlasla (!) ders okunduğu halde” dinleyici kitlesi gittikçe azalan ders ortamlarına da çoğu kez şahit olmuşuzdur. Çünkü tam teslimiyetle gelenler dışındaki katılımcılar bu derslerde kendilerinde duyuşsal bir gelişme hissetmediklerinden bunu derse gelmemek olarak göstermektedirler. Ha “Ne yapalım, ihlasla ders okuduk elhamdülillah! İsteyen gelir isteyen gelmez!” demekle vicdanımızı rahatlatıyorsak buna da bir sözüm olmaz.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.